English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ S ] / Sıkıştık

Sıkıştık Çeviri Fransızca

17,819 parallel translation
Yeşil Körfez'de sıkıştık.
On est coincés dans le golfe vert.
O kız kendini ne zaman yakmıştı?
À quelle heure s'est-elle immolée?
Gece yarısı çıplak yürüyüşe çıkıp kurt, aslan ya da ayı saldırısına uğramıştır.
Il a fait une balade de minuit à poil, et s'est fait attaqué par un loup ou un puma ou un ours.
Bu partiye geç kalmıştık Lisa'yı gördüğümde, ona neden hala kıyafetini giymediğini sordum...
Donc quand j'ai vu Lisa je lui ai dit d'aller s'habiller.
'Hayatlarımız bavullara sıkıştı...'
"On vit dans les valises"
Tamirhaneden bir çük kapıp gözlerinin arasını mı sıkıştırıverdin?
Tu t'es contentée d'attraper une bite à l'atelier et de lui planter sur la figure?
Savage ile savaşmıştık.
On s'est battus contre Savage.
- Sevişme sahnesinde sıkıştım.
Je suis coincé dans une scène d'amour.
Sıkıştı.
Putain.
Billy Sparks beni parkta sıkıştırmıştı.
Billy Sparks m'a coincé dans la cour de récré.
Beni epey sıkıştırdılar, yaptıklarımı kontrol ettiler, her şey için hesap sordular, yaptığım her şey için açıklama ve gerekçe istediler " dedim.
"ils me tenaient en bride, " ils contrôlaient ce que je faisais, me demandaient "des explications pour tout, je devais tout justifier."
Bana tuhaf gelen bir şey var, ki şimdi geriye bakınca, bunun farkındaydım sanırım. 2004'te 18 yıllık evliliğimi bitirip evimden taşınmış ve çocuklarımı geride bırakmıştım. Hayatımın çok kötü bir dönemiydi.
Ce qui est étrange, et j'en étais conscient, avec le recul, c'est qu'en 2004, quand mon mariage a pris fin, que j'ai quitté la maison en laissant mes enfants, et c'était une période très dure,
Onu köşeye sıkıştırdık Winston!
On va l'avoir, Winston. - Ai-je raison?
Fortunato milim milim sıkıştırdı onu.
Le destin l'a bâti brique par brique.
- Evet... Evet, daha önce tanışmıştık?
- Oui, on s'est... déjà rencontrés.
Will bisikletten düşüp parmağını kırmıştı ya? O zaman da böyle sesler çıkarmıştı.
Quand Will s'est cassé le doigt en tombant de vélo, il faisait des bruits dans ce genre.
O kızın süper güçleri var zihniyle minik idrar torbanı sıkıştırdı.
Notre amie a des superpouvoirs, et elle a pressé ta petite vessie par la pensée.
Ben de sana sorduğumda binanın yeni sahibi sıkıştırıyor dedin.
Quand je t'ai demandé, tu as dit que tu étais harcelé par un nouveau propriétaire.
Bobby Axelrod'u köşeye sıkıştıranlardan biri de ben olmak istiyorum ayrıca.
Je veux faire partie de l'arborescence de Bobby Axelrod.
Geçen sene HMO'daki açığımı sıkıştırmasına rağmen dostummuş gibi davranıyor.
Il agit comme mon meilleur ami malgré une courte pression sur moi l'an passé sur HMO.
Efendim, saygısızlık etmek istemem, ama kafam acayip karıştı.
Monsieur, sauf votre respect, je suis terriblement confus.
John 15 : 13'de kalmıştık.Bu gece bana...
On s'est arrêté à - Jean 15 : 13.
- Köşeye sıkıştırdı beni.
- Il m'a coincée.
Tanışmıştık.
On s'est croisés.
Başka bir sıkıştırma şirketi kuramayacağını bilmen gerek.
Tu peux pas monter une autre boîte de compression.
Tüm iyi adam şeylerini bir kelimeye sıkıştırsak?
Pour résumer toute la pommade.
- Kütüphaneyi ben sıkıştırmadım.
J'ai pas géré la bibliothèque de compression.
Kusura bakmayın, acayip sıkışmıştım da.
Désolée, j'avais super envie de pisser.
"Biliyor musunuz? Sıkı Dostlar'daki bütün yemekler annemin tarifleri temel alınarak yapılmıştır."
"Hé, vous savez, toute la nourriture du film s'inspire des recettes de ma maman."
Daha önce tanışmıştık
On s'est déjà vus.
Çok sıkı çalıştım.
J'ai bossé dur.
Oynamaya, devam etmeye ve eğlenmeye çalıştık o günün en iyisiydi.
On a essayé de juste s'amuser sur la piste et ce jour-là, c'était lui, le meilleur.
Kenarda öylece yarışları izledim sıcak kalmaya çalıştım ve sonra benim yarışımda hatalı çıkış oldu.
J'étais là à regarder les courses. J'essayais de ne pas me refroidir et il y a eu un faux départ.
Beni köşeye sıkıştırdılar.
J'ai temporisé.
Kimse Gibbler'ı köşeye sıkıştıramaz.
On laisse pas Gibbler dans un coin.
10 : 00'daki randevumun önüne sıkıştırırım.
Je la ferai passer avant mon orteil en griffe de 10h.
Böyle tanışmıştık.
On s'est connus comme à § a.
28 yıl önce burada tanıştık.
On s'est connus ici il y a 28 ans.
Geçen yıl okul toplantısında karşılaşmıştık.
On s'est rencontré l'été dernier lors de la réunion d'orientation.
Kız kardeşimle barıştık, Daniel Reynolds... Babamı bul, eski arkadaşın Ezra.
J'ai fait la paix avec ma sœur, avec Daniel Reynolds, j'ai retrouvé mon père, ton vieil ami Ezra.
Daha önce karşılaşmıştık.
On s'est rencontrés avant.
Orada çalışırken ondan haberim oldu, o yüzden tanıştık.
Ce n'était pas prévu. Un pur hasard.
Şu anki sıkıştırılmış durumunda Makine'nin kodunun alacağı en ufak hasar terabayt'larca verinin kaybedilmesi anlamına gelir.
{ \ pos ( 192,220 ) } L'endommagement de la moindre portion de code de la machine { \ pos ( 192,220 ) } dans son état de compression actuel { \ pos ( 192,220 ) } entraînerait la perte de térabits de données.
Sıkıştırılmış Makine'deki dosyaları çıkartmak muazzam bir işlem gücü gerektirir.
{ \ pos ( 192,200 ) } encore moins de décompresser la machine. Il faudrait une énorme puissance de traitement,
Kaçmaya çalıştık ve başaramadık.
On a essayé de s'enfuir et on a échoué.
Çok sıkıştığını, yol kenarına yapacağını söyle.
Dis que c'est urgent et que tu vas aller au bord de la route.
Birbirimiz sayesinde sağ kalmıştık.
On s'était protégés.
Ama onca zaman asla birbirimize dokunmamıştık.
Et pendant tout ce temps... on ne s'était jamais touchés.
- Beni araya sıkıştıramaz mısın?
Pouvez-vous juste me rajouter?
Ezmiyorum sıkıştırıyorum.
Avec toi, bien sûr.
- Ama daha dün gece tanıştık.
On s'est rencontrés hier.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]