Venir Çeviri Fransızca
69,069 parallel translation
Şöyle ki, Tyler evime gelmeyi bıraktıysa da benim korkum hiç geçmedi.
Le truc, c'est que bien que Tyler ait arrêté de venir, je n'ai jamais cessé d'avoir peur.
- Gelecektir.
- Il va venir.
Hannah, kesinlikle gelmelisin.
Hannah, tu devrais venir.
Gitmeli, değil mi?
Elle devrait venir, non?
Bu gece beni gelmeye zorladığında bunu konuşmuştuk.
On en a parlé quand tu m'as forcé à venir ici.
Ayrıca seni gelmeye zorlamadım.
Je ne t'ai pas forcé à venir.
Belki daha sonra Hannah'yla biraz eğlenmek istersiniz.
Hannah et toi pourriez venir vous amuser plus tard.
Bana gelmene sevindim Clay.
Tu as bien fait de venir.
Aile cenaze töreni yapmadı, ben de tek başıma gelmek istemedim.
Il n'y a pas eu de funérailles, mais je ne voulais pas venir seul.
Buraya gelmeyi falan istemedim.
Je ne voulais pas venir ici.
Hemen benimle gelsen iyi olur.
Vous devriez venir avec moi.
Sen de gelmelisin.
Tu devrais venir.
İnan bana, henüz en kötüsünü duymadın.
Je te préviens, le pire est à venir.
Bak sen, kimler gelmiş.
Regardez qui s'est décidé à venir.
İstediğin zaman gelebilirdin.
T'aurais pu venir n'importe quand.
Gelemedi.
Elle n'a pas pu venir.
Yani gelmişsin.
Je veux dire, tu... Tu as décidé de venir.
Tamam, ben de seninle geleyim.
Je vais venir avec toi.
İyi ki Jeff bu gece seni buraya gelmeye zorlamış.
C'est sympa que Jeff t'ait forcé à venir ce soir.
- Söyle, buraya gelsin!
- Dis-lui de venir!
Yine de gelmesini söyledim.
Je lui ai dit de venir.
Evet, seni görmeye geliyordum.
Oui, j'allais venir te voir.
Sen neden yanıma geliyordun?
Pourquoi... tu voulais venir me voir?
- Biz de tam temizlemeye geliyorduk...
- On allait venir...
Buraya intihar pilotu gibi geldiğine göre plaj topu büyüklüğünde kadın taşağı varmış sende.
T'as des ovaires de la taille d'un ballon de plage, pour venir comme une kamikaze.
Her hâlükârda, buraya tek başına gelerek sonunun da geleceğini düşünmüş olmalısın.
Tu dois penser que c'est la fin, pour venir en solitaire comme ça.
Burayı gelip gelmemem konusunda bir münakaşa döndü.
Il y a eu un débat pour savoir si je devais venir ici.
Sonra buraya tek başına geldiğini görünce endişelendim.
Puis je vous ai vue venir ici toute seule. J'étais inquiet.
Bazılarımız istiyor ama hepimiz değil ve hep birlikte olmamız gerek.
Je, je veux venir avec vous. Certaines d'entre nous le veulent, mais pas toutes, et il faut que ça soit nous toutes.
- Bizim için geliyor.
Vous savez qu'il va venir pour nous.
O da esas meselenin, buraya gelmemek için onun sana yalan söylemesi olduğunu söylüyor.
Et elle dit que c'est important que grand-père vous a menti pour ne pas venir ici.
- Buraya gelmemek için.
Pour ne pas venir là.
- Neden buraya gelmek istemedin?
Pourquoi n'avez-vous pas envie de venir ici?
Buraya gelmeyi kendin seçtin, mesleğimi aşağılamak için konuşmayı kendin seçtin, tıpkı bir turşu olmayı seçtiğin gibi.
Vous avez choisi de venir ici, vous avez choisi de parler Pour minimiser ma vocation, tout comme vous avez choisi de devenir un cornichon.
Bütün Aklayıcılar bekleniyor... brifing odasına.
Tout les Vindicateurs doivent venir a la... salle de briefing.
Bunu öngörememiştim.
Je l'ai pas vu venir.
Böyle bir şeyde normalde hemen iptal ederler ama ben arayıp söyleyeceklerini dinleyelim diye düşündüm.
Normalement, ce genre de choses ça te prive de tes droits directement, mais je me suis dit que j'allais venir te voir et écouter ce que tu as à dire.
Telefonda anlatmak istemiyorum, buraya gelsen iyi olacak.
Je ne veux pas en dire trop au téléphone. Tu devrais juste venir.
- Neden ben de oyuna gelemiyorum?
- Je peux venir?
Kaptan Berringer bütün meydanın önünde Uzun John Silver'ın itirazı varsa gelip bizzat dillendirebilir dedi.
Le capitaine Berringer a annoncé que si Long John Silver n'était pas d'accord, il n'avait qu'à venir exprimer sa désapprobation.
Gelecekler.
Ils vont venir.
Onun için kendini hazırla, Efendinin ne zaman geleceğini bilmiyorsun.
Veillez donc, car vous ignorez quel jour votre Seigneur va venir.
Savunma yok, tamam mı? ama eşim buraya gelmemi söyledi.
Ne le prenez pas mal, mais... ma femme m'a forcé à venir.
Borça ihtiyacımız olduğu anda mutlaka sana gelmeliydik.
On aurait dû venir vers vous quand on a eu besoin du prêt.
Geç olduğunu biliyorum ama gelip aramızı düzeltmek istediğimi söylemek istedim. Savaş baltasını gömelim.
Je sais qu'il est tard, mais je me suis dit que je devais venir pour qu'on se réconcilie.
Evime geliyorsun.
Venir chez moi.
Gelebilir misin?
Pouvez-vous venir?
Burada senin açın ne?
Où tu veux en venir?
Senin açın.
- Veux en venir.
Biz de... Buck'ı çağıralım dedik, sonuçta adama o kefil olmuştu.
À faire venir Buck.
Tehlikeyi sezdi herhâlde.
Je l'avais vu venir.