Valu Çeviri Fransızca
574 parallel translation
Vaktiyle bir güzel sopalamıştım.
Ça lui a valu une sacrée raclée de M. Stewart.
Onun yerine keşke sandviç alsaydım diyorum.
Il aurait mieux valu un sandwich!
Belki bu çılgınca gelecek ama kurtulmasaydın, her şey bizim için daha iyi olurdu diye düşünmeden edemiyorum. Demek öyle düşünüyorsun?
Peut-être est-ce fou, mais aurait-il mieux valu que tu n'en réchappes pas?
Ona imrenin çünkü onun kalbi ona, kaderlerin en gururlusunu bahşetti.
Parce que son cœur magnifique lui a valu la plus glorieuse des destinées.
Bunu yapan bir çocuđu dövdüđüm için annesi beni ýslahevine göndertti.
J'avais cogné un garçon qui la torturait. Ça m'a valu la maison de correction.
Çok daha azı yüzünden pencereden atlayanlar var, ama seni yanıltacağım... çünkü birdenbire hiçbir şey kaybetmediğimi fark ettim... bu iş beni bir an bile mutlu etmemişti.
On se défenestre pour moins que ça, mais je vous joue un tour : J'ai réalisé que je n'avais rien perdu. L'argent ne m'a jamais valu un seul instant de bonheur.
Gazetelerin bir hayli dikkatini çekmiş bulunuyorsunuz.
Ça vous a valu de beaux articles de journaux.
Başım bu nedenle belaya girdi zaten.
Ça m'a valu de tomber tout seul.
Yalnızca bir saat, bir dakikam olsaydı her şeyi bırakmaya değerdi.
Même si cela n'avait été qu'une heure, une minute, cela aurait valu la peine de tout jeter pour cela.
Neden onu denizin dibinde huzur içinde bırakamadılar?
Il aurait mieux valu qu'il reste gisant au fond de la mer.
Belki de komutanïn dedigi gibi beklemek, daha iyi olurdu.
Il aurait peut-être mieux valu attendre, comme disait le commandant.
Bir askerle dövüştük ve 5 gün yedik.
Protéger tes arrières nous a valu 5 jours.
Baş belasından başka bir şey değiller ve keşfedilmelerine de gerek yoktu.
Mieux aurait valu ne pas les inventer!
Hop Sai'den geçip gitseydiniz daha iyi olmaz mıydı?
N'aurait-il pas mieux valu les envoyer à Hop Sai?
Benim tanıklığım üzerine müebbede mahkum oldu.
Mon témoignage lui a valu la perpétuité.
Ona bu kadar sadık olmasaydı, onu kesinlikle terk ederdi doğrusu terketse kendisi için en iyisini yapmış olurdu.
Mais elle l'aimait trop pour partir, ce qui eut mieux valu pour elle.
Sen asla iyi biri olmadın.
Tu n'as jamais valu quoi que ce soit.
Bu gece seni burada bulmayı beklemiyordum, öldüğünü sanmıştım.
Je te croyais morte. Ça aurait mieux valu.
Elektrikli sandalyeye otursa, balki daha iyi durumda olurdu.
Peut-être qu'il aurait mieux valu la chaise électrique.
Geçen sefer, biri beni vizon mantoyla susturmak istemişti ama o gemi şirketinin başkanı hapse tıkılana dek asla vazgeçmemiştim hatta o kış zatürreeye bile yakalandım, bu yüzden.
La dernière fois qu'on a essayé, c'était avec un vison. Mais mon obstination a valu la prison au président de la société en question, même si j'ai eu une pneumonie cet hiver-là.
Ama hâlâ, birbirimizi hiç tanımasak daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
Mieux aurait valu ne jamais se rencontrer.
Ölseydi daha iyiydi.
Il aurait mieux valu qu'il meure.
Adı, güzelliği, hikayesi... altı gün için günde beş sent değerindeydi.
Son nom, son visage, son histoire, ont valu 5 cents pendant six jours.
Eve Harrington'a Sarah Siddons Ödülü'nü kazandıran oyunun yapımcısı.
Il a produit la pièce qui a valu à Eve Harrington le prix Sarah Siddons.
Bart, hiçbir zaman çok iyi biri olmadım, en azından bu zamana kadar olmamıştım.
Bart, je n'ai jamais valu grand-chose, jusqu'à maintenant.
Bunun için mi burs aldın?
Et ça t'a valu une bourse?
Bay Rawlins buraya yalnız gelse daha iyi olurdu.
Il aurait mieux valu que M. Rawlins vienne seul.
Ne hak ettiği yerde şanı şerefi küçültülmüş ne de ölmesini gerektiren suçları büyütülmüştür.
Sa gloire n'en est pas diminuée, ni ses torts accrus. Ils lui ont valu de mourir.
Şu anda, keşke olsaydı diyorum.
Il eut mieux valu que ça en soit.
Zahmete değer, yeter ki liman gerçeğini ortaya çıkaralım. İnsanların bunu öğrenmeye hakkı var.
Ça en aura valu quand même la peine, si on fait savoir au public la vérité sur l'affaire des docks.
Çocukken ettiğimiz ilk kavgayı hatırlıyor musunuz?
Je le sais. Enfants, cela nous a valu une dispute.
Hem sen de bana sadece bir kurbağa verdin.
Il m'a déjà valu une grenouille.
Bunu ona sen yaptın. - Orada kalıp ölmesi daha iyi olurdu. - Judith!
C'est vous qui lui avez fait ça, il aurait mieux valu qu'il meure.
Genç yaşta ölseymiş daha iyi olurmuş.
Il aurait mieux valu qu'elle meure jeune!
Öldürmek daha iyiydi, Timuçin.
Il aurait peut-être mieux valu l " abattre.
Arkadaş kalmak için biraz çaba sarfetsek, bu... - İkimiz için de iyi olur bu.
Si nous avions fait des efforts pour rester amis, si ça n'aurait pas mieux valu pour tous les deux.
Kalabilirdin, ama senin için hiç iyi olmazdı.
Rester n'aurait rien valu pour votre santé.
Birazdan Bayan Clarke ve nişanlısı Bay Nickie Ferrante ile tanışacağız. Ve onlarla ülkenin dört bir yanındaki gazetelere manşet olan büyük aşklarını konuşacağız.
Dans un instant, nous rejoindrons Mlle Clarke et son fiancé, M, Nickie Ferrante, et nous parlerons de leur merveilleuse histoire, qui leur a valu d'être à la une de tous les journaux du pays,
Sato'yla evlenseydin daha iyi olabilirdi.
Il aurait mieux valu pour toi que tu épouses Sato.
Sadece kendini kepaze etmiyor, aynı zamanda... Eylemlerin bölüğe ve benim kişiliğime karşı Kara bir leke oluşturuyor.
Vous êtes méprisable, vos actions ont valu un blâme à la compagnie et à ma propre personne.
Madem tecavüz olup olmadığı çıkacak sonuca bağlıydı... uzmanın gelmesini beklemek daha iyi olmaz mıydı?
N'eut-il pas quand même mieux valu attendre l'expert, si la plausibilité du viol dépendait du résultat?
Tüm bu sıkıntılar başıma neden geldi sanıyorsun.
C'est ce qui m'a valu tous ces ennuis.
Keşke yapsaydın.
Il aurait mieux valu.
Evde yahut genelevin birinde çoktan uykuya dalmıştık, tabii burada olmasaydık.
Aller chez soi ou au bordel, eût mieux valu!
Su falan bulmasaydık, daha iyi halde olurduk.
Il eût mieux valu ne pas trouver d'eau.
Bu benim görevim böylece sizi ve ailenizi tanıma ve bu muhteşem saraya gelme şerefi bana bağışlanmış oldu.
C'est là l'objet de ma mission, qui m'a valu... L'honneur et le plaisir de vous connaître ainsi que votre famille, et ce magnifique palais.
- Bunu neden yaptınız?
- Qu'est-ce qui m'a valu cette saillie?
Geçmişte suflelerim çok övgü alırdı.
Mes soufflés ne m'ont jamais valu que des compliments.
- Böyle bir durumda konyak en iyisidir.
- Il aurait mieux valu du cognac.
- Bu durumda hiçbir şey iyi değildir! - Gelsene.
Il aurait mieux valu rien du tout!
Seni bir asilzade yaparak başıma ne kadar büyük bir bela aldığıma dair herhangi bir fikrin var mı?
As-tu la plus petite idée des ennuis que m'a valu ton anoblissement?