English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ P ] / Point

Point Çeviri Fransızca

47,971 parallel translation
Hızla gelen o ufak noktayı görüyor musun?
Tu vois ce petit point arrivant sur toi? C'est Cabe.
Ne kadar şanslı olduğumuza dair söylentiler duydum ve bu doğru, ama asıl doğru olan bizi tanımlayan şeylerin bir vaka üzerinde çalışmıyorken yaptıklarımız olduğu.
J'entends des gens dire à quel point on est chanceux, et c'est vrai, mais la vérité, c'est que... c'est ce qui arrive... quand on n'est pas sur une affaire qui a vraiment défini qui on est.
Bu noktada ona kan verirsem otoimmün şok geçirebilir.
Si je lui en fais une autre à ce point, Il est susceptible de subir un choc hémolytique.
- Evet var, Asıl nokta da bu, Liz.
Oui, et c'est mon point de vue, Liz.
Yani Kirk anemiden ölüyor ve Reddington birdenbire gen sıralamada çığır açmış araştırmaları olan gizemli bir hematoloğun peşine düşüyor.
Kirk est sur le point de mourir d'une anémie et tout à coup, Reddington cherche un mystérieux docteur du sang qui fait des recherches sur les gènes.
- Tamam haklısın.
- Oui, bon, un point pour toi.
Kusura bakmayın. Dairenin büyüklüğünden dikkatim dağıldı da.
Désolé, j'étais distrait de voir à quel point cet appart'est grand.
Schmidt, Winston, göte gelmeye hazırlanın.
Schmidt, Winston... sur le point d'être harponnés.
Parikh, göte gelmeye hazırlan.
Parikh, sur le point d'être harponnée.
Brundi'de Twa halkıyla çalışmak, kariyerime, dünyadaki rolüme ve insan olmanın anlamına olan bakış açımı tamamen değiştirdi.
Travailler avec les Twa au Burundi a changé pour toujours mon point de vue sur ma carrière, mon rôle dans le monde, et ce que signifie d'être humain.
Charlie, Williams ailesini kabaklarla yeniden canlandırmanın gecenin en büyük olayı olduğunu sanıyorsan, yeniden düşün çünkü asıl olaya sıra geldi.
Charlie, mon vieux, si tu pensais que recréer la famille Williams dans les usines de courges était un point culminant de ta nuit, réfléchi, parce que maintenant il est temps pour l'événement principal.
Şu çeyreklikten bir ısırık alacağım, tamam mı?
Tu vas voir, je suis sur le point de mordre dans ce quartier,
West Point'e nasıl gitti?
Comment ça s'est passé à West Point?
Şimdi, gördüğüm şekilde, borcum borcum Tam olarak ödenir.
De mon point de vue, la dette que j'avais est remboursée.
Douglas Winter, şu anda çok gizli NSA bilgileri bilgisayarına kopyalanıyor ve hesabından "The New York Times" a bir e-posta yollanıyor.
Douglas Winter, en ce moment même des informations top secrètes de la NSA ont été copiées sur votre ordinateur et un email est sur le point d'être envoyé de votre compte destiné au "Bew York Times." Vous avez 2 choix.
Winter ise başlangıç noktası.
Winter était le point de lancement.
Bunu daha önce yaparken ne kadar küçük olduğunu.
À quel point tu ne foutais rien avant.
İşte bu kadar kızgınım.
Je suis en colère à ce point-là.
Tanrım, gelinliğimi ne kadar sevdiğimi unutmuşum.
J'avais oublié à quel point j'aime cette robe.
Bir yerde haklısın ama olabilecek her krallıkta seninle anlaşma yapmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyorum.
Tu marques un point, mais je sais mieux que prendre un de tes deals dans n'importe quel royaume.
Ona zarar veremediğinde ve o birini öldürmek üzereyken ona olmasını istemediğim her şey olmaya başlayınca o an anladım.
Quand vous n'avez pas voulu blesser Henry, il était sur le point de tuer et allait devenir tout ce que je ne voulais pas qu'il soit. C'est à ce moment-là que j'ai su.
Ne kadar mühim?
À quel point?
Sonra korumalar sizi Başkan Yardımcısı Köşkü'ne getirecek.
Alors vos informations vous mèneront au 1, rond point de l'Observatoire ( résidence du Vice-Président )
- Gizli kalmak çok zor.
Vous ne savez pas à quel point il est dur de se cacher d'eux.
Bu kötü havada buraya gelmekten geri durmadığınızı görünce çok etkilendiğimi söyleyebilirim.
Quand je vois le nombre d'entre voux qui a osé braver les éléments pour marquer cette occasion historique, je ne peux que vous dire à quel point cela m'inspire.
Hepinizin dürüstlüğünden, adaletinden etkilendim.
Ça m'impressionne à quel point tout le monde ici est honnête et juste.
Bir taneden bütüne varmak tümevarımdır.
Partir d'un point isolé pour généraliser, c'est l'induction.
İşte bu kadar.
Point final.
Çünkü bu, ihtiyar bir adamın uydurduğu bir üye toplama tekniği.
C'est une technique de recrutement mise au point par un vieil homme.
Nokta.
Un point c'est tout.
Ekip, penguenlerin yaşamının ne kadar zor olabileceğini anca kavrıyor.
L'équipe réalise alors seulement à quel point la vie est dure pour ces manchots.
Hadi. Bay Reddington sayısız insanın hayatını kurtaracak yeni bir araştırmanın patentini almak üzereydim.
J'étais sur le point de breveter des recherches qui auraient sauvé un nombre incalculable de vies.
Başladığımız yere geri döndük.
On est de retour au point de départ.
Göl patlamak üzere.
Le lac est sur le point d'exploser.
Şimdi unutma gölün patlamak üzere olduğuna inanmazlar yani onlara daha iyi bir şey söylemen gerek.
Maintenant, souviens-toi, ils ne croient pas que le lac est sur le point d'exploser, alors dis-leur quelque chose de bien.
Şimdi patlamak üzere ve gazı gölden uzaklaştırmak ve limni patlamasını önleyecek bir sistem yapmak için Happy'nin yardımı gerek.
Là, il est sur le point d'exploser, et j'ai besoin de l'aide d'Happy pour construire un système d'évacuation des gaz du lac et empêcher l'éruption limnique.
Peder, bugünün önemi düşünüldüğünde değişik bir rotanın çok daha etkili olacağını hissediyorum.
Mon Père, je sens juste qu'un chemin différent serait si poignant considérant à quel point aujourd'hui est important.
Az sonra içine gireceğimiz mezarlığı mı kastediyorsun?
Tu sous-entends le cimetière dans lequel nous sommes sur le point d'aller
Bir krema, bir et suyu çorbası... iki fileto, biri orta pişmiş, birisi orta iyi pişmiş!
un à point, un bien cuit!
New York polisi çağdaş sanat eserlerini Hunts Point Deposunda bulduktan sonra çalınan üç sanat eseri bu gece yuvasına geri dönüyor.
Trois chefs d'œuvre volés vont rentrer au bercail, après que la police les a récupérés, cachés dans un entrepôt.
Anladım, tamam. Güzel bir noktaya parmak bastın.
J'ai compris, tu marques un point.
Birçok erişim noktası var, güzel.
Point d'accès multiples, c'est bien.
Birlikteliğimizden ne kadar keyif alsam da... artık sona yaklaşıyor gibiyiz.
J'ai beaucoup aimé passer du temps avec toi, mais c'est sur le point de s'arrêter, d'accord?
Hapiste sekiz yıldan sonra Arcaro beyin cerrahı olacaktı diyemeyiz.
Après huit ans derrière les barreaux, Arcaro n'est pas exactement sur le point de devenir neurochirurgien.
Carol, bunların gerçekten ne kadar çatlakça olduğunun farkında mısın?
Tu ne vois pas à quel point c'est de la folie?
Kardeşinin öldüğünü görmenin ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemem.
Je ne peux pas imaginer à quel point ça a dû être dur de voir ton frère mourir.
Bir TAC ekibi ayarlayıp Jane ve Weller'ı buluşacakları noktaya bıraktık.
On a déployé une équipe TAC mobile et avons déposé Jane et Weller au point de rendez-vous.
Green Point'teki terkedilmiş deponun orası onları son görüşüm oldu.
Et c'est la dernière fois que je les ai vus, à un entrepôt abandonné à Green Point.
Buluşma noktasına gidemediğini söyledi Lynn.
Lynn dit que vous n'êtes jamais arrivé au point de rendez-vous.
Ya hiçbir şey yapmayıp dört federal ajanın ölüşünü izlersin. Ya da FBI'ın en çok aradığı sekizinci şahısı yakalayıp adını duyurursun.
De mon point de vue, vous pouvez soit rester les mains dans les poches et laisser quatre agents fédéraux et une civile kidnappée mourir, soit vous approprier le mérite de capturer le huitième criminel le plus recherché.
- Açıkçası tahmin bile edemezsin.
- Franchement, tu ignores à quel point.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]