Yaşayacağız Çeviri Fransızca
1,351 parallel translation
Sıcak bir sabah yaşayacağız. Elimde birsürü malzeme var. Elbette, istek hattı tamamen açık durumda.
J'ai plein de super disques à la demande alors appelez-moi.
- Sorun mu yaşayacağız?
On va avoir un problème?
Bundan sonra ikimiz iyi yaşayacağız.
A partir de maintenant, on va mener la belle vie.
Bak, annen bunu bize verdi ; madem bununla yaşayacağız, o bir yelkenli.
Écoute, chéri, ta mère nous en a fait cadeau, donc si on doit vivre avec, on va dire que ça représente un bateau!
Nerede yaşayacağız? - Lorelai
- Plus qu'excellents.
- Nerede yaşayacağız? - Başka çocuk yapacak mısın? - Bu biraz özel oldu.
J'espère bien, nous faisons toutes ces bonnes choses depuis 112 ans.
- Nerede yaşayacağız?
- Où est-ce qu'on va vivre?
- Nerede yaşayacağız?
- Où on va vivre?
O adam gitsin, yoksa maliyet kabusu yaşayacağız.
Qu'on le vire avant que ce film tourne au cauchemar financier,
Paris'te yaşayacağız.
On va vivre à Paris.
Bu sözleri hatırladıkça, eğer Tanrı için ölürsek, Tanrı için yaşayacağız.
En nous rappelant ces paroles, si nous mourrons avec le seigneur, alors nous vivrons avec le seigneur.
Zamanla bu şehirde yaşayacağız, caddelerinde yürüyeceğiz düzgün görünümlerini tüketeceğiz, tüm binaları göreceğiz insanlarla hikâyeler yaşayacağız.
Voilà, plus tard, on aura habité cette ville. On aura marché dans ses rues, on aura connu ses bâtiments on aura vécu avec des gens.
Sonra ufak, güzel bir yer bulacağız. Ve sonsuza dek mutlu yaşayacağız.
On trouvera un joli baisodrome, juste toi et moi, et on vivra heureux.
Nerede yaşayacağız?
Où on va vivre?
Artık burada mı yaşayacağız?
On va vivre ici?
Biz çocuklarımızla yaşayacağız... Ve çok güzel bir yere gideceğiz.
Nous partirons avec nos enfants... pour aller vivre dans un endroit magnifique.
Yaşayacağız kardeşim.
On va vivre, mon frère.
Yaşayacağız!
Et comment.
Yine eski evde yaşayacağız.
Nous allons vivre dans la vieille maison.
Saçlarımızı dağıtacağız, büyük bir kayıp yaşayacağız.
Mais nous regretterons tous Votre jolie frimousse
Denizi aşıp, o boş alanda yaşayacağız... ve elimizden geleni yapacağız.
Nous allons traverser la mer, nous vivrons sur une terre désertique, mais nous ferons du mieux que nous pourrons.
Dougie değerli olduğunu ispatlayacak, beraber kaçıp, sonsuza kadar mutlu yaşayacağız. İşte son.
Dougie prouve son allégeance puis on se sauve, on vit heureux, fin.
Korkarım, kurtarma planımızda Biraz sorun yaşayacağız.
Notre plan de sauvetage est compromis.
O halde, 12 gün boyunca. Ve 12 ömür yaşayacağız.
Nous prendrons ces 12 jours et en ferons 12 vies.
Nerede yaşayacağız?
Où va-t-on habiter?
Nerede yaşayacağız peki?
Mais où est-ce qu'on va vivre?
Böyle bir şey olursa, arkamdan yas tutmayacağına ve benim hayatıma anlam kazandırmak için yaşayacağına burada uğruna savaştığımız davayı onurlandıracağına söz ver.
Si cela arrivait, promets-moi de ne pas me pleurer... mais avance, vis ta vie à fond, pour donner un sens à la mienne... et honorer la cause que nous défendons ici.
Her zaman bu şekilde yaşayacağımız için çok korkardım, ve daha sonrada bu dünyayı öylece bırakıp gitmekten. Bize ait bişeyler taşıyan hiç bir parçamız olmayacaktı.
Je suis si effrayé à l'idée de vivre ainsi et que les humains disparaissent de la surface de la Terre.
Eve geri dönebilirsek... nerede yaşayacağımızı düşünüyorsun?
Si on parvient à rentrer, où est-ce qu'on habitera?
Rambaldi ona imkansız derecede uzun yaşayacağına dair söz verdi.
Rambaldi lui avait promis qu'il vivrait très longtemps.
Son zamanlarda, içimde hayatımın sonuna kadar yalnız yaşayacağıma dair bir his var.
En ce moment, je me dis que je finirai seul.
Neyin olduğuna bağIı kalmaksızın Sonsuza dek onların hafızalarında yaşayacağım.
Peu importe ce qui arrive Je vivrai pour toujours dans leurs mémoires.
Bir daha böylesini yaşayacağımızı sanmıyorum.
C'est la première du genre.
Yirmi devre önce kızımız için yaşayacağımıza... dair bir yemin ettik.
Il y a 20 cycles,... nous avons fait un pacte pour survivre pour pour notre fille.
Hayatım, üzülme böyle. Hala yaşayacağımız birçok şey var. Evet öyle.
Oh chérie, il faut toujours aller de l'avant.
O geri döndüğünden beri yaşayacağınız ilk önemli gün bu.
C'est le premier événement important que vous partagez depuis son retour.
Çünkü beni ansızın aradın. Yaşayacağımız yer, banka, kupon çekmecesi ve Margie için telaşlıydın.
Parce que tu m'appelles comme ça tout d'un coup, complètement paniquée à propos d'où on va vivre, ta banque, les bons de réduction, Margie...
Hiç birimiz ne kadar yaşayacağımızı biIemeyiz.
On ignore le temps qu'il nous reste.
Bugün Güney Bend, Indiana'da mükemmel bir futbol akşamı yaşayacağımız yerdeyiz.
Nous sommes dans l'Indiana pour un bel après-midi de football.
David Blaine'in nasıl yaşayacağınızı söylemesine ihtiyacınız yok.
Vous avez pas besoin de lui pour vous guider.
Bu bizim yaşayacağımız güzel yer... veya cevap için bir şehir seç.
Ces jeunes gens étaient très imprudents. Ils n'auraient jamais dû se trouver là. Pour eux, c'était seulement une question de temps.
Bu şekilde bize nasıl yasayacağımızı gösterirler. Sahip olduğun tek barometrenin kalbin olduğunu görmen.
Et ceci nous montre que seules nos émotions, seules nos passions nous survivront.
Gün doğana kadar yaşayacagız.
Nous pouvons tenir jusqu'au lever du jour.
Klaus'la sonsuza kadar mutlu yaşayacağımızı düşünmüştüm.
Je pensais que Klaus et moi allions vivre heureux pour toujours.
Kötü Amerikalıların ve İngilizlerin elinde korkunç ölümler yaşayacağımızı düşünüyorduk.
Shigeaki Kinjo Un civil d'Okinawa On croyait que les Américains et les Britanniques, individus malfaisants, nous feraient subir une mort atroce.
Burada yalnız mı yaşayacağım?
- Quoi! ? Je vais vivre seule ici?
Kendimiz için nasıl yaşayacağımızı bilmiyoruz.
On ne sait pas vivre pour nous-mêmes.
Şu andan itibaren, birlikte yaşayacağımızın kanıtı olarak bunları kabul eder misin?
Veux-tu accepter ce présent comme symbole de la naissance de notre couple?
Yaşayacağız.
On survivra.
Nerede yaşayacağımızla ilgili şeyleri, mesela cocuklarımızın...
A des trucs comme l'endroit où on habiterait...
Düğün sonsuza dek birlikte yaşayacağımız anlamına geldiğini biliyorsun, değil mi?
Tu sais les risques que comporte le fait de vivre ensemble? - Oui. - Tu l'auras voulu.