Uğraşmak Çeviri Fransızca
1,868 parallel translation
Vanessa'yla uğraşmak bize yakışmaz.
Poursuivre Vanessa est indigne de nous deux.
- Sadece bizimle uğraşmak için -
Simplement nous embêter n'est pas...
İnsanlarla uğraşmak için o kadar yol varken neden kendine hayali bir hediye veriyorsun ki?
De toutes les façons possibles d'embêter les autres tu t'es donné un cadeau imaginaire?
Bununla uğraşmak istemiyorum.
Je ne le supporte pas.
Birileri partnerinin üstüne sıçmaya meraklı adamınla uğraşmak zorunda çünkü kahve sehpana sıçtı.
Quelqu'un va devoir nettoyer son petit cadeau fécal sur ta table.
Benimle uğraşmak için Trueman'dan emirler aldın, değil mi?
- Trueman t'as dit de t'occuper de moi?
Babayla güreştikten sonra bir de oğluyla uğraşmak zorunda kaldım.
Après avoir combattu le père, je devais tacler le fils.
Bilmenizde yarar var, sırf sizin gibi insanlarla uğraşmak için bir avukat takımımız var.
Nous avons toute une équipe d'avocats, payés juste pour s'occuper des gens comme vous.
Görüşmek için bir kere daha uğraşmak istiyorum.
Et j'essayerai de l'interviewer une fois encore.
Sizinle uğraşmak yeterince berbattı Şimdi her taraf size benzeyen gotik veletlerle doldu.
C'était déjà chiant d'être coincée avec vous les goths. Maintenant, j'ai des goths dans tout mon secteur.
Hayır, efendim. Bütün kaynaklarımızı deney hayvanları ile uğraşmak için ayırdık.
Toutes les forces ont été mobilisées pour les cochons d'Inde.
Öldürücü grip virüsü sağlık hizmetlerini aşı talepleriyle uğraşmak zorunda bırakarak, Britanya'yı etkisi altına alıyor.
Un virulent virus de grippe balaie la Grande-Bretagne, alors que les services médicaux croulent sous la demande de vaccinations.
Küçük dalaverelerinle uğraşmak için çok erken.
Il est vraiment trop tôt pour tes conneries.
Eğer insanlar hizmet etmek zorunda olmasalar borçla, takasla ticaretle uğraşmak zorunda olmasalardı çok farklı davranırlardı.
Si le peuple à accès aux nécessités de la vie sans servitude, dette, troc, commerce, ils se comporteraient vraiment différemment.
Artık bununla daha fazla uğraşmak istemiyorum.
Je ne veux plus de tout ça.
Fiona, sen hiç güzel sanatlarla uğraşmak istediğini söylememiştin.
Tu n'as jamais parlé d'être une artiste.
Ve o, senin uğraşmak istemeyeceğin biri.
Tu ne voudrais pas avoir d'ennuis avec ce type.
Bu benim işim.. sizin gibi ev sahipleriyle uğraşmak
Si. Je vais mettre tous les propriétaires de ces taudis...
Amaçladıkları şey, müttefikleri olan Almanların ; partizanları ve komünistleri ortadan kaldırması böylece savaştan sonra onlarla uğraşmak zorunda kalmayacaklar.
Le but secret des Alliés, c'est que les Boches éliminent les partisans, éliminent les communistes, pour les avoir hors des pieds après la guerre.
Bebek için uğraşmak yerine neden bunu engellemeye çalışmaktan vazgeçmiyoruz?
Au lieu d'essayer d'avoir un bébé, arrêtons d'essayer de ne pas en avoir.
Küçük bir çocukla uğraşmak zorunda kalmamak hoşunuza gitti.
Vous aimiez ne pas avoir à vous occuper de votre fils.
Bak, şu an seninle uğraşmak bile istemiyorum, beni anlıyor musun?
Je ne veux même pas discuter avec toi, Tu comprends ça?
Onunla uğraşmak hoşuna gidiyor, değil mi?
T'aimes ça, hein?
Benimle uğraşmak mı istiyorsun, Bronson?
Tu veux jouer au plus malin avec moi?
Kendi işimle uğraşmak yeterince vaktimi alıyor.
Je m'occupe de ce qui me regarde, je bosse assez comme ça.
Bu cinsiyet meselesiyle kafayı bozmuş i * neyle de uğraşmak istemiyorum.
Et j'ai pas envie d'être bombardée de message par un tas de gouines qui flippent de ces trucs transgenres.
Verdiğin kararları sürekli sorgulayan insanlarla uğraşmak zorundasın ve bu her zaman masumane bir şekilde başlar, öyle değil mi?
Avec tous ces gens qui remettent en question tes décisions. Ça démarre innocemment, pas vrai?
Sürekli olarak suçlu politikacılarla uğraşmak zorunda kaldım... Fourier ile, Proudhon ile, Marx ile, Bakunin ile... Ne düşünüyorum biliyor musunuz?
j'ai toujours eu à faire avec les criminels politiques Fourier, Proudhon, Marx, Bakunin et au bout du compte, vous savez ce que j'en pense?
Bütçe toplantıları, çalışan ve hasta şikâyetleriyle uğraşmak- - Kendine zaman ayıramıyorsun bile.
Il y a les réunions budgétaires, les réunions du personnel, les plaintes des patients, il faut oublier sa vie privée.
Peki ya Washington'da kalıp sebep olduğun sorunla uğraşmak yerine bir anda ortadan kaybolup, sırra kadem basmana ne demeli?
Et toi, quand tu disparais, quand tu vas peu importe où tu es allé au lieu de rester à Washington et de faire face au problème que tu as créé...
Benimle uğraşmak neymiş göreceksin.
Je vais t'apprendre à me chercher!
Çocuklarla ilgilenmek, iş yerinde uğraşmak, ev kredisi ödemek... bir süre evliliğimizdeki istikrarı korur.
S'occuper des enfants, garder notre poste, payer la maison, tout ça nous maintiendra un moment.
Kim uğraşmak isterki bununla?
Très peu pour moi.
Biliyor musun? Bugün gerçekten bununla uğraşmak istemiyorum.
Tu vois je n'ai pas vraiment envie de me prendre la tête avec çà aujourd'hui.
Bir de burnunun dibindeki uyuşturucuyla uğraşmak zorunda kalacak.
Si en plus, il trouve ça sous son nez!
Sonrasında benim işime bulaşan bir Afrikalı zenciyle uğraşmak zorunda kalırım.
Et il y aura encore un Africain qui essaiera de prendre ma place.
Brown'larla uğraşmak zordur.
Vous devriez éviter de faire affaire avec les Brown.
Ve eğer bu birleşme olursa, uğraşmak zorunda kalacağımız güç iki katına çıkacak.
Avec la fusion, ils seront plus forts.
Yıllardır bu tür salaklıklarla uğraşmak zorunda kaldım.
J'ai dû supporter sa bêtise pendant des années.
Uğraşmak, başarısız olmayı istemektir.
Essayer, c'est avoir l'intention d'échouer.
Biraz sorunlu bir tip gibiydi ve ben de öyle saçmalıklarla uğraşmak için fazla yaşlıyım.
Elle avait mauvais genre. Je suis trop vieille pour ces bêtises.
İşlerim biraz sarpa sardı ve bir sürü son dakika detayıyla uğraşmak zorunda kaldım.
Ma journée a été mouvementée. J'avais des détails de dernière minute à régler.
Başka şeylerle uğraşmak için kendi yolumuzdan gitmiştik.
Nous avons tous notre propre façon pour parler de ces choses.
İnan bana, Bu küçük bebekle uğraşmak istemesiz.
Tu n'as pas tout gâché face à une gamine.
Biz polisler herşeye burnumuzu sokarken halâ bunlarla uğraşmak pek zekice değil Dean.
C'est pas malin de continuer à jouer avec des flics qui fouinent, Dean.
Borodinler'le uğraşmak istiyorsun?
Tu cherches des ennuis avec les Borodin?
Borodinler'le uğraşmak mı istiyorsun?
Tu voulais emmerder les Borodin?
Sanırım onu ikna etmek için cidden çok fazla uğraşmak gerek
Il est persuadé que Olas vit à quatre heures d'avion au nord d'ici. Ils sont convaincus que c'est le vrai.
Olimpiklerle uğraşmak zaten yeterince kötü.
On rame déjà assez avec les Jeux Olympiques.
Gezegenin akıbetiyle uğraşmak için çıkıyorum.
Je vais régler le sort de la planète.
Benim işim kasıtlı yapıp yapmadığıyla uğraşmak değil. Benim işim yalan söyleyip söylemediğiyle uğraşmak.
Ce n'est pas mon connaître leurs intentions, mon travail consiste à vérifier si des informations cohérentes.