Unvan Çeviri Fransızca
1,107 parallel translation
Bundan böyle, Redmond Barry... Barry Lyndon tarzını ve unvanını benimsemişti.
Dès lors, Redmond Barry adopta les manières... et le titre de Barry Lyndon.
Bir unvan edinmelisin.
Il faut que tu obtiennes un titre.
Fikrimce, onun peşine düşmeniz akıllıca olur. Bir unvan elde etmek için güvenebileceğiniz başlıca kişi odur.
A mon avis, vous seriez sage de vous en remettre à lui... afin de faire aboutir vos prétentions à la pairie.
O unvanı elde etmeye uğraşmak, Barry'nin en talihsiz çabalarından biriydi.
La course à la pairie fut une initiative des plus malheureuses.
Dahası liderlik unvanından hoşlanıyor.
C'est surtout le titre qu'il aime.
Senato onaylarsa, kendisine unvan olarak... "
"l'autorise, si le Sénat le permet, à prendre le nom de..."
"Güvenimin bir ödülü olarak kendisi, her ne kadar senatörlük unvanı olmasa da..."
" Bien que d'extraction modeste, les honneurs lui ont été prodigués,
.. bir boksöre ülkenin en büyük gününde dünya unvanı şansı veriyor.
Ie plus grand titre mondial pour le bicentenaire.
Apollo Creed inanıyor. Ve tanınmayan birine unvan şansı vererek bunu dünyaya kanıtlayacak.
Apollo aussi et il va le prouver au monde entier... en donnant à un inconnu la chance de remporter le titre.
Ama sen, sen unvan fırsatı yakaladın.
Mais toi, t'as l'occasion de décrocher le titre.
Unvan için yakaladığın bu fırsat konusunda çok dikkatli olmalısın.
Je suis venu t'avertir qu'il faut que tu prennes l'occasion... de décrocher le titre par le bon bout.
Herhangi bir unvan?
Je crois. Et votre désignation?
Peki benim tam olarak unvanım ne olacak?
Quel est le titre de ma fonction?
Unvanını alıp küçük bir müşteri verirsem, işinden ve benden nefret edersin.
Si je... te filais des dossiers bidons, tu me détesterais et moi aussi.
O genç kuzenine söyle. De ki, hayatın sillesini bu kadar yedikten sonra,... ona unvanımı satarım.
Dis-lui donc, à ton cousin je lui vendrai le titre.
O unvanı kazanması gerek, henüz şampiyon değil.
Il l'est pas encore.
Ona unvan ve hazine mi verdiler?
La gloire? ... Des trésors?
Francois Beretton, değerlendirmelerden sonra... jüri size Odontoloji alanında yüksek başarı düzeyinde... doktor unvanını veriyor ve sizi kutluyor.
François Beretton, après délibération,.. .. le jury vous accorde le titre de docteur.. .. avec la mention "Très honorable".
Aslında, şunu itiraf etmeliyim ki, size verdiğim unvan tam olarak bana ait değil.
En fait... je dois vous avouer que le titre que je vous ai donné n'est pas... -... tout à fait le mien.
Gelecek maç unvanını koruyan şampiyonun rakibini belirleyecek.
La prochaine demi-finale déterminera celui qui affrontera le champion.
Taç, taht, unvan senin, ya ona ne kaldı, Shirley.
Tu as la couronne, le trône, la robe, et il a Shirley.
Sana bir unvan satın aldılar, Baronessa. Beni değil.
On vous a acheté votre titre de baronne, on ne m'a pas acheté, moi.
- Artık unvanın bir anlamı yok mu?
- Le titre n'est-il pas important?
Tekrar belirtmek istiyorum, bu sınırlamasız bir dövüş. Unvan maçı değil. Amerikan Boks Komisyonu maçı onaylamadı.
Je précise encore que c'est un match non officiel et non validé par la Commission de Boxe Américaine.
- Para, unvan, kaleler...
- Argent... titres... palais...
Bu akşamın galibi, Dünya Şampiyonluğu Kupası,... Volvo'dan 250,000 dolarlık bir kamyon,... 100,000 dolarlık nakit para ve de bilek güreşi dünya şampiyonu unvanını kazanacak.
Le vainqueur partira avec la coupe, un camion Volvo d'une valeur de 250000 $, 100000 $ en liquide et le titre de champion du monde de bras de fer.
Kocam benim paramla evlendi ben de onun unvanıyla.
Mon mari m'a épousée pour l'argent. Moi j'ai épousé son titre
Unvan uğruna, önyargılı biri oldun.
Par principe, tu es devenu partial.
Rehineleri artık serbest bırak. Yönetici benim eski unvanımdı.
Je suis sûr que si on se serre les coudes, on sera...
- Ya unvan?
- Un titre?
" John Lennon, unvanını iade ederek Kraliçe'ye hakaret etmedi.
" Lennon n'offense pas la reine en renvoyant sa décoration.
Unvanı geri vermek bir fedakârlık sayılmaz. O bir utançtı.
Cette décoration m'embarrassait.
Size açıklamaktan şeref duyarım, Komutan Eric Lassard bu yıl Miami'de düzenlenecek... Ulusal Emniyet Amirleri Toplantısında... On Yılın Polisi unvanını alacaktır.
J'ai l'honneur de vous annoncer que le commandant Eric Lassard se verra décerner le titre de Policier de la Décennie au Congrès National des Chefs de Police, à Miami Beach!
Bu unvanı hak ettim.
Je mérite mon titre.
Bu unvanı hak edecek kadar yaşlı mı?
Il est assez âgé pour mériter un t-tel titre?
Ünvan sahibi şampiyon bile olsan seni köpek dövüşüne bile götürmezdim.
Je t'emmènerais pas à un combat de chiens même si t'étais le champion.
Ünvan için doğru olan Cedric.
Cedric est mon hé ritier.
Ünvanı aldığım zaman, işte ozaman cıldırcam
Quand j'aurai la ceinture de champion, là je m'amuserai.
- Bir Ünvan maçı istiyormusun?
- Tu veux aller au titre?
- Ünvan maçını alıcaksın.
- Tu peux t'attaquer au titre.
Ünvan maçı senin.
T'auras ta chance.
- Ünvan maçını alacak.
- Je sais pas. - Il va aller au titre.
Ünvanına hiç de uymuyor.
Ça cadre mal avec l'insigne
ROCKY İLK ÜNVAN MAÇINI KAZANDI
ROCKY CONSERVE LE TITRE
ROCKY 6.ÜNVAN SAVUNMASI İÇİN HAZIR
ROCKY DEFEND SON TITRE UNE 6EME FOIS
Ünvanı tek başıma kazanacağım.
Je m'entraîne seul. Je remporterai le titre seul.
Ünvanını onuncu kez korudu ve dünya ağır siklet güreş şampiyonuyla para almadan karşılaşacak, tüm gelir yerel bir gençlik vakfına devredilecek.
Il a défendu son titre dix fois et va disputer un match contre le champion du monde de catch, au profit d'une fondation pour les jeunes.
- Ünvanı korumak için on maç yaptım.
- Je l'ai défendu dix fois.
Ünvanı hak ettiğimden daha fazla korumanın hep bir yolu vardı.
On s'est arrangé pour que je garde le titre plus longtemps.
Ünvan da, mevki de hâlâ benim elimde. Unuttun mu yoksa?
Je conserve mon titre et mon rang, l'oublies-tu?
Rütbe ve unvan yalnızca baştan çıkarıcı şeyler.
Les beaux titres sont flatteurs.