Vaiz Çeviri Fransızca
755 parallel translation
O bir vaiz nasihat ve dinseI öyküIeri var. "
C'est un prêcheur de paraboles et de sermons! "
Belki bir vaiz gibi görünebilirim, ama gerçek şu ki bir insanın vicdanı kadar çelik duvarlarla örülmüş hapishane yoktur.
La vérité est que Ia conscience est une prison impénétrable.
Tamam, Vaiz Efendi. Anladık.
D'accord, cureton.
"Vaiz gelip düzenli olarak bize İncil okuyor."
" Un pasteur vient régulièrement nous lire la Bible.
Sen vaiz değil misin?
Le pasteur...
Babam, senin vaiz olmaya uygun olmadığını söylerdi.
Pa'disait que j'étais pas taillé pour être pasteur.
Ama sen vaiz değildin.
Tu n'étais pas pasteur.
- Artık vaiz değilim.
- Je suis plus pasteur.
Ben artık vaiz değilim, biliyorsun.
Je suis plus pasteur.
Bu yüzden bir daha vaiz olamam.
C'est pour ça que je prêcherai plus.
Bronwyn ve Ivor'un nikahını yeni vaiz, Bay Gruffydd kıyacaktı. Cardiff'teki üniversiteden geliyordu.
Bronwyn et Ivor devaient être mariés par le nouveau pasteur, M. Gruffydd, qui était arrivé de l'université de Cardiff.
- Vaiz dediğim kişi de şu Bay Gruffydd.
Un pasteur, j'ai dit. C'est M. Gruffydd.
Dude'un vaiz olacak kadar aklı yoktur.
Dude est trop fou pour devenir pasteur.
Vaiz olacak.
Il va devenir pasteur.
Sadece yanımızda bir vaiz olmalı diye düşündüm çünkü dua etmek gerekecek.
Ce serait bien d'avoir un révérend. Y en a qui vont faire leur prières!
Vaiz gelmiş.
Le sacristain est là.
Ben bir vaiz değilim ; ama kutsal kitabımızı defalarca kez okumuş biri olarak, orada dans etmeye karşı tek bir kelime bile görmediğimi belirtmek isterim.
Je ne suis pas prédicateur mais j'ai lu la Bible en long, en large et en travers et je n'y ai rien trouvé contre la danse.
Yanında bir vaiz var.
Oh, vous avez un pasteur avec vous.
O bir vaiz di, Kızılderililerle savaş için bir gönüllü birliğine katıldı.
- Non. Un prêtre qui a combattu les Indiens.
...... Batıyı beyaz adam için güvenli hale getiriyorlardı Başlarındaki, yobaz ve kana susamış kendisine vaiz diyen Chivington vardı...
Ils voulaient rendre l'ouest sûr pour l'homme blanc. Leur chef était un soi-disant prêtre assoiffé de sang, du nom de Chivington.
- Vaiz misiniz?
- Êtes-vous pasteur?
- Daha önce neydiniz? Vaiz mi?
Avant de venir ici, vous étiez missionnaire?
Bana dinamizm gibi görünen vaiz konuşması.
Et ce sermon me stimulait
- Çok doğru, Vaiz.
- C'est vrai, pasteur.
Çocuklara bedava şeker de dağıtacak mısınız, Vaiz?
Tu donnerais des bonbons gratis aux enfants, pasteur?
O bıçağı battaniyenizin arasına saklamayı nasıl başardınız, Vaiz?
Comment se fait-il que tu caches un couteau dans ta couverture, pasteur?
Siz mi, Vaiz?
Toi, pasteur?
Hangi dine bağlısınız, Vaiz?
Quelle religion prêches-tu donc, pasteur?
Devam edin, Vaiz.
Cause toujours, pasteur.
Soruyorum çünkü üvey baban bir vaiz.
Je te demande ça parce que... Ton beau-père est pasteur.
Benimse bir vaiz olduğum pek söylenemez.
J'ai jamais beaucoup écouté ces trucs-là.
Ne kadar cesursunuz, Vaiz.
C'est très courageux de votre part, pasteur.
Üzerlerine fazla gitmeyin, Vaiz.
Ne soyez pas trop dur!
- Dikkat et, Vaiz!
- Attention, pasteur!
- Selam, Vaiz!
- Pasteur!
Bir sene önce buraya bir vaiz olarak geldi. Vincent Van Gogh.
Il est venu il y a environ un an en tant que prêcheur.
Vaiz olsaymış o zaman, ressam değil.
Il aurait dû faire prêcheur, pas peintre.
Bunu bana yüzbaşı olarak mı yoksa vaiz olarak mı soruyorsun Sam?
Est-ce le capitaine ou le pretre qui le demande?
Şimdi seninle vaiz olarak değil kolcu sıfatıyla konuşuyorum.
Je parle en tant que Ranger, pas en tant que pretre.
Hepimiz gibi suçlu oyu verdin, sonara altın gibi parlak sesli bir vaiz yüreğini parçaladı - imkanları olmayan bir çocuk katil olmaktan kendini alamadı - ve sen oyunu değiştirdin.
Vous votez coupable comme nous, puis ce prêcheur vous attendrit avec son histoire de gosse défavorisé forcé de devenir un meurtrier et vous changez d'avis.
- Ben de şimdi onu düşünüyordum. - Senden iyi bir vaiz olurdu.
J'étais en train de me dire que vous feriez un bon pasteur.
Vaiz bende bir vitray olduğunu duyunca neredeyse ağlayacaktı.
Un vitrail à la mémoire d'un être cher, c'est un beau geste.
Çünkü benim ihtiyar vaiz'di. Böyle şeyleri ve nedenlerini düşünmezdi.
Parce que mon vieux se prenait pour un pasteur.
Baban vaiz miydi?
Votre père était pasteur?
- Vaiz miydi?
- Un missionnaire.
- Gezici vaiz. Sürekli seyahat ederdik.
Nous voyagions.
Suyu bilmem ama yemek yiyebiliriz. Şu vaiz çocuğa bağlı.
On n'aurait peut-être pas d'eau, mais on pourrait manger... sans cet enfant de missionnaire.
Öt bakalım vaiz. - Öt bakalım... - Peder.
Chante, petit prêcheur... chante encore...
Güzel bir hutbeydi, Vaiz.
C'était un sermon magnifique, pasteur.
Bu sana işini rahatça tamamlamak için zaman tanır Vaiz. Onları geri getirin.
Ramenez-le.
- Evet, vaiz verdi.
- Oui, par le curé.