Çayınız Çeviri Fransızca
583 parallel translation
Çayınız, efendim.
Votre thé, monsieur.
- Affedersiniz, çayınız efendim.
- Pardon, votre thé, monsieur.
Niye çayınızı getirmediler?
C'est long!
Yine mi geldin? Evet, efendim. Sabah çayınızı ve postanızı getirdim.
Le petit déjeuner et le courrier.
" Yüzbaşı Vickery, işte çayınız.
" Captain Vickery, votre thé.
Kimse inmedi. Çayınızı getireyim.
J'apporte votre thé.
- Çayınız bayım.
Thé, monsieur?
Bu sabah çayınız.
Ça, c'est le thé du réveil.
- Çayınız var mı?
- Le thé est prêt?
- Eğer izin verirseniz ben çayınızı hazırlayayım, Snuffy.
Excusez-moi... je vais faire le thé.
- Çayınız için hemen sıcak su getirecekler.
- On apporte l'eau pour le thé. - Merci.
Sonra üç tereyağlı bisküvi ile çayınızı içiyordunuz.
Puis vous preniez le thé avec 3 biscuits.
- Çayınız efendim.
- Votre thé, monsieur.
O güzel çayınız ve her şey için çok teşekkürler. - Hiç önemli değil. Hoşça kalın.
Merci pour le the, et pour tout.
Oh, işte çayınız.
- En effet. Voilà le thé.
- Çayınızı buraya mı bırakayım?
- Dois-je laisser votre thé ici?
Bir bardak çay alır mısınız, Bayan Hawkins?
Une tasse de thé, Mme Hawkins?
"Çayırın bir ucundan öbür ucuna, yaşlı Güneş Baba mor tepelerin ardında batarken küçük Pamuk Kuyruk Molly hoplaya zıplaya, hoplaya zıplaya..."
De l'autre côté de la prairie, alors que papa Soleil se couchait derrière les collines, la petite Molly Queueblanche allait hop-là, hop-là, hop-là "
- Genç bir Bulgar kadın var. - Evet, biz- - - Çay alır mısınız efendim?
Il y avait une jeune lady à Ongar...
Çay partisi veren bir kız için hiç de neşeli görünmüyorsun.
Tu n'es pas gaie, pour une fille qui reçoit pour le thé.
Bay Pres, hanımınız sabahları çay mı içer yoksa kahve mi?
Votre femme prend du thé ou du café le matin?
Oturup bir çay alamaz mısınız?
Un thé? Non, merci.
Nancy, ben çaldım. Kekçiyi soracaktım. Çay için çaldığınızı sanmıştım.
J'ai sonné pour le livreur de muffins.
Çay mı, kahve mi alırsınız?
Prendrez-vous un ersatz de thé ou de café?
Biraz çay ya da başka bir şey almaz mısınız?
- Désirez-vous un peu de thé?
- Evet. Bir bardak çay alır mıydınız?
Une petite tasse de thé?
- Oturun lütfen. Çay alır mısınız?
- Une tasse de thé?
Evet, elbette. Çay falan almaz mısınız?
Une tasse de thé?
Bir oyuncuyu çayıra salamazsınız, temiz hava onu öldürür.
Le grand air tue les acteurs!
Çay alır mısınız?
Vous versez le thé?
Bana çay yapabilir misin? Aşağıda su ısıtıcınız vardı sanırsam.
Pourriez-vous me faire un thé?
Neden gün doğumundan gün batımına ve en olmadık zamanlarda çay içmek zorundasınız?
Pourquoi, de l'aube au crépuscule, et parfois même la nuit, êtes-vous obligés de boire du thé?
Pearl Harbor sonrası siz Amerikalılar da çay içenler kulübünün onurlu üyeleriyle bir olmuş durumdasınız.
Depuis Pearl Harbour, les Américains se sont joints aux buveurs de thé.
Biraz çay alırsınız, değil mi?
Je vous sers du thé?
Kahve mi yoksa çay mı alırsınız Bay Gargery?
Voulez-vous du thé, du café?
- Bir çay daha alır mısınız?
- Vous voulez encore du thé?
Bay Craster Kırmızı Ayakkabılar'ın müziğini, açılışımıza kadar her öğünde ve çay molalarında sizin için çalacak.
M. Craster jouera, pour vous la musique des "Chaussons Rouges" pendant tous vos repas jusqu'à la générale.
Bay Mazzini ve ben lale ağacının altında çay içiyor olacağız. Baş ağrısına her zaman iyi geldiğini düşünmüşümdür.
Nous prendrons le thé sous le tulipier c'est bon pour le mal de tête.
- Çay alır mısınız? - Teşekkürler.
Du thé?
- Bir çay alır mısınız Bay Allnutt?
- Encore du thé, Mr Allnut?
Altınları getirdi mi dilediğimiz yere yükünü alır sırtından, salarız çayıra otlasın diye kulaklarını sallayarak başıboş bir sürü eşekle birlikte.
Notre trésor rendu à bon port, on le décharge, on le renvoie, tout nu, secouer ses oreilles dans le pré.
Sıçra, zıpla ve atla, Timsah Çayı'nı geç.
Sauter par-dessus la Crique aux Crocodiles.
Affedersiniz Albay Courtney bir bardak çay alır mıydınız?
"Excusez-moi, Major Courtney, voudriez-vous du the?"
Albay Courtney, bir bardak çay alır mıydınız?
voudriez-vous du the, Major Courtney?
Karısıyla çay saatinden önce, birlikte olmamız için sadece yarım saatimiz var.
Nous n'avons que 30 min avant qu'il ne retourne à sa femme.
Özel yemeğimizi aldınız, soya hamburgeri ve kızarmış soya fasulye. Soya şerbeti ve naneli çay.
Un steak de soja, avec des frites de soja... un sorbet au soja et un thé à la menthe.
Biliyorum, atınız hem sizi, hem de bu güzel, yeşil çayırları özleyecek ama onu Teksas'ta mutlu etmeye çalışacağım.
Vous lui manquerez ainsi que cette région verdoyante. J'essaierai de le rendre heureux.
Çay alır mıydınız?
- Prendrez-vous une tasse de thé?
Hala burada olursanız sabah çayını birlikte içebiliriz.
Si vous restez, on pourra prendre le petit-déjeuner ensemble.
Yıllardır söylerim, şafak sökerken en iyisi... büyü yapacağın şeyle ıssız bir çayırlıkta yalnız olmaktır.
J'ai toujours dit que l'idéal... est de se trouver seul... au chant du coq avec ses sujets... au bord d'une prairie déserte.
Biraz çay almaz mısınız?
Soldat, un verre de thé...