Yutanı Çeviri Fransızca
147 parallel translation
Basarisiz bir yazarin kendine aciyan ve sürekli hap yutan esi olmak yeteri kadar iyi degil mi?
Avoir épousé un écrivain manqué n'alimente pas assez ton apitoiement, ta dépendance aux pilules?
Ey aceleci genç, yol boyunca yutan alevleri, iğrenç canavarları, her yanı kuşatmış ölüm çeşitlerini biliyor musun?
Sais-tu, jeune téméraire, que tu vas croiser sur ta route des flammes rugissantes, et des monstres horribles?
Amerika'dan gelen yeni uçaklarınızı teneke tanklarınızı, sinek vızıltısı mühimmatlarınızı ve yiyecek stoklarınızı yalayıp yutan alev dillerini iyi belleyin.
Regardez ces colonnes de fumée. Ce sont vos avions américains qui se consument, vos quelques tanks, vos pauvres munitions et votre nourriture.
Ruhu yutan adam...
Celui qui avale une âme...
Yüzen bir mayını yutan şanssız bir hayvan.
Un pauvre animal qui a dû avaler une mine flottante.
Biliyorsun, bu kadar çok uyku ilacı yutan biri... Bunu kim yapsa içi dışına çıkar, arkadaşlarının önünde... Bunu kim yapsa, kadının tokat atmasına izin veren ve ona kızmayan biri ya da...
N'importe qui avalant un tube de somnifères, n'importe qui gerbant à mort devant quelqu'un, n'importe qui laissant un type vous gifler sans rien dire...
Mağarada.
Yutan, à vous.
Yutan, karımı öldürenlerden ikisi kaçmış.
Yutan, deux de ceux qui ont tué ma femme se sont échappés.
Şurada ise bizim ateş yutan, Hint fakirimiz,..
Notre avaleur de feu indien, notre fakir.
Evet, kanaryayı yutan kedi gibi.
Comme un chat qui a avalé un canari.
... tamamen, güneş yamaçtan görünüp aşağıya bakınca, sıcak ve kuru düşmanın gözü gibi yutan bir pırıltıyla.
... d'abondance, quand l'ombre se retire brutalement, quand le soleil surgit, lumineux, brûlant, inexorable, avec ce regard ardent qui est celui de l'ennemi.
Tanya'yla tanışın, Nilüfer Yutan.
Permettez-moi de vous présenter Tanya, la Mangeuse de Lotus.
Geçen canlıları yutan çiçekler ve hareketli ağaçlar var.
On y trouve des fleurs qui dévorent les passants... et des plantes qui gesticulent.
Kılıç yutan denizci olarak anılırsın. İşte babam.
Et on t'appellera "Le marin couteau dans la gorge".
Hastalığa bağışıklığın var, aynı bir araba plakasını veya polyo virüsünü yutan köpekbalıkları gibi. Her şeyi sindirirler.
Tu échappes aux maladies, comme les requins qui peuvent avaler une plaque d'automobile ou le virus de la polio, ils digèrent tout.
Fırdöndü yutan çocuğu sen de işittin mi?
T'as vu. Il y a un type qui a avalé un yo-yo.
Bu kez ise orada kaldı ve her şeyi yutan... devasa bir vakum haline geldi.
Cette fois, il est reste beant et il aspire tout comme un siphon.
Birmingham şehrini yutan horlama.
Le ronflement qui a avalé Birmingham.
Eğer bir kaltakla yatarlarsa, hapı yutan onlar olur!
Parce que s'ils engrossent une salope, ils sont baisés.
- Henüz yutan çıkmadı.
- Comment va la pêche?
"Ve başımı dinlendireceğim Yutan Yutulan'daki..."
" Et j'irai me reposer, la tête entre deux mots,
Hızla T hücrelerini yutan... bir şey.
Ce truc bouffe les lymphocytes.
- T hücrelerini hızla yutan bir şey...
- Quelquechose détruit les lymphocytes.
Bir sandviçi böyle yutan bildiğim tek kadın annem.
A part ma mère, j'ai jamais vu personne engloutir un sandwich comme ça.
Biz kondüktörler çılgın tipleriz ölüme yarı aşık, sıradan erkeklerin fıstığı yediği gibi tehlikeyi yalayıp yutan tipleriz.
Nous les conducteurs de monorail, on est des têtes brûlées. On flirte avec la mort, on avale le danger comme d'autres les cacahuètes.
Ve yemi yutan salak?
Notre dupe sans méfiance est?
Ben pek çok tembel, işsizlik parası alan, vergilerimizi yutan renkli insan tanıyorum.
Moi, je connais des fainéants noirs qui sucent l'État.
O zaman Unit 01 i yutan kara gölge hedefimiz.
Alors l'ombre qui a absorbé l'Eva-01 serait notre cible...
Ross Buckingham hiç 30 santimlik bir kielbasa'yı yutan bir kadın görmüş müydün?
Et vous, Ross? Aviez-vous déjà vu une femme engloutir une saucisse de 30 cm? Avez-vous joué avec des saucisses?
- Sinek yutan yaşlı bir bayan tanıyordum.
J'ai connu une vielle dame qui avala une mouche. Dégage!
Yeni bir hayat verirken, eskisini yutan hakiki bir anne.
Une vraie mère, qui crée une vie nouvelle et dévore l'ancienne.
Havuç yutan hastayla ilgili espriyi duydun mu?
Vous avez entendu parler du patient avec sa carotte?
Bunu yutan var mı?
Il y en a encore qui marchent?
Newyork'un lağımlarından merhaba bu lezzetli şeyleri içine yutan süpürgeli kamyonla temizlenen. Sam'in oğlunu umrumda değil.
Salut des égouts de New York qui avalent ces morceaux de choix déversés par les bennes des éboueurs.
Newyork'un lağımlarından merhaba bu lezzetli şeyleri içine yutan merhaba diyorum, merhaba şehrin su borularından
Salut des égouts de New York qui engloutissent ces morceaux de choix Dans les entrailles de New York
* Var olan şehir, ısrar eden şehir, bizi yutan... * Teşekkür ederim.
Merci.
Herşeyi yutan karadelikler oluştu.
Des trous noirs, avalèrent toute matière.
Ya tırnak makası yutan hasta?
- Et mon coupe-ongles?
Miranda yemeği yutan erkeklere dönmek için sabırsızlanıyordu.
Miranda avait hâte de retrouver les mecs qui avalent.
Beni içine yutan volkandan çıkışım sadece senin elinde.
Tu as chassé mes démons.
Çocukları yutan bir fırtınanın.
Et il engloutira tous les enfants.
Kasabaya sirk getirmişler... palyaço ve ateş yutan da var... ve kurbağayla dans eden yılan.
Ils vont monter le cirque au village. Il y aura un cracheur de feu, un clown... Un serpent qui dansera avec un crapaud.
Göstericilerle uğraşmaksa ayrı dert. Müzik, kızlar, ateş yutan adamlar, fark etmez.
Quand t'as affaire à des artistes, c'est pas pareil.
Sevgiyi insanı yutan, içten içe parçalayan, bir şey sanırdım.
était quelque chose qui t'engloutissait et te déchirait.
-... okyanusu. - Dünyaya açılan ve insanı tek parça halinde yutan.
- La terre qui s'ouvre et t'avale.
Kimsenin oturunca insanı yutan bu kanepeye ya da bu bilgilendirme noktasına ihtiyacı yok. Onun sebebi Fran.
On n'a pas besoin de sofa, ni de point information.
Yılan, örümcek ve daha sesini çıkaramadan insanı yutan bataklık yüzünden çocukların oraya gitmesi yasaktı.
C'était interdit aux enfants à cause des serpents... des araignées et des sables mouvants... qui t'avalaient avant que tu aies pu hurler.
Kanalizasyondaki yaratık ondan "Yutan" diye bahsetti.
La créature des égouts l'appelle la Dévoreuse.
Sodom ve Gomora'yı yutan alevler,
Du feu qui consuma Sodome et Gomorrhe.
Pratt, Hampton aradı. Çeyreklik yutan hastanı sabaha dek muayene etmeyecekmiş.
Hampton a appelé de la Gastro, elle ne verra la gosse que dans la matinée.
- Çeyreklik yutan çocuk nasıl?
- Le gosse à la pièce, ça va?