Sadakat Çeviri Fransızca
1,288 parallel translation
- Bay Rodney Wicoks'la aranızdaki ilişki başladığında, sadakat ya da seksin tanımı...
ou de la fidélité... dans l'intérêt de cette affaire... au départ, votre liaison...
Ben üzülüp sadakat vagonundan birazcık çıktığımda kötü olan benmişim gibi davranıyor.
et quand moi, je la trompe une seconde... elle me quitte et c'est moi le salaud! Quand je lui mendie une soirée, elle dit non.
Yani sadakat önemli.
Donc c'est important.
Hanna ile burada ayrıldığım gün, sanki Felicity'ye olan sadakat haklarımdan vazgeçmişim gibi hissediyorum.
Quand je suis parti d'ici avec Hanna, j'ai perdu les droits d'engagement que j'avais avec Felicity.
Şirket sadakat şarkısı zamanı.
C'est l'heure de la chanson de l'entreprise.
Sanırım deneyim, sadakat ve çok çalışma karşılığını ödüyor!
L'expérience, le dévouement et le travail paient toujours.
Ya da kendilerinden biri olduğumu sanan zencilerin onuru adına, büyükler ligine geçmem gerektiğini ya da gurur ve sadakat gibi saçma insanı kavramlardan söz edeceksin.
Grâce aux copains noirs que j'aurais pu passer chez les grands? Je devrais croire à une valeur humaine insensée comme l'honneur ou la loyauté?
- Benim yolum bağlılık... ve sadakat yolu.
La mienne, c'est l'obéissance et la loyauté.
Bayrağına sadakat yemini ediyorum, Shelley Birleşik Devletleri!
Je fais allégeance au drapeau Des Etats-Unis... De Shelley.
Ben kaptanken, adamlarımdan sadece sadakat beklerdim.
Quand j'étais capitaine, je n'exigeais que le dévouement.
"In too Deep" in ise tek eşlilik ve sadakat konusunda 80'lerde yazılmış en duygusal parçadır.
In Too Deep est la plus émouvante chanson pop des années 80 sur la monogamie et l'engagement.
Politikada en geçerli kelime "Sadakat" tir
Le seul mot valable en politique. C'est "loyauté". Loyauté!
Birbirimize olan sadakatımız sorgulanamaz.
Notre loyauté est incontestée.
Ona biraz sadakat öğretmeliydin.
Il aurait dû apprendre la loyauté.
Sadakat haric.
Toutes, sauf la loyauté.
Pekala. Şimdi ise.... Sadakat, alanında konuşmak istiyorum.
Okay, j'aimerai, à présent... entrer dans le domaine de la loyauté.
Sadakat, bir başkanın en mühim alanıdır.
La loyauté est une qualité révélée parmis les Vice-présidents.
- Kahrolası bir sadakat.
- Belle loyauté.
Evlilikte sadakat sağlam banka kredisi gibidir.
La banque de la Fidélité est intraitable.
Annem bunu duysa düşüp bayılırdı. Bu annenizinki olsun olmasın, sadakat her yerde aynıdır.
Pêchant avec une canne sans appât, il attend patiemment le Roi Moon pour pouvoir réaliser son rêve.
O zaman tekrar sadakat yemini ediyor olabilir. Çılgınca!
Ils peuvent bien promettre d'être loyaux, ils sont lunatiques.
Saf başlıklı kıza sadakat sözü mü verdi?
et jure allégeance à des crétins?
Evlenen herkes, sadakat yemini eder. Biseksüelleri tek eşli olarak görememek bir önyargıdır.
Quand quelqu'un se marie, il ou elle jure fidélité.
- Bir vampire sadakat mı gösteriyorsun?
- Ta loyauté envers un vampire?
Sadakat yeminimizdi.
C'est notre serment d'honneur.
Sadakat budur.
C'est de la dévotion!
Bu sadakat hayatınıza ve sizi seven herkesin hayatına mal oldu.
Ca a coûté vos vies et celles de vos proches.
Dürüstlük, sadakat, sıkı çalışma.
- Honnêteté, loyauté, travail acharné.
Yeni sadakat yeminlerin, bana, papirüslere kaydedilmeye değmezmiş gibi görünüyor.
Vos nouveaux serments ne valaient pas un papyrus?
İşte sadakat budur.
C'est de l'amour, ça.
Hrothgar... Bıçakların değiş tokuşu, eski geleneklerimizdendir Wealthea'ya olan sadakat sözünü mühürler.
Hrothgar, le rituel ancien de l'échange de lames scellera ton serment de fidélité à Wealthea.
Ona sadakat borçlusunuz.
Vous lui devez allégeance.
Ona sadakat bir onurdur.
Ce fut un véritable honneur.
Şirkete sadakat ve bu özel durumda onu ötekilerden ayrı tutabilecek bir aile trajedisi.
Fidélité à l'entreprise... et, dans le cas de ce sujet... une tragédie familiale qui lui donne l'avantage.
Yeni evrim paradigması bize dürüstlük, sadakat, adalet, özgürlük gibi yeni insan değerleri verecek.
Ce nouveau concept d'évolution nous donnerait les traits humains... de vérité, de loyauté, de justice, de liberté.
Sadakat, itaat, tutumluluk. Askerin ödevleri.
La loyauté, la politesse, la frugalité et le devoir.
Yanlış kişiye sadakat gösteriyorsunuz senatör.
Vous avez fourvoyé votre loyauté.
Ben Arthur'a sadakat yemini ettim.
J'ai juré fidélité à Arthur.
Sadakat sözcüğüne ne dersin?
Il bouillonnait d'honneur et de loyauté.
Sadakat tam bir ütopya.
La fidélité, c'est une utopie.
Ama bazı şeylere hayrandı. Örneğin tutku, bağlanma ve sadakat.
Il admirait... la passion, le dévouement, la loyauté.
Sadakat nedir biliyor musun?
Tu sais ce qu'est la justice?
Sadakat paradır.
L'argent est la justice.
Babam bana hep, sadakat bir erkeğin hayatıdır, derdi.
Mon père me disait toujours que la vie d'un homme est justice.
O, Aileye sadakat yemini etti. ... ama Byakurai onu tuzağa düşürdü ve öldürdü.
cette personne avait juré fidélité au Clan mais Byakurai l'a désigné comme traître et la tué.
Ama Marry Clapp'ın Eric Bennett'e ettiği nikah yemini sevgi, saygı ve sadakat üstüneydi.
Mais Mary Clapp a prêté serment à Eric Bennett... jurant de l'aimer, de le chérir et de lui être fidèle.
Sonra ömür boyu sadakat yemini etmek için kanlarını alır.
Ils prêtent un serment de sang pour une promesse de loyauté à vie.
Sadakat.
Et ici, un aigle.
- Sadakat. Biri ayrılmışsa, artık varolmuyor demektir.
Quand quelqu'un s'en va, il n'existe plus.
Ve bu gün, aşkımızın gücünden gelen sonsuz bir mutluluk, sadakat ve bağlılık için sadece bir başlangıç olsun.
Puisse ce jour... n'être que le début. D'une joie sans fin.
ve eğer buna bir görev yüklemezsek, sadakat görevi, dürüstlük, ilgi... ilgi, o zaman neyimiz kalır ki, gerçekten?
Si on n'y associe pas un devoir... Un devoir de fidélité... de franchise et d'attention...