Nadiren Çeviri Fransızca
1,305 parallel translation
Yatakta yalnızken nadiren kafam meşgul olmaz.
Je suis seule... à l'occasion... rien pour me déranger.
Önemli değil. Seni nadiren görüyoruz.
Pour une fois que tu viens.
Bacaklarımı kapatarak kendimi hep tatmin ederim,... onları nadiren ayırırım.
Je me branle toujours les jambes serrées, J'écarte rarement les jambes.
Son olarak, nadiren de olsa, bazen iktidarsızlığa neden olabiliyor.
Vous allez voir, il y a également de rares cas d'impuissance.
Bizimle nadiren festival zamanlarında gelip, vakit geçirirdi.
Il passait rarement du temps avec nous pendant les fêtes.
Siz çok nadiren tatil yaparsınız.
C'est rare que vous n'alliez pas travailler.
- Ally, bir ilişki nadiren başlangıçta olduğundan daha fazla tutkuludur.
On est rarement aussi passionné qu'au début d'une relation.
Herhangi bir doktorun cinsel birliktelik için birini zorladığını nadiren duyuyorum.
C'est très délicat. Il est rare d'entendre des accusations du genre le Dr Untel fait des avances. Elle refuse.
Ordular nadiren öyledir..
C'est rare que les militaires le soient.
Kolejdeyken odamı nadiren terk ettim.
Au lycée, j'ai à peine quitté mon dortoir pendant trois ans.
Çok nadiren görülür.
C'est très rare.
Ama nadiren görülür.
Et là, c'est du sérieux.
Solucanların nadiren gittiği kayalıklardan geçerek... daha yakın bölgelerden çıkanlar oldu.
Des hommes ont réussi à s'éloigner, en traversant les zones rocheuses, où les vers s'aventurent rarement.
Çok tuhaf. İnsanlar, nadiren hayatın hakkında bu kadar çok şey bilir.
Ça fait drôle, ces inconnus qui connaissent ma vie.
- Ne? - Nadiren.
A l'occasion.
Bu kadar kısa zamanda birine nadiren adil olabilirsin.
On ne peut pas traiter le sujet en si peu de temps.
Aslında buraya nadiren gelir.
Elle vient rarement ici... en fait.
Kendi içinde yaşardı, komşuları nadiren gelirdi.
Mon père vivait dans sa tête ; les voisins sont rares dans ce temps-Ià.
Orada yaşıyor. Nadiren eve gelir.
Il y habite, il ne vient plus ici.
Ama iki yetişkin birleşir ve beraber yüzerlerse, yanyana, nadiren ses çıkartıyorlar.
Regardez. La séquence en classe a été amusante.
Orası yerleşim yeri değil. Polis nadiren uğrar.
Ce n'est pas une zone résidentielle, la police n'y vient quasiment jamais.
Girdiği yeni bedendeki insan, nadiren hayatta kalıyor.
Mais c'est si violent que le nouveau corps survit rarement.
- Çok nadiren rehine alınırım.
- On me prend rarement en otage.
Halk arasına nadiren çıkar ve uzun süredir Vreeland ailesinin dostudur.
C'est un ami de longue date des Vreeland, et il fera une rare apparition publique.
Sinek bazen kasalarda uzun seyahatler yapmasıyla biliniyor nadiren de karantina sürecinde hayatta kalabiliyor.
Le moustique peut vivre dans un cageot le temps du déplacement. Il survit rarement à la quarantaine.
Nadiren kaçırır.
Et il rate rarement sa cible.
Çok nadiren yaptığım bir şey.
J'en prends rarement.
Nadiren konuşma fırsatı buluyoruz...
Nous avons rarement l'occasion de parler.
Nadiren kişiliğinizi etkiler.
Il serait étonnant que la clarté affecte des êtres ayant atteint votre niveau de conscience.
Nadiren.
Rarement.
Herkes onlara saygı duyar ama nadiren aşık olurlar.
Tout le monde les respecte. Elles tombent rarement amoureuses.
Samantha nadiren erkeklerden kalmalarını isterdi, ama onun Tiffany'leri ile kahvaltı yapma fikrine karşı koyamadı.
Samantha proposait rarement à un homme de rester, mais elle ne pouvait résister à un breakfast avec ses Tiffany...
Nadiren kaybederim. Kanıtla o zaman.
Je perds rarement.
Bu kadın ve erkekler sayesinde düşman bombacıları nadiren evlerine dönebilir.
Les bombardiers ennemis s'en sortent rarement grâce à ces hommes et femmes.
Ona nadiren laf yapıştırabiliyorum.
Vous savez comme il est rare de trouver quelque chose d'aussi bien à lui exhiber sous le nez.
Nadiren düşündün.
- Tu l'as fait sans réfléchir.
Bütün ayrıntıları bu kadar anlaşılır yazan birine nadiren rastlanır.
C'est rare que quelqu'un qui assiste à tant de concerts écrive avec autant de clarté.
Tesadüfen : Gündüz nadiren TV izlerim.
Je ne regarde pas beaucoup, surtout à cette heure-là.
Oysa kendimi nadiren iyi hissediyorum.
Bien sûr, je me sens rarement bien.
Ama bir evlat nadiren babasının beklediği gibi büyür.
Mais un garçon répond rarement aux espoirs de son père.
- Daniel'ı nadiren görebiliyoruz.
- On voit Daniel de moins en moins.
Aynı şeyleri isteyen insanlar çok nadiren karşılaşır.
On tombe rarement sur quelqu'un qui veut les mêmes choses.
Ve şimdiye dek nadiren içlerinden bir tanesinin kameraya Görüntü vermesi hemen hemen gerçek dışıdır vahşi veya çok şiirsel.
Et pourtant... parfois... il y a des actrices qui font passer quelque chose de complètement fou... d'assez violent et très poétique.
Normal, sağlıklı bir insanla karşı karşıya olduğumu nadiren hissettim.
Je n'ai jamais trouvì, a part en de rares occasions... qu'elle ìtait une personne normale et en bonne santì.
Bu meslekte insan nadiren yaşlanır.
Dans ce métier, on est rarement âgé.
Ve olay Fransa'da geçer, nadiren Fransızca sahnelenir çünkü İtalyanca yazılmıştır.
Et bien que cela se déroule en France il est rarement joué en Français, vu qu'il a été écrit en Italien.
Çok nadiren.
Ou presque.
Dostum Freckles gibi yunuslar, nadiren ağızlarını oynatıyorlar.
Les parents et tout le monde ont été excités environ une heure... et puis ç a été la déconfiture.
Uyarılarda bulunmayı nadiren düşünürüm.
Je me donne rarement la peine de donner des avertissements.
Ben nadiren düşünürüm.
Je pense rarement...
Voyager'ın hem pilotu, hem ilkyardım uzmanı ve nadiren benim yanımda olurdu.
Et parfois aussi ma bête noire.