Seyin Çeviri Fransızca
33,210 parallel translation
Buralarda her şeyin kontrolü onda.
Elle nous mène à la baguette.
Fernando ile konuştum, her şeyin kitabına uygun olduğunu söyledi.
Fernando m'a dit que c'était tout à fait légal.
Tek istediğim her şeyin bitmesi ve senin o ailenin çektiği acıyı anlaman.
La famille d'Escobar souffre trop.
Hiçbir şeyin onu durdurmasına izin vermedi.
Il s'est jamais laissé vaincre.
Her şeyin bir sınırı var.
Tout a une limite.
Şimdi, görüşüne göre uyuyan güzelimiz, Krypton'dan buraya yolculuğunda Segara Beyal denilen bir şeyin içinden geçmiş.
Il semble que, en partant de Krypton, la Belle au bois dormant. soit passée à travers quelque chose appelé le Segara Beyal.
Her şeyin bir çaresine bakmam gerekiyor gibi görünüyor olabilir, ama öyle değil.
Je sais qu'on dirait que j'ai tout compris désormais, mais c'est faux.
Mükemmel olan her şeyin kutlaması... Bu kasabanın adı neydi ya?
Une célébration de tout ce qui est prodigieux sur.... quel est le nom de cette ville déjà?
Her şeyin, o zamanki gibi olmasını istiyorum.
Je veux tout comme c'était avant.
Her şeyin yolunda olduğunu, şirketler arası bir savaş çıkma riski olmadığını söylersen, gemimize geri dönüp kendi yolumuza gideriz ve bizi bir daha görmezsin.
Dites-moi que tout va bien... Qu'il n'y a aucun risque de guerre des corporations, et on repart sur notre vaisseau, poursuivre notre bonhomme de chemin, et vous ne nous reverrez jamais.
Alternatif gerçeklikte, savaşı başlatan şeyin Eos 7'nin yok edilmesi olduğunu biliyorsun.
Tu sais que dans la réalité parallèle la destruction d'Eos 7 a débuté la guerre.
Bu kadar büyük bir şeyin uçabildiğine inanabiliyor musun?
Quelque chose d'aussi gros peut voler?
Doğru, çünkü federal hükümet... hiçbir şeyin içine etmez ve her zaman sır saklar.
Parce que le gouvernement fédéral ne foire jamais rien et peut toujours garder un secret.
Size inansam bile, ki inanmıyorum, o şeyin içine binmem, hem de ne için?
Même si je vous croyais, ce qui n'est pas le cas, je ne monte pas dans ce truc pour... quoi?
Bu kadar büyük bir şeyin uçabildiğine inanabiliyor musun?
Tu crois que quelque chose d'aussi gros vole réellement?
O şeyin 20 yıldır çalışmadığının farkındasın, değil mi?
Tu réalises que ce truc n'a pas fonctionné depuis 20 ans?
Üzgünüm, bu şeyin çalıştığını bile bilmiyordum.
Désolée, j'ignorais même que ce truc marchait.
Her şeyin bir sırası var.
Une chose à la fois.
Tamam, tamam, bak, eğer polissem beni burada vurunca her şeyin öylece sona ereceğini mi sanıyorsun?
Écoute, si j'étais flic, tu crois que ça finira comme ça, juste en m'abattant ici?
Koluna olan şeyin daha önce de olduğunu söyledi.
Elle a dit que ses bras s'étaient déjà emboîtés avant.
Ona her şeyin sona ermediğini söyleyebilecek bunun başına gelebilecek en kötü şey olmadığını söyleyebilecek biri varsa sensin.
Et si quelqu'un peut lui dire que ce n'est pas la fin, que ce n'est pas le pire qui pouvait arriver, c'est vous.
"Holistik" kelimesi her şeyin temelde birbirine bağlı olmasına karşı olan inancımı ima ediyor.
Le terme "holistique" fait référence à ma croyance en l'interconnectivité fondamentale de toutes choses.
"Holistik" her şeyin temelinde birbirine bağlı olması demek.
C'est l'interconnectivité fondamentale de toutes choses.
Çocukken bir şeyin bir parçasıydım...
Quand j'étais gosse, je faisais partie...
Bunun değil ama böyle bir şeyin.
Pas ça, mais quelque chose dans le genre.
Bunun değil ama böyle bir şeyin, evet.
Pas ça, mais quelque chose dans le genre, oui.
Bir şeyin içine düştüm.
Je suis tombé dans un truc.
- Şeyin içine düştün.
- Tu es tombé dans le... truc.
Yolculuk sırasında birisinin veya bir şeyin bizi öldürmeye çalışmamasına sevindim.
Je suis soulagé qu'on roule sans que rien ni personne n'essaie de nous tuer.
Her şeyin olduğu gün, Patrick'in öldüğü gün, ben bir şey gördüm.
Le jour de la mort de Patrick Spring, j'ai vu quelque chose.
Grant'in yaptığı şeyin özündeki bu.
C'est au coeur de ce que fait Grant.
Burası her şeyin başladığı yer.
c'est où tout a commencé.
Ben güzel bir şeyin korunması gerektiğine... inanmışımdır her zaman.
J'ai toujours cru que quand quelque chose est beau, vous devriez en prendre soin.
Ben daha tatmin edici bir şeyin peşindeyim intikam.
Je cours après quelque chose de bien plus satisfaisant... Vengeance.
Ama karşılığında istediğin şeyin bu olduğuna emin misin? Aklında başka ne var?
Mais... es-tu sûr que c'est tout ce que tu veux en retour? Qu'avais-tu d'autre en tête?
Hayır. Gidemediğin bir şeyin süslemesine niye yardım edesin ki?
Pourquoi tu aiderais à décorer quelque chose où tu n'irais même pas?
"Tuhaf" bir şeyin sizi bulmasını istemem.
Je ne voudrais rien trouver d'étrange.
Eğer diyecek bir şeyin varsa direkt söyle.
Si tu as quelque chose à me dire, dis-le.
Jane, biliyorum bu senin için kolay olmadı ama bu işi halledersen kazanacak çok şeyin var, halletmezsem de kaybedecek çok şeyim.
Jane, je comprends que cela puisse être difficile pour vous, mais vous avez tout à y gagner. Et tout à perdre sinon.
Hiçbir şeyin değiştiği yok.
Rien ne change.
Beni suçladığın şeyin var olduğuna emin değilim veya sen bunu takıntı haline getirmişsin.
Je ne suis pas sûre de ce dont vous m'accusez... Soit ça n'est jamais existé, soit vous l'avez conservé.
Bu kadar küçük bir şeyin içerisine sığacak manyetik şişeyi nasıl yaptınız?
Comment avez-vous pu créer un flacon magnétique stable dans quelque chose d'aussi petit?
Seni öldürecek şeyin ne olduğunu belirlemek imkansızdı ve eğer müdahale etseydim...
Je n'ai pas trouvé ce qui devait vous tuer. Et si j'étais intervenu...
- Birkaç güne bir şeyin kalmaz.
Vous devriez aller mieux dans quelques jours.
Hiç düşündün mü, hayal ettin ya da inandın mı, bir şeyin gerçek olacağına yalnızca isteyerek?
N'as tu jamais pensé que si tu imaginais ou cru en quelque chose, ça devienne réalité... Simplement par la volonté?
Aslında senin pozisyonunda, konu ben olunca tek yapman gereken şeyin, hiçbir şey yapmamak olduğunun farkına varacaksın.
En fait, tu réaliseras que la seule chose à faire dans ta position quand ça me concerne c'est de ne rien faire.
O zaman, neden gidip el kitabına bakıp da ne hissettiğin ile ilgili hiçbir şeyin umurlarında olmadığı işbirlikçi amcıkların bölümünü bulup sonra da daha gerçek taktiklerle bana gelmiyorsun?
Alors, pourquoi ne vas-tu pas lire ton manuel afin de trouver le chapitre sur les petasses qui n'en n'ont rien à foutre de toi ou tes sentiments puis ensuite de revenir vers moi avec une vrai tactique?
Bu iki şeyin, aslında aynı olmadığını biliyorsun değil mi?
Tu sais que ce n'est pas la même chose pas vrai?
Tesadüf diye bir şeyin var olduğuna bile inanmamaya başladım artık.
J'en suis arrivé à un stade où je ne crois même plus à ça.
Hele kaybedecek bir şeyin yoksa.
Surtout si on n'a rien à perdre.
Her şeyin hazır olması için bir plan yaptın mı?
Quel est ton plan, une fois que ça sera prêt?