Tibet Çeviri Fransızca
461 parallel translation
Tam Tibet sınırında.
Juste à la frontière du Tibet.
Neden Tibet'teyken yutayım ki?
Pourquoi avaler ça ici au Tibet?
" Tibet'te bir yer hakkında müthiş şeyler anlattı.
"Raconté étrange histoire d'un lieu au Tibet."
Dilenerek ve dövüşerek Tibet sınırına doğru ilerledi.
Il a mendié et combattu, a passé la frontière tibétaine.
İnanılmaz şeylerdi. Onun izini... Tibet'teki en uç sınır kasabasına kadar sürdüm.
Vraiment fabuleux, jusqu'à ce que je l'aie pisté au poste le plus avancé du Tibet.
Uzun zaman önce bir yaz mevsimi, Sebastian bu dünyanın cefasından el etek çekip Budist keşişi olmaya karar verdi. Himalayalardaki Tibet'teydi bu.
Un été, Sébastien décida de renoncer au monde... et de se faire moine bouddhiste.
İkisi oradayken haber geldi. Bay Venable ölüyordu. Karısını görmeliydi.
C'est au Tibet qu'ils apprirent... que M. Venable était mourant et désirait la voir.
Tibet'te.
C'est au Tibet.
Yangtze-kiang, bir nehir değil, bir caddedir..... 5.000 km uzunluğunda, Tibetten başlayan..... Sarı Deniz'e uzanan bir cadde..... tüm güzellikler kıyında yatıyor.. .. ve fırtınaların merkezi, ayrıca yüzen adalar,
Le Yang-tseu-kiang n'est pas un fleuve, c'est une avenue, une avenue de 5000 km qui dégringole du Tibet pour finir dans la mer Jaune, avec des jonques et puis des sampans de chaque côté, et au milieu, y a des tourbillons d'îles flottantes,
Otantik biri için uygun bir yer, Burada Tibet rüzgar ile, illüzyon yaratılır.
Ici non plus, c'est pas authentique, mais avec le vent du Tibet, ça peut faire illusion.
Hintli, Çinli, Tibetli, ne önemi var!
Chinois ou du Tibet, c'est un citoyen du monde.
Bu Tibet'te yaşadığı sırada öğrendiği bir şeydi.
Il a appris ça lors de son séjour au Tibet.
Size Prenses Ayisha'nın havada yükselmesini sunacağım,... bu bana Tibet'in gizli dağlarındaki bir vejeteryenin öğrettiği bir illüzyondur.
Je vais vous présenter la lévitation de la princesse Ayisha, un tour qu'un très vieux végétarien m'a enseigné dans l'immensité des montagnes tibétaines.
Tibet'e gitmek zorunda değilim.
Je n'ai pas besoin d'aller au Tibet.
Sonra Tibet'e gittim.
Puis je suis allé au Tibet.
Tibet üzerine mükemmel bir kitabım vardı.
J'ai un magnifique livre sur le Tibet.
Tibet üzerine mükemmel bir kitabım var.
Voyez ce beau livre sur le Tibet, page 38 :
Kitaplarımın hepsi Slavca hatta Tibet hakkındaki kitabım bile.
Tous mes livres sont en tchèque. Même mon livre sur le Tibet.
Kutsal toprağımız Tibet Buda'nın hayata dönüşünü gözlüyordu, Kurtarıcımızı yıllarca aradıktan sonra, nihayet onu bulduk.
Le Tibet a cherché pendant longtemps le grand homme, en qui le Bouddha s'est réincarné. Après des années de recherches, on vous a trouvé.
Sevgili Tibet'imiz hükümdarını bekliyor.
Le Tibet, notre patrie bénie, attend son roi.
David-Neel'ın yazdığı Tibet ile ilgili kitabımda yıllardır okuduğum gibi : Acıdan kurtulamayı başaran bütün ruhlar onları bekler.
Depuis des années, je lisais cela dans le livre sur le Tibet de David-Neel. Que tous les êtres soient libérés de la souffrance.
Şimdi de eski Tibet ülkesinde çekilmiş resimler göreceğiz.
Nous allons voir maintenant quelques images... prise dans l'ancien Tibet.
Tibet'teki manastıra gitmeden önce,
Alors, juste avant de partir pour le monastère au Tibet,
Nadir bulunan cüce Tibet lama'sının kıllarından yapılmıştır.
Il est fait en poils de lama mongol nain.
Tibet havalanma tekniğini çalışıyorum.
La lévitation tibétaine...
Gemiye atlayıp Hong Kong'a gidiyorum, oradan da Tibet'e geçiyorum... Himalayalarda bir golf sahasında taşıyıcılık yapıyorum.
J'ai quitté le bateau à Hongkong et je suis allé au Tibet... et je deviens porteur dans un golf de l'Himalaya.
Bu cihaz ve bu da birkaç Tibet keşişi tarafından manastırda keşfedilmiş bir egzersiz.
Cette hémo-jauge et cet exercice... ont été inventés dans un monastère par un couple de moines "tibétiens".
Aylar boyunca, ailesinin tek bildiği, Tibet gibi tuhaf yerlere seyahat ettiği oldu ki bu da garipti çünkü karısını ve çocuğunu severdi.
On savait seulement qu'il voyageait dans des endroits comme le Tibet.
Bu kesinlikle baba değildi, çünkü sürekli olarak Tibet'e gideyim veya bir şeyler yapayım diye düşünüyordum.
Je ne pensais qu'à filer au Tibet afin de faire Dieu sait quoi!
Üzerinde Tibet gamalı haçı vardı.
Et il portait la swastika tibétaine.
Hayır, Tibet gamalı haçıydı bu, Nazi değil.
Oui, mais tibétaine...
Antik Tibet sembollerinden birisidir.
pas nazie! C'est un très ancien symbole tibétain!
Batı Tibet, Ladakh'a gitmiştim ve orada bir çiftlikte bir ay kadar kalmıştım akşam saatlerinde insanlar çay içmeye gelirlerdi ve kimse konuşmazdı.
Au Ladakh, à l'Ouest du Tibet, je suis resté un mois dans une ferme... Là-bas, le soir, on se réunit pour le thé, et on ne dit rien.
Adamlar, "Tibet karadamı" falan gibi bir şey olduğunu söylüyorlar.
Y en a qui disent que c'est l'abdominal homme des neiges.
3 yıl boyunca Qinghai ve Tibet'in heryerinde onları arayıp durdum!
Avec mon disciple, nous le traquons depuis trois ans.
Özel olarak da Tibet.
Surtout le Tibet.
TİBET :
AU TIBET DE NOS JOURS
Beş gün önce, kuzeydoğu Tibet'de.
Il y a 5 jours, au Tibet.
Tibet, yetki bölgemin biraz dışında kalıyor.
C'est pas trop mon secteur.
Bayan Tibet, artık dışarı çıkabilirsiniz.
Miss Tibet, dehors! Arrêtez de me suivre, c'est non.
Yarın, hançeri elde etmek için Kee Nang ile beraber Tibet'e gideceksin.
Vous partez au Tibet avec Kee Nang chercher le poignard.
Çılgın bir rüya gördüm diye Tibet'e falan gidecek değilim.
Je ne pars pas au Tibet à cause d'un rêve ridicule.
Neden...? Tibet...
Le Tibet...
Tibet'e gitmek için seçilmeye mecburmuydum.
Non, c'est le Tibet. C'est vraiment...
Tibet'e gitmeni istiyorum.
Va au Tibet.
- Demek, gitmeyeceksin. - Tibet'de dondurucu soğuklar var.
– On se les gèle au Tibet.
- Tibet, belki?
Du Tibet?
Çantanı değiştirmelisin. " Bu benim ayrıldığım zamandı. Hint bilginleri ve rahiplerle,
"Change de vie." Alors j'ai mis les bouts, je suis parti au Tibet, au sommet d'une montagne, avec des pandits et des moines.
Kendimi çok iyi hissediyorum.
Je voudrais aller en Grèce, en Iran. Au Tibet.
Bekle bir saniye.
Il paraît qu'il fait très froid au Tibet.
Tibet gerçekten çok soğuk ve ben soğuktan hoşlanmam.
J'aime pas le froid.