Yükü Çeviri Fransızca
1,148 parallel translation
En başta üç milyon... senin söylediğin gibi... diğer yarısı da yükü boşalttığın zaman.
Trois millions d'entrée, comme prévu. Et un demi-million à la livraison.
- Büyük bir maliyet yükü getirecek.
- Ça fait beaucoup d'argent en plus.
Tüm yapman gereken o yükü almak ve Causeway Koyu'ndaki tersaneme getirmek.
Tu n'auras qu'à le vider et à le rapporter à l'entrepôt de Causeway Bay.
İş yükü zaten çok ağır olan profesyonel ekibi bununla meşgul etmemek için mi, yoksa beni bir şeylerle meşgul tutmak istediği için mi bilmiyorum.
J'ignore s'il veut éviter qu'une équipe professionnelle s'ajoute à une production déjà trop vaste ou s'il veut juste me tenir occupée.
Marlon'un biraz daha uysal olacağını düşünmüştüm. Ayrıca bu kadar büyük bir iş yükü olacağını hesap etmemiştim.
Je pensais que Marlon ferait preuve d'un peu de flexibilité, et je ne m'étais pas rendu compte de l'ampleur des travaux nécessaires.
Çünkü o duygusal yükü tek başına taşıyamazsın.
C'est un fardeau... trop lourd pour un seul homme.
Biz ona Bobo derdik -... bana, yaşamak ve herkesin görebilmesi için bu ağır yükü gururla taşımak zorunda olduğumu öğretmişti.
Bobo, nous l'appelions... m'expliqua que mon devoir était de vivre et de porter ma croix au grand jour!
Yükü biraz hafifletmek gerekmez mi? Değil mi?
Si on allégeait un peu tout ça?
Riggs, o kamyon cephane yükü!
C'est plein de munitions!
Tüm yükü senin taşıman gerekmez.
Tu ne devrais pas assumer toutes les responsabilités.
Bunun kadar ağır bir yükü kaldıracak parayı nereden bulacağımızı düşünüyorsun?
Alors où penses-tu que trouver l'argent pour faire un travail aussi colossale?
- Çok yükü var. Üç çocuk.
Elle a un sacré bagage.
74... oldukça fazla... bu yükü taşımak zor olmalı.
74... ça en fait des gueules à trimballer avec soi.
O seks yaparken sen hissedebiliyorsan biliyorsun, bu benim omzumdaki yükü epey azaltır.
Eh bien, tu m'énerves aussi, parfois. - Ce qui veut dire? - Tu es comme lui et je vous aime tous les deux.
Rotasyonu yapmaları ve yükü boşaltmaları için, geminin kontrolünü onlara devretmeliyiz.
Il leur faut le contrôle de la navette pour pouvoir pivoter et remplir la mission.
Bu yükü paylaşmak zorunda kalacağımız zamanın yaklaştığından korkuyorum.
J'ai bien peur que le temps ne soit venu... où nous soyons forcés de partager ce fardeau.
Zaten bütün yükü üzerimizde.
Il se repose déjà lourdement sur nous.
Kontrol merkezi, yükü planlandığından önce atmak için izin istiyoruz.
Demande permission d'endormir le cargo plus tôt que prévu.
Güvenlik Şefi olarak bir uzay istasyonunun yükü omuzlarında.
Chef de la sécurité à bord d'une station spatiale.
Vicdanın böyle bir yükü taşıyabilir mi?
Vous voudriez avoir ça sur la conscience?
Richard ise... Richard bu yükü kaldıramaz.
Et Richard... il ne pourra jamais s'en remettre.
Yalnızlığın acımaz yükü. Ve kimse, kimse bundan kurtulamaz en büyük dahiler bile.
Le poids si particulier de la solitude... n'épargne personne.
Bu yükü yüreğime koyan kadının söyledikleri, tüm ümitlerimi suya düşürdü.
Contrainte qui me fut imposée par celle qui ruinait mes espoirs.
Gemilerimizi istedikleri yükü taşıma hakkına sahiptir.
Nos vaisseaux ont le droit de transporter toute marchandise.
Ve bu "eğer" in yükü çok ağır.
Mais ça, c'est une supposition.
Çok güçlü. Elli kiloluk yükü kafasının üstüne kaldırıyor.
Il est si puissant, qu'il peut porter 50 kg à bout de bras!
Sıkıldım artık yükü boşaltalım.
Larguons-le ici!
İş yükü ve disiplinin altından kalkamazsın.
Tu ne supporteras jamais la discipline.
Tüm yükü kendi başıma taşımalıyım.
Je porte tout seul mon fardeau.
Bir hafta boyunca bu yükü taşımak?
Ça me hante depuis une semaine.
Aşağıda iyi olan neydi biliyor musun? Omuzlarında taşıdığın o ağır yükü boşalttın.
Pendant quelques minutes, tu as cessé... de te prendre pour un dieu.
Madem ki istesem de istemesem de yükünü taşıyayım diye talihi sırtıma iliştiriyorsunuz ben de sabır gösterip bu yükü tahammülle taşımalıyım.
Si vous m'accrochez la fortune sur le dos pour m'en faire porter le poids, bon gré mal gré... il faut que j'aie la patience d'endurer le fardeau.
O ağır yükü taşımaktan yorulmuştum.
J'étais fatigué d'avoir tant de responsabilités.
Batıyorum aşkın ağır yükü altında.
C'est sous le fardeau de l'amour que je me noie.
İş yükü ve stresi üzerine iyi prova edilmiş bir konuşma.
Oh, discours très bien rodé sur le boulot et le stress.
... kendiliğinden olan bir patlamayla parçacıklar elektrik yükü ile donatılırlar.
... dans un éclatement spontané en particules munies de charges électriques.
Kaptan bugün omuzlarındaki yükü paylaşmamıza izin vererek yarattığı halkaya katılmış oldu.
Il a rejoint le groupe qu'il a créé en nous permettant de partager son fardeau.
Yükü boşalttık Şef.
Tout a été déchargé, chef.
Savaş boyunca 450 milyon dolar banknot devlete hiç bir faiz yükü getirmeden basıldı.
C'est pourquoi ces billets ont été appelés Greenbacks. Avec cette nouvelle monnaie, Lincoln a payé les troupes et a acheté leurs fournitures.
Hanım, kralın yükü olan Excalibur'u alana kadar ne huzur bulabileceğini ne de dinlenebileceğini söyledi.
Maintenant, il dit ne pas pouvoir trouver la paix ou le repos... sans rendre Excalibur à la Dame... le fardeau du roi.
Ama şunu unutma, Tanrı erkeği yarattıktan sonra Havva'yı yarattı çünkü hepimizin konuşacak, yükü omuzlamamıza yardımcı olacak birine ihtiyacımız olduğunu biliyordu.
Mais souvenez-vous, après avoir créé l'homme, Dieu a créé Eve... car il savait que nous avons tous besoin de parler à quelqu'un... d'une épaule pour nous soutenir.
"Personelin iş yükü çok ağır" diyorlar.
Nos équipiers sont débordés.
Vücut sistemin üzerine bindirdiğin yükü kaldıramaz.
Votre système ne peut supporter tout ce stress.
Bu yükü ister misin?
Ça aussi, ça vous suivrait.
Bütün yükü senin taşıman konusunda.
Tu portais tout à bout de bras.
Önlem olarak tüm yükü, Baryon radyasyonuna tutacağıma söz veririm. Ama hemen yola çıkmalıyım yoksa tüm yükü kaybederim.
Je te promets de noyer la soute de particules de baryon par précaution, mais il faut que je parte, sinon je vais perdre la marchandise.
İstasyondan ayrılabilirsiniz yükü ışımayı unutmayın sakın.
Tu peux quitter la station. - N'oublie pas de nettoyer la cargaison.
Ama söz, önceden yükü incelebilirsiniz.
- Vous pourrez inspecter la cargaison.
Bir böceğin vücut sıvılarını çevreleyen dış iskeletinin elektrik yükü olmadığından dolayı, bir elektrik alanına girdiklerinde sürtünmenin yol açtığı deşarj,... renkli bir ışık yayılmasına neden olur.
L'exosquelette d'un insecte est diélectrique mais son liquide biologique est conducteur : Quand il passe dans un champ électrique, la décharge produit des étincelles.
Böylece enerji, enerji, sürekli korunur. üzerinizdeki yükü kaybedersiniz.
Elle sort.
- Yükü?
- Cargaison?