English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ Y ] / Yık

Yık Çeviri Fransızca

110,263 parallel translation
Güven bana, haberlerde, patlamadan kıl payı kurtulmuş gibi boy gösterip her şeyi S.H.I.E.L.D.'in üzerine yıkacak.
Fais-moi confiance, elle va se montrer aux informations en disant qu'elle n'était pas sur lieu de l'explosion, et elle va rejeter la faute sur le S.H.I.E.L.D. - C'est ce qu'elle fait habituellement. - Daisy.
Yıkın ve bedenini bana getirin.
Descendez-le, et apportez moi le corps.
O bina Vatansever'in üzerine yıkıldığında Bense...
Voir cet immeuble s'effondrer sur le Patriote, je...
İnsanlar saldırıdan sonra liderlerinin yıkılmadığını görmek ister.
Les gens aiment voir leur leader inébranlable après un attaque.
Bir nainsanın büyük yıkıma sebep olacaği ve sivilleri hedef alabileceği konusunda izleyenlerimizi uyarıyoruz.
Nous avertissons notre public que cette Inhumaine est capable de destruction massive, et qu'elle est connue pour s'attaquer à des civils.
Koca bir binanın üzerine yıkıldığını gördüm.
J'ai vu le bâtiment s'effondrer sur lui.
Tarih boyunca imparatorluklar yükseldi ve yıkıldı...
Au cours du temps vous avez vu des empires se créer, et tomber...
Evleri yıkılmış.
Leur maison a été rasée.
Yıkıp her bir taşını da Hudson nehrine attılar.
Ils ont balancé les pierres dans l'Hudson.
- Sonra polis aradı ve dünyam başıma yıkıldı.
Ensuite la police a appelé. Mon monde s'est écroulé.
Acıya dayanaklı olarak programlandık. Yani elinden geleni ardına koyma!
On est programmés pour supporter la douleur, alors allez-y!
O kadar yıl, görev ve kıl payı kurtulmalardan sonra...
Après toutes ces années, toutes ces missions, Tous les appels...
Kımıldamıyın. - Silahlarınızı bırakın.
- Allez, on y va!
Güzel kızım sevgide, öfkede, merakta ve neşede mantık yoktur.
Brave fille, il n'y pas de logique à l'amour, la colère, l'émerveillement, la joie...
Çıkış için arka kapıyı oraya programladım.
C'est là que j'ai programmé la porte dérobée pour sortir.
II. Dünya Savaşı'ndan yaklaşık 70 yıl sonra, hiçbir şey.
Pendant environ 70 ans après la Seconde Guerre mondiale, rien.
Çıkıyoruz.
On y va.
Koordinatlar buraya çıkıyor.
Les coordonnées y conduisent.
- Çıkış yolumuz yok.
Qu'il n'y a pas de sortie.
Çok şey kaçırdın May. Ama kısacası şu : Devam edip onu vurabilirsin.
Bon, t'as loupé le plus gros, May, mais pour faire court, tu peux y aller et tirer sur lui.
Artık öldürmek yok.
Il y a eu assez de morts.
Ama haklısınız. Ne zaman burada ters bir şeyler olsa Cesar gibileri suçlamak alışkanlık olmuş.
Mais vous avez raison, par ici, dès qu'il y a un problème, on a souvent tendance à accuser ceux qui ressemblent à Cesar.
"Başka her yer sıkışık ve boğucu geliyordu, ama sal öyle değildi."
Le fait est qu'on n'y étouffe pas comme dans les maisons, on s'y sent plus à l'aise qu'ailleurs.
Aynldık biz, iki yıl önce.
On s'est séparé, il y a deux ans.
Kıyıda kalıp beni beklerdi.
Il restait au bord et m'attendait.
Kızım burada vaftiz edilmişti.
On y a baptisé ma fille.
Şehrin semalarında dalgalanan bayrağımızda artık sadece iki yıldız var.
Et le drapeau qui flotte sur cette ville n'a plus que deux étoiles.
Artık bir yerlerde bir'biz'olmalı.
Maintenant, il faut qu'il y ait un "nous".
Çünkü artık'onlar'diye bir şey var.
Car maintenant, il y a un "eux".
Ben babasıyım. O benim, o benim kızım.
Je suis le père.
Sana en hoş gelen kısmı neresi?
Qu'y a-t-il chez elle, de si plaisant?
O kız o şey Tanrı'yı sapkınlığıyla gücendirdi. İğrenç bir yaratıktı.
Cette fille, cette chose,
Haklı mıyım kızlar?
Est-ce exact, mesdemoiselles?
Louis, Jessica artık yok, ama ben buradayım.
Et bien, elle n'est pas là, mais il y a moi.
Buradan çıktığımızda buraya gelip... bunları okuyan bir kız olacak.
Quand on sera sorties, il y aura une fille qui lira ça.
Artık hijyenik adam diye bir şey yok.
Il n'y a plus d'homme stérile, désormais.
Sadece verimli kadınlar ve kısır kadınlar var.
Il n'y a plus que des femmes fertiles et des femmes infécondes.
Bayan Gibbs suçumun cinayete teşebbüsten çok daha kötü olduğunu düşünüyor olabilir ancak kendimi savunmama izin vermeyerek 140 yıllık bir emsali görmezden gelmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
Mme Gibbs peut penser que mon crime est pire que celui-ci, mais je ne crois pas d'abandonner 140 années de jurisprudence en ne me permettant pas de défendre mon cas.
Anlaşmada bir sıkıntı mı var?
Y a-t-il un problème avec l'accord?
- Sana açık açık bir şey var mı diye sordum ve bana yalan mı söyledin?
Je t'ai demandé clairement s'il y avait quelque chose, - et tu m'as menti?
Stajyer olduğu hastaneden birkaç tane reçete defteri çalmış en az cezası 7 yıl olan bir suç olmasına rağmen savcılık avukatı ceza vermek yerine merhamet göstermiş.
Donc elle a volé une paire d'ordonnances de l'hôpital dans lequel elle était interne, un crime avec une condamnation obligatoire de 7 ans.
- Bir yıllık giderlerini karşılamış olursun.
Tu la financeras pour un an.
Palmer'ı sıkıştırdığındaki, Seidel ile kapıştığındaki ve yıllardır avukatları alt ettiğin zamanki yüz ifadeni gördüm.
J'ai vu cet air sur ton visage quand tu as forcé la main de Palmer et que tu as descendu Seidel et tous les autres talentueux avocats que tu as battu aux cours des années. Et je te l'ai déjà dit.
Kliniğin bir yıllık değil, iki yıllık giderlerini karşılamak istiyorum.
Je ne veux pas financer la clinique pour un an. Mais pour deux ans.
- Lütfen bunun en az beş yıllık olduğunu söyle bana.
S'il vous plait dites-moi que cette photo date de plus de 5 ans.
Kış bu yıl çok geç geldi.
L'hiver est tardif, cette année.
Kırmızıyı çok severim.
Le rouge est ma couleur.
Kıyıya gidiyoruz.
On va vers la côte.
İskelemiz nehir kıyısında. Fikrin değişirse gel.
Le ponton est à 800 m en aval, si tu changes d'avis.
Hızlı olacak. New Brunswick kıyısına kadar. Tamam.
Ce sera rapide, direct jusqu'au Nouveau-Brunswick.
Gecekonduları yıkıp park yaptık.
On a rasé les immeubles et aménagé un parc.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]