Parlak Çeviri Fransızca
6,560 parallel translation
Çok parlak!
Il est si brillante!
- Çok parlak!
- Brillant!
Ne düşünüyorum biliyor musun bu parlak senaryondaki en ciddi sıkıntıyı söyleyeyim mi?
Sais-tu ce qui est, à mon sens, le problème le plus intéressant dans ton script, par ailleurs très prometteur?
Büyük, parlak ışığa bak ve ona doğru koşmaya başla.
Chercher la grosse lumière. et courir comme un dératé tout droit vers elle.
Bu parlak günler bir daha ne zaman geri gelecek?
♪ oh, how I long for those bright days ♪ ♪ to come again once more ♪
Bir tur içki daha ve bütün arkadaşlar için parlak yeni bir Tesla! ( Tesla marka otomobil )
Une autre tournée et une toute nouvelle Tesla pour tous mes amis, c'est ça?
Parlak ve sivri uçlu.
Pointues et brillantes.
Bakım birimi personellerinin parlak banka hesapları ve kredi kartları... korumalı veri küplerinin içinde., Kendilerine ait kullanıcı kayıtları... - sistem tarafından serbert bırakıldı.
Un membre du staff flashait des données bancaires sur un cube quand leurs propriétaires étaient effacés du système.
Onun parlak geleceğini koruyorsun, değil mi?
Tu protèges son brillant avenir, pas vrai?
Zihinsel olarak parlak olduğum ya da keskin olduğumla ilgili bütün şöhretim aslında John'un özverili bir biçimde sağladığı olağanüstü karşıtlıktan geliyor.
Ma réputation pour mon acuité mentale et ma vivacité vient, en vérité, du contraste extraordinaire que John apporte par altruisme.
Adam, kızın üzerine doğru eğilmişti. Yüzü biraz garipti diyebilirim. Çenesi biraz parlak gibiydi.
Il était recroquevillé pour lui parler, un visage assez étrange, je crois, la peau brillante sur sa mâchoire.
En parlak olanı.
La plus brillante.
Yalnızca parlak olanlar değil, her bir küçük nokta bir yıldız. Kaç yıldız var?
Chaque point, pas seulement les plus brillants, est une étoile.
Eğer o kadar zaman önce Dünya'nın yüzeyinde olsaydınız Ay gözünüze şu ankinden yüz kat daha parlak görünürdü.
Si vous vous trouviez à la surface de cette ancienne Terre, la Lune semblerait cent fois plus brillante.
Bazıları Güneş kadar parlak bazıları soluktur.
Certaines sont brillantes comme le soleil. D'autres sont faibles.
Bilinen takımyıldızların çoğu, bazıları soluk ve yakın bazıları parlak ve uzak, akraba olmayan yıldızların bir karışımıdır tümüyle.
Mais la plupart des constellations familières sont un mélange d'étoiles sans aucune parenté, certaines floues et proches, d'autres brillantes et lointaines.
Bir yıldızı şekillendirmek üzere karanlık, yıldızlarası gaz bulutunun ilk çöküşü ve nihai yazgısına ilerleyen parlak yıldızın son çöküşü.
et un effondrement final de l'étoile lumineuse sur son chemin vers son destin final.
Fakat yaklaşık bir milyar yıl içinde Güneş bugünkünden yüzde 10 daha parlak olacak.
Mais dans environ un milliard d'années, le Soleil sera 10 % plus brillant qu'il ne l'est aujourd'hui.
Geceleri gökyüzündeki en parlak yıldız olan Sirius'un çok soluk bir yıldız eşlikçisi vardır : Bir beyaz cüce.
Sirius, l'étoile la plus brillante dans la nuit étoilée, a une compagne stellaire très faible... une naine blanche.
Ama 1843'te Eta Carinae bir anda gökyüzündeki en parlak yıldız haline geldi. Ondan daha parlak olan tek yıldız Sirius'tu.
Mais en 1843, Eta Carinae devint subitement la deuxième étoile la plus brillante du ciel, éclipsée seulement par Sirius.
" Yol gösterir kanatlı akbaba en karanlık günde, en parlak ışıkla.
"Vautour allé éclaire la route " D'un feu ardent au cœur du doute
- En karanlık günde, en parlak ışıkla.
"D'un feu ardent au cœur du doute" "Éclaire ta route..."
"Yol gösterir kanatlı akbaba en karanlık günde, en parlak ışıkla."
"Vautour allé éclaire ta route D'un feu ardent..."
En karanlık günde, en parlak ışıkla.
"D'un feu ardent au cœur du doute"
"En karanlık günde, en parlak ışıkla." Bunu düşün.
"D'un feu ardent au cœur du doute" Réfléchis.
- En parlak ışık. - Evet.
"Un feu ardent"?
Evet, birbiriyle geçinemeyen parlak ebeveynler, halasına, annesinden daha yakın, ölümlülüğe takıntıkılı, hiçbir şeye inanmıyor, hayatın anlamı olmadığı düşünüyor.
Des parents brillants qui se disputaient. Plus proche de sa tante que de sa mère. Obsédé par la mort.
Sanıyorum ki bu şu andaki en parlak firkir.
Cette idée ne s'impose pas.
Anlayışla karşılarım. Stanley, iskambil destesiyle çok parlak olduğun kadar, evlenme teklifinde berbatsın.
Vous êtes fabuleux aux cartes, mais nul en demande en mariage.
Ve sana elimden geldiğince, parlak ve esprili bir dahiyle birlikte yaşam sunabilirim.
Et ce que je peux vous offrir... Vivre avec un génie follement spirituel.
Üç evde posta kutusu yoktu. Birinin çimleri fazla uzamıştı ve taşıt yolunda araba yoktu. İki tanesinin pencerelerinde beyaz tabelalar ve üç tanesinde de parlak ve yeni kapı kollarıyla kilitli kasa vardı.
Trois propriétés sans boîte aux lettres, une avec le gazon jusqu'aux genoux et pas de voiture dans l'allée, deux avec des affiches blanches sur la porte, trois avec de nouvelles serrures et des boîtiers à clés.
- Beni çağırıyorlar Cosima. Önünde parlak bir gelecek var.
Cosima... tu as un brillant avenir devant toi.
Birkaç yıl önce parlak bir çocuktu.
Il y a quelques années. C'est un enfant brillant.
En parlak döneminde, binlerce hayranı varmış.
Qui a compté des milliers de partisans.
Çünkü bir oyuncak kasabada, herşey parlak ve harika kalır, tam istediğim gibi.
Parce que dans une ville-jouet, tout reste beau et merveilleux, exactement comme je le veux.
Çok parlak.
Génial.
Gece gündüz demeden Parlak Dağ üssüne gidip gelirdi.
C'est lui qui a roulé toute la journée et toute la nuit jusqu'à la base de la montagne Lumière.
Daha büyük bir giriş, içeriye daha fazla ışık girmesini sağlayarak daha parlak bir görüntü sağlayabilirdi. Fakat odağı kayık olurdu.
Une grande ouverture laisserait passer plus de lumière pour donner une image plus brillante mais plus floue.
Senatör Wilton doğal gaz endüstrisinin en parlak destekçilerinden biridir.
Le Sénateur Wilton était un des plus ardents supporters De l'industrie gazière.
Roman, sen parlak bir genç adamsın.
Roman, tu es un brillant jeune homme.
Ama senin geleceğin parlak.
J'ai vu qu'on vous considérait.
- Sarı ve parlak.
- Jaune. Brillant.
Evet, parlak, renkli, bir düğme gibi sevimli, popo tadındır.
Ouais, brillant, coloré, mignon comme un cœur, a goût de fesse.
Başka parlak fikrin var mı?
Vous avez une idée lumineuse?
Şimdi parlak fikrin var mı kardeşim?
Des idees lumineuses maintenant, petit frere?
Vermeyecektim ama bu parlak bir planım olmadan önceydi.
En effet. Mais c'était avant de trouver un plan brillant.
# #.Hadi parlak yıldızları sayalım. # #
As-tu compté les étoiles
# #.Gece parlak olur gökyüzü. # #
Et les astres radieux?
inancımın ortaya çıktığı anlar hariç sözleriyle beni kötülediğinde onun parlak ve zeki olduğunu sanıyorum zeki yakışıklı evet ve onun sana ilgisi seni özel hissettiriyor seni tamamlıyor hissi veriyor sana benim gümlüğümü okudun mu hiç?
Je devine qu'il est brillant. Brilliant. Séduisant.
Parlak düşünce, Burkan.
Avec joie!
Lydia, gözümün korktuğunu görebilecek kadar parlak değil. Genelde Roman'ı.
Roman, surtout.