English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ U ] / Ucurumdan

Ucurumdan Çeviri Fransızca

613 parallel translation
Bir gece kör kütük sarhoş halde arabasına bindi... ve uçurumdan yuvarlandı.
Une nuit, en voiture, ivre morte, hop, d'en-haut de la falaise.
Elinde silah, arabasıyla uçurumdan aşağı attı kendini.
On l'a retrouvé dans un ravin, un revolver à la main.
"Alçalan bir duman gibi, bu küçük akıntı uçurumdan aşağı... yavaş yavaş düşüp denize karıştı."
"Telle une volute de fumée, le ruisseau, " De la falaise semblait tomber, s'arrêter puis tomber encore. "
Uçurumdan yuvarlanan bir araba mı, yoksa dostunuz Jim ile sahilin güzel bir köşesinde gelgit dalgalarına kapılmak mı?
Une voiture qui tombe des falaises ou que la marée vous emporte avec votre ami Jim pendant que vous conversez tranquillement sur la plage?
Kiralık arabayı uçurumdan yuvarlarsan, parasını ödersin.
Vous louez une voiture, elle tombe d'une falaise, vous payez!
- Uçurumdan aşağı düştü.
Comment est-elle morte? - Une chute de la falaise.
- Uçurumdan aşağı yuvarlanacaktın.
- Vous alliez sauter.
- Ölmüş. Mary'nin, onu intihardan vazgeçirmeye çalışırken uçurumdan düşmesinden bir hafta sonra bu evde ölmüş. İronik, değil mi?
Elle est morte ici, 8 jours après que Mary s'était tuée en l'empêchant de se suicider.
Uçurumdan düşen kadının arkadaşı.
C'était l'amie de la pauvre dame.
Meredith uçurumdan aşağıya indi.
M. Meredith a descendu la falaise.
Hıncını almak için çocuklarını öldürmeye çalıştın ama uçurumdan kendin düştün.
Pour vous venger, vous vouliez tuer leur enfant, mais vous êtes morte.
Rüyayla ilgili başka şeyler var mı? Hasta, Edwardes'la eğimli bir çatı üzerinde durduklarını sonra da Edwardes'ın uçurumdan düştüğünü görmüş. Evet.
Le rêve continuait-il?
Bir gece böyle sarhoş halde, uçurumdan aşağı arabayla uçarken görmek isterdim onu.
S'il pouvait s'écraser au fond du ravin!
Kemiklerin, uçurumdan düşerek öldüğünü gösterecek.
Ton cadavre indiquera que tu es simplement tombé.
- O'nu arabayla uçurumdan mı atacaksın?
Je prends aucun risque. Tu vas le laisser dedans?
Şayet senden bu arabayı iteleyip uçurumdan denize atmanı isteseydim Stephen?
Si je te le demandais, jetterais-tu ta voiture dans la mer?
Sanırım bir uçurumdan atlayıp bu dünyadan çekip gideceğim.
Je cours me jeter dans un précipice.
Uçurumdan yuvarlanmak seni öldürmedi, bomba öldürmeliydi. Ya da Sugar.
La chute de la falaise ne vous a pas tué, ni la bombe, ni Sugar.
Eğer onlar Comanche olsalardı, kendi halkım beni uçurumdan aşağıya atarmıydı?
Tu crois que des Comanches m'auraient balancé de cette falaise?
Uçurumdan attığım 50 tabloyu da bir görseydin.
Vous auriez dû voir tous ceux que j'ai jetés.
Seni bu uçurumdan aşağı atsam yeridir.
Je devrais te balancer en bas.
Uçurumdan at beni!
Pousse-moi!
Uçurumdan at beni!
Jette-moi en bas!
Torunun çocuğu doğarsa ben de onu alır uçurumdan atarım.
Quand il naîtra, j'irai le jeter dans le ravin à la montagne de derrière.
Onu yakalayıp uçurumdan aşağıya atmaya
Le saisir par le cou et le frapper!
Dikkatli ol da, şu izlediğimiz filmdeki gibi uçurumdan düşme.
Attention, ne tombe pas d'une falaise comme au cinéma.
Neden uçurumdan atmıyoruz? Mermi harcamayız.
Pourquoi ne pas le jeter de la falaise?
Uçurumdan atladı.
Il s'est jeté de la colline.
Tony Ashby'nin o uçurumdan atladığını düşünmüyorum.
Je ne crois pas que Tony Ashby ait sauté de la colline.
Barberino kavşağında, hepimizi uçurumdan aşağı süreceğim.
Au virage Barberino, je précipiterai la voiture dans le vide.
Bir an, sis yüzünden uçurumdan aşağı yuvarlandığını bile düşündüm.
Je t'ai vu en rêve tombant d'une falaise à cause du brouillard.
Tek yapmamız gereken anneni arayıp onu endişelendirmeyecek şeyler söylemek arabanın uçurumdan uçması mesela.
On pourra appeler ta mère pour la rassurer. On lui dira que la voiture est tombée d'une falaise.
Uçurumdan aşağı itelim.
Dans le ravin. Poussons-la.
O aptal tipiyle isterse kendini uçurumdan aşağı atsın.
Celle-là, je l'emmerde, avec ses yeux de vache.
Ağır çekimde uçurumdan düşmek gibi bir şey.
C'est comme tomber d'une falaise au ralenti.
Sen ömründe uçurumdan düşmedin.
T'es jamais tombé d'une falaise.
"Acaba bir uçurumdan aşağı mı düştü, yoksa bir sarışının kucağına mı düştü?"
"Je me demande s'il est tombé d'une falaise ou sur une blonde."
Kendinden emin gülümsemesi ve sizi uçurumdan atlatacak kışkırtıcı yürüyüşü ile
Avec ce sourire si ravageur et cette démarche... Et cette démarche si ensorcelante qui me fait tourner la tête!
Araba, 200 metrelik uçurumdan aşağı, bir üzüm bağına yuvarlanmış.
L'auto a plongé dans une vigne. Une chute de 200 m.
Arabayla uçurumdan uçarak öldü ya.
Il est mort en tombant dans un ravin.
Belki Tony'yi tuttular ve arabayı gözükmemesi için uçurumdan aşağı ittiler, ne dersiniz?
Ils ont pu faire sortir Tony de la voiture, puis la pousser hors de vue. Oui.
PM bunu duyacak olursa beni uçurumdan aşağıya asar.
Si le Premier ministre a vent de cette histoire, il me pendra haut et court.
Sıkışınca, gözlerini kapayıp bizi uçurumdan atacaktın.
Dès que ça se corse tu nous envoies dans le décor?
Bugün karar verdim, o gemiden sevindirici bir haber gelmezse seni uçurumdan körfezin derinliklerine attıracağım.
Eh bien, disons que... j'ai décidé que si ce navire ne m'apportait rien de bon, je te ferais précipiter du haut de la falaise.
Uçurumdan düşeceğiz!
Et le ravin?
Ya Weed dün gece bir uçurumdan düşüp o aptal boynunu kırdıysa?
Weed est peut-être tombé d'une falaise et s'est cassé le cou?
Uçurumdan düşmüşse Burgade itmiştir.
S'il est tombé d'une falaise Burgade l'a poussé.
Bu arada, cesedi kasabaya götüreceğime uçurumdan aşağı atabilirdim.
L'eau profonde ne fait pas de mal. C'est l'idée de tomber de la falaise qui te fait peur. - Tu peux refuser.
- Evet. Ve uçurumdan yuvarlandın.
- Oui, je le crains.
Sen kıymetliye dokunmadan onu parmağıma takıp... seni bir uçurumdan aşağı veya bir ateşin içine atıveririm... ve bunu yaparsın biliyorum Sméagol.
Avant que tu n'y portes la main, je l'utiliserai pour te forcer à sauter d'une falaise ou te jeter au feu. Et tu devras le faire!
Örneğin, uçurumdan atlamak üzere olan birini ikna etmeye çalışır gibi konuşmayı öğrenmişsin.
T'as appris à parler comme si tu raisonnais avec quelqu'un... qui est sur le point de sauter d'un édifice.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]