English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ U ] / Uzattın

Uzattın Çeviri Fransızca

358 parallel translation
Efendim biraz uzattınız.
Monsieur, vous allez un peu trop loin.
Gabya çubuğunu beni izlemek için mi uzattın Disko?
T'as craqué ton mât de beaupré en voulant me suivre?
Ve bize gelince aziz dostum evinize geldiğimde mutsuz olmanıza rağmen yalnızlığıma yardım eli uzattınız ve ben de bunu kabul ettim.
En ce qui nous concerne, je suis venue chez vous, mon cher ami et dans votre malheur, vous avez tendu la main. Dans ma solitude, je l'ai prise.
- Niye yolu uzattınız?
- Pourquoi ce détour?
Amma uzattıkça uzattın ya!
Putain ce que t'es lent!
Varsayalım ki, dönemi bir hafta uzattın. Ona sürü toplamak için zaman kazandırmış olursun.
Si vous aviez 8 jours de plus, vous pourriez réunir vos bêtes.
3 dakika uzattınız.
3 minutes de trop!
Amma da uzattın.
Tu exagères.
Sen bana elini uzattın.
Tu m'as tendu la main.
Bu işi gümüş bir tepside Dairyu'ya uzattınız.
Voilà comment Dairyu a eu le marché.
Seyahati çok uzattın.
Trop loin tu bourlingues,
Tanık olmadan önce Kaptan Kirk'e yakıt tüketim raporu uzattınız, okudu ve imzaladı, doğru mu?
Vous avez remis devant témoins un rapport au capitaine, rapport qu'il a lu et signé, exact?
Amma da uzattın!
- Arrête, tu es assommant!
Onun yaşamını uzattın.
Tu as rallongé son existence.
Çok uzattın, Lowell.
Ça fait trop longtemps, Lowell.
Uzattın ama.
Vous poussez un peu.
Sanırım ayaklarını masamın altına fazla uzattın, Nate.
Je pense que tu t'es assez dégourdi les jambes sous ma table, Nate.
Yetti be! Siz de amma uzattınız.
C'est du chantage, je ne céderai pas.
Amma uzattın ha! Kaybetmeseydin belgeyi!
T'avais qu'à pas perdre tes papiers!
Çok uzattın.
J'ai assez attendu.
Korkarım bu işi çok uzattık bunu söylemeye çalışıyorum.
Je crains que nous n'allions trop loin dans ce petit jeu.
Uzattın ama!
Oh!
Elimi uzattım ve onun sırtını okşadım. - Bir yavru kedi kadar uysal.
Il est doux comme un chaton!
Adam ayağa kalktı ve mızrağını uzattı Kızılderili de onun üzerine geldi.
Adam s'est levé. Il a pris sa lance et l'Indien s'est avancé.
Biriktirdiği eski aptalca şeyleri birazcık umursayıp, kafamı içeri uzattığım zamanlar buna tanık oluyorum.
Je n'ai pas le droit d'y entrer, comme si sa vieille collection m'intéressait!
Şu kan saçlarını bile uzattı.
Ce plasma t'a même fait pousser les cheveux!
İmkansızlığından dolayı neredeyse vazgeçmek üzereydim ki bir öğleden sonra, mevzu aklımın ucundan bile geçmezken kader yardım eli uzattı.
L'obstacle me semblait définitif quand, un jour où mes pensées étaient à cent lieues de là le destin s'en mêla.
Dükkâna girdim ve "ölçüsü 10 mu?" diye sordum, öyleydi. "Tamam, alıyorum", dedim. ve parayı uzattım.
"Je la prends, ai-je dit à n'importe quel prix."
Aniden bana kafasını uzattı ve... ben bir şey mi yaptım?
Il a sorti sa tête de l'eau et je lui ai... Vous savez ce que je lui ai fait?
Bak, sadece seni görmek için 20 araba 70 erzak fıçısı ve 94 insanı bir dağdan yukarı çıkarıp yollarını iki gün uzattım.
J'ai fait monter 20 chariots, 70 têtes de bétail et 94 personnes sur une montagne : deux jours de route en plus, juste pour te voir.
Evet şimdi tekrar kollarını uzattıracak..... ve sekreterine geri verecek.
Du coup, il va faire rallonger les manches et le rendre à sa secrétaire.
Bessie saçını uzattı ve Stokowski'de çalıyor.
Elle a les cheveux longs et joue avec Stokowski.
Uzattın ama.
Tais-toi!
-... O ise onlara diğer yanağını uzattı.
- ll leur a tendu l'autre joue.
Biz hırsızlar çok yaşasın! Gideceğimiz yeri hep biliriz. Elimizi uzattık mı bir şey yakalarız.
Nous les voleurs, on n'a qu'à allonger la main et on attrape toujours.
Tanrı'nın Adem'e elini uzatması gibi elimi uzattım ben sana. Ve yaşamayı kabul etmeye zorladım seni.
Je t'ai tendu la main, comme Dieu à Adam, pour que tu acceptes la vie.
Sahnedeki gösterim bittikten sonra da yanıma geldi. Yakasındaki çiçeği bana uzattı ve kendisini ayaklarımın dibine attı.
Au premier rappel, il détache le bleuet de sa boutonnière, le jette à mes pieds et s'en va.
Karının masanın altından ona para uzattığını gördüm.
Je l'ai vue, elle, lui passer de l'argent sous la table.
"Çevresine bakacak, önündeki ete ya da uzattığınız yumruğa aldırmayacaktır."
Il regardera, craintif, autour de lui sans prêter attention à la viande ou au poing.
- Elinin körünü uzattın.
Quel culot!
Çünkü lokantacının, "masaya kadar geldim, şarap dolduruyordum", dediğini anımsıyorum. Ve oyun başladığında, aksanlı küçük toparlak adam tuzu uzattı, ve sonra sen biberle ona cevap verdin.
Le propriétaire du restaurant a dit que la partie a commencé quand le gros monsieur avec un accent a avancé la salière.
Tanrı'nın elini uzattığı orda uyuyan adamlardan biriydi.
Il était un de ceux dont les visages furent touchés par la main de Dieu.
Sonraları bir uçak bileti daha aldım, bir daha sakal uzattım... bir film daha yaptım ve Bayan Kodar'ın... Neyse şimdilik Bayan Kodar'ı bir kenara bırakalım.
Je pris un autre avion, une autre bière, fis un autre film... laissons Miss Kodar pour l'instant.
Elini uzattı ve kadının elini sallamadan tuttu.
Il prit sa main dans la sienne, sans la serrer.
Gölün Leydisi uzattı pırıl pırıl ipeklere bürünmüş kolunu... çıkardı suyun bağrından Excalibur'u... ilahi takdirle buyurdu benim, yani Arthur'un taşıyacağını onu.
La Dame du Lac, le bras revêtu de la plus chatoyante étoffe fit s'élever Excalibur du plus profond des eaux, signifiant ainsi, parla divine providence, que moi, Arthur, étais le porteur d'Excalibur.
Ama hala gelgit oluyor, Doğanın bize uzattığı yardım eli.
Enfin, la marée... Le spectacle de la nature!
Altı yıl önce bir Cadillac'ın arkasına geçip ayağımı da pencereden uzattım, ve güneyli bir beyefendiden minik Craig peydahlandı.
J'ai grimpé dans sa Cadillac il y a 6 ans, j'ai mis mes pieds à la fenêtre, etje me suis retrouvée avec mon petit Craig, grâce à ce gentleman du Sud.
Bana iki uzun kibriti uzattığını görmediğimi mi sanıyorsun?
Tu crois que je n'ai pas vu tes deux pailles longues?
Bak, yeterince uzattın ama!
Maintenant, écoutez, la plaisanterie est allée assez loin.
Kafamı içeriye doğru uzattım ve Kenneth'in çalıştığını gördüm ve... elbette rahatsız etmek istemedim.
J'ai mis le nez ici et j'ai vu Kenneth... en plein travail. Je ne l'ai pas dérangé.
Üzerinde birçok büyük... Amerikan yazarının Amerika'ya sesini vermesi için... kelimelere ellerini uzattığı bu köprüde. Whitman'ın onlara verdiği ülkeye doğru bakarak... doğu kenarından ülkesinin geleceğini hayal edip, verdiği sözlerle
Sur ce pont... sur lequel tant d'écrivains américains sont venus et ont trouvé leurs mots... pour donner à l'Amérique sa voix... regardant vers la terre qui nous a donné Whitman... de sa côte est il a rêvé l'avenir de son pays... et il lui a donné ses mots.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]