Yoktur Çeviri Fransızca
16,902 parallel translation
- Ancak savaş, şölen ve cinsel ilişki yoktur. - Cennet cennettir.
- C'est le Valhalla, monseigneur, mais pour les Chrétiens, il est sans combats, fêtes ou fornications.
Eğer aldığın paranın dengiysen, korunmaya ihtiyacımız yoktur zaten, değil mi?
Si tu vaux bien ton prix, on n'aura pas besoin de protection, non?
Ama burada garip olan görev genelde katılımcıların ölümleriyle son bulmaz. Ejderha dişi almanın yüksek derecede sağ kalma garantisi yoktur ama, yine de...
Ce qui est étrange, c'est que la quête ne conduit normalement pas à la mort des participants, non pas que se procurer une dent de dragon n'a pas de taux de perte élevé, mais quand même.
Bizde sadakatsizliğe yer yoktur.
Et on ne peut se permettre la déloyauté.
İşten çıkarılmaktan daha fazla sevineceğim bir şey yoktur.
Il l'y a rien que je n'aimerais plus qu'être en dehors de la commission.
Bunun hapla bir ilgisi yoktur değil mi?
Ça n'aurait pas quelque chose à voir avec cette drogue, hein? Quoi?
Normal tanımında siyah ve beyaz yoktur.
Mais il n'y a pas de définition stricte de ce qui est normal.
Ben bir Omec'im Bizde imkansız yoktur.
Je suis une Omec. Rien n'est impossible.
Alfred'e babamla ikimizden daha sadık olan başka biri yoktur!
Aucun homme n'a été plus fidèle à Alfred que mon père et moi!
Asla yeterli vakit yoktur, Vedant.
On n'a jamais assez de temps, Vedant.
Sosyopatlığın tedavisi yoktur.
Il n'y a pas de traitement contre la sociopathie.
Bazı suçların kefareti yoktur.
Pour certains crimes, il n'y a pas de rédemption.
Sosyopatlerin ortakları yoktur.
Les sociopathes n'ont pas de partenaires.
Her seferinde kendi hayatını yaşa ve eğer birisi yolunda duracak kadar salaksa herkes bunu duymadan önce çok fazla zamanın yoktur, ama...
Vivez votre propre vie, et si quelqu'un est assez con pour... Toute la vallée va vite l'apprendre, mais tu le sais déjà, non?
Yani biri sana bir kutu verir ve içinde süper çılgın bir şey olduğunu söyler ama bakmana izin yoktur ya tabi ki ona bakarsın.
Si quelqu'un te tendait une boite et te disait qu'il y a un truc de fou dedans, mais tu n'es pas autorisée à regarder, bien sûr que tu vas voir dedans!
Evet. Arka arkaya dört tane berbat bir şey olma ihtimali yoktur, değil mi?
Quelles sont les chances qu'on foire quatre fois de suite?
- Her şeyin bir açıklaması yoktur.
Tout n'a pas forcément d'explication.
Mükemmel eş diye bir şey yoktur.
Il n'y a pas de parfait partenaire.
Ve deneylerde kesinlik yoktur.
Et les expériences ne sont pas garanti.
İtiraz ediyorum, mucizelerin temel dayanağı yoktur.
Objection, les miracles ne sont pas des faits. Vraiment?
Kendi hakkında hikâye anlatmakta üstüne yoktur.
Il bon à raconter des histoires sur lui-même.
Bu biraz uzayabilir o yüzden umarım olmanız gereken bir yer yoktur.
Alors j'espère que vous n'êtes pas pressé car ça risque - de prendre du temps. - Combien de temps?
Bak eğer bir şey yok diyorsan bir şey yoktur.
Écoute, si il n'y a rien, il n'y a rien.
Umarım önümüzdeki iki saat boyunca işiniz yoktur.
- Une imprimante à tissu. J'espère que vous n'avez rien de prévu pour les deux prochaines heures.
Eminim işe alınmanla torpilin bir alakası yoktur.
Je suis sûr que le népotisme n'avait rien avoir avec la location.
240 beygir gücünde bir motorla maksimum hızdaysanız bunun başka bir yolu yoktur.
Ils roulent à pleine vitesse sur une moto de 240 chevaux. C'est inévitable.
İstatiksel olarak kesinlik diye bir şey yoktur.
Ça n'existe pas des certitudes statistiques.
Babanın önemsiz işi yoktur, seni temin ederim.
Son travail est tout sauf frivole, je vous assure.
Belki bir cinayet teşebbüsü yoktur.
Et si ce n'était pas une tentative de meurtre?
- Evimde bırakmışsın. Sakıncası yoktur sandım.
Je pensais que je pouvais.
Bir oyunun, belirlenmiş bir sonucu yoktur.
Un jeu n'a pas une fin déterminée.
Benim için hiç önemi yoktur.
Ça ne compte pas pour moi. Mais?
Vampir diye bir şey yoktur. Nokta.
Les vampires n'existent pas, point.
Umarım benim Jeffersonian'a dönüşümün bu durumda payı yoktur.
J'espère que mon retour au Jeffersonian n'en a pas été la raison.
Duman göruruz ama ateş yoktur.
On voit de la fumée, mais aucun feu.
"Bir baba için kızından daha kıymetli bir şey yoktur."
"Pour un père, rien n'est plus précieux qu'une fille."
Senin onu pek dinlemişliğin yoktur.
T'es pas exactement habitué à l'écouter.
Muhtemelen bir şey yoktur değil mi?
C'est probablement rien, pas vrai?
Umarım yoktur.
J'espère vraiment que non.
Hayır, böylelerinin numaraya ihtiyacı yoktur.
Non, ce genre de femme n'a pas besoin de téléphone pour appeler un homme.
Öğretmenim "tuhaf diye bir şey yoktur, sadece farklıdır" der.
Ma maitresse dit que rien n'est bizarre, juste, différent.
Eğer adil bir yargılama şansı verilirse ve aynı şekilde adil jüri üyeleriyle Amerika'da onun masum olduğuna inanmayacak 12 kişi yoktur.
Je crois que si elle a un procès équitable avec un jury composé de ses paires il n'y aurait pas 12 personnes en Amérique qui ne seraient pas d'accord avec moi.
Kilo alma gibi bir endişen yoktur sanırım.
Ce n'est pas comme si vous deviez vous soucier de prendre du poids.
Onlar çok ender parçalardır fakat koleksiyonum için yeterli bir eşsizliği yoktur.
Ils sont rares. Mais pas assez uniques pour les collectionner.
Doktor bazı haftalar üste olur, onun dışında yoktur.
Le docteur parfois là quelques semaines, parfois absent.
Üzgünüm erken geldik ama Tahoe'ya kar yağmaya başladı ve taze kar gibisi yoktur.
Désolés d'arriver si tôt, mais il a commencé à neiger à Tahoe et y a rien de pire que la poudre fraîche.
Müzik kampından kaçış yoktur.
On ne peut pas échapper au camp de musique.
Ve eminim ki, şu an içinde bulunduğu durumla hiçbir alâkan yoktur.
Et je suis sûr que tu n'as rien à voir avec les problèmes qu'il a en ce moment.
Ya bir sebebin vardır ya da yoktur.
Soit tu as des raisons, ou pas.
Umarım sorun yoktur.
J'espère que c'est bon.
- Tabii yoktur.
- Non, bien sûr.