Ücretli Çeviri Fransızca
359 parallel translation
Hayır, o benim işverenim. Ben ücretli arkadaş olarak bilinenlerdenim.
- Je suis sa dame de compagnie.
Öte yandan, aklı başındaysa bir kaç yüksek ücretli işi kendim verebilirim ona.
Par contre, s'il est intelligent, je pourrais peut-être lui glisser quelques bons honoraires.
Haliyle, ücretli öğrenci olarak burada kalman mümkün değil.
Je ne peux vous garder comme élève payante.
Dietrich mezun olmadan hemen önce Alman elçiligi görevlileri ona Almanya'ya ücretsiz bir gezi ve iyi ücretli bir isş önerdiler.
Juste avant son diplôme, Dietrich est approché par des représentants allemands qui lui offrent un voyage pour l'Allemagne et un poste bien payé.
Hayır, ben astronomların akıl sağlığından şüphe etmeye başlayan yüksek ücretli bir kuryeyim sadece.
Je ne suis qu'un commissionnaire coûteux qui commence à douter du bon sens des astronautes.
Satın alamam, ücretli insanlar ev yaptıramaz.
Des ouvriers ne sauraient construire un foyer.
Yüksek ücretli mi?
A quel prix?
Yapım ve kurgu ekibine ise on gün ücretli izinli.
A partir de ce soir, relache!
- Dar gelirliler için düşük ücretli mükemmel kreşler var.
- Alors, qui s'occuperait de... - Il existe des garderies... avec des frais peu élevés pour les personnes à faible revenu.
Ama ücretli yola girmeden evvel otostop çekilebilir.
Avant le début de l'autoroute, c'est possible.
Ayrıca ücretli odadakiler ya da koğuştaki ziyaretçiler de aynı muammeleyi görür.
En salle ou en chambre payante, les soins sont les mêmes.
... mesai başlangıcı için beş dakika tolerans, ücretli grev ve kaza sigortası.
Journées de grève payées et assurance en cas d'accident.
Şu an hâlâ Ronin'iz, onun ücretli adamları değil.
Mais nous n'avons reçu aucune garantie.
"Şu an hâlâ Ronin'iz, onun ücretli adamları değil."
Nous n'avons encore rien reçu du Shogunat.
Bir hayli uzun süreli ücretli izin Bay Shannon.
Un long congé, n'est-ce pas?
Don MigueI, duyduğuma göre ücretli adam çalıştırıyormuşsunuz.
Don Miguel, j'entends dire que vous embauchez.
Hem de tam ücretli.
Et au salaire normal.
Kullanılacak kapı kararlaştırılınca, bizi ücretli telefondan arayacaksın.
Quand on choisira la porte, appelez d'un téléphone public.
Nöbetçi ücretli telefonu açacak.
Le garde répondra au téléphone public.
Ne düşünürsün iyi ücretli bir iş için?
Que dirais-tu d'un travail mieux payé?
Bir köle mi yoksa ücretli işçi mi?
Un esclave ou un ouvrier rémunéré?
Meksika'yı ücretli tuvalet fikriyle tanıştıracaktı.
Il voulait faire payer l'usage des toilettes au Mexique.
Bununla birlikte, bu dava bitinceye değin, ücretli olarak açığa alınman gerekecek
Par contre, vous êtes suspendu jusqu'à la fin de cette affaire, avec solde.
Ve senden ayda 700 $ ve iki haftalık ücretli tatilden çok daha fazlasını elde etmeğe niyetliyim.
Je veux plus que 700 dollars par mois et 2 semaines de congés.
Yaşadığım yerde, koridordaki bir ücretli telefondu.
Il y avait une cabine dans le couloir de mon immeuble.
Bu hafta izinlisin. Hem de ücretli.
Prends le reste de la semaine... payé.
Yeraltı dünyasının en yüksek ücretli kiralık katilleri
Ce sont les tueurs les plus chers.
İyi ücretli bir ağır iş yapmak istemez misin?
Tu serais pas plus heureux avec un petit boulot manuel bien payé?
Az önce rezil ücretli kölelikten bahsediyor ve hepimizin parya olduğunu söylüyordun.
Tu parlais toi-même de l'esclavage du salaire! Tu disais qu'on était exclus, qu'on était ligotés.
Geleceğime bir bakıyorum da, tek gördüğüm ücretli geçiş gişeleriyle... dolu, karanlık, çıkışsız bir otoban.
Mon avenir, je le vois comme une sombre autoroute aux péages innombrables et sans sorties.
Burası özel ücretli bir yol.
Et comment!
Sana iki hafta yarım ücretli izin öneriyorum.
Je vous suspends pour deux semaines avec un demi-salaire.
Laboratuvardaki iyi insanlar bana ücretli maluliyet izni veriyor. Süresi de belirsiz.
Les bonnes âmes du labo m'offrent un congé maladie... sans limitation de durée.
Ve bu kadar akıllı bir adamın da ücretli olarak... evimde çalışmasını isterim.
Et je voudrai qu'un garçon aussi sage que toi travaille chez moi... en échange d'un salaire.
Sen ve karın ücretli muhbirlersiniz.
Toi et ta femme, vous êtes des indics payés!
Brezilya'da ücretli izne çıkamıyorum.
J'ai pas des années sabbatiques au Brésil! Hein, Pierre? - Non.
İkinci müfreze tarafından korunan ücretli geçiş gişesinin oradan geldi.
qui est gardé par la 2e section.
Ve de, asgari ücretli.
Ils apprennent très vite et travaillent dur.
- Yarım ücretli olsa bile...
- Même avec mes commissions...
Bir öğün yemek için mi çalışacaksın, yoksa ücretli iş mi istiyorsun?
Tu veux manger un bout ou tu cherches du boulot?
ücretli tatil ve ve öğle tatili yok... çok makul duruyor.
Les heures sup en période de fête et pas de pause-déjeuner, ça fait augmenter la note.
Evet, bende de 10 tane yüksek ücretli avukat var.
Oui, mais j'ai 10 avocats renommés.
Kalıcı değil, sadece ücretli bir izin dönemi olarak.
Pas vraiment, de façon sabbatique.
Tamam, bak, ben - ben bunu onaylamıyorum ama bu ücretli bir arama. Ve ayrıca onu sokaklardan uzak tutuyor.
Attention, je suis pas pour... mais y a le fric... et pendant ce temps-là, y font pas de conneries.
Ve son olarak, Bay Slate, bu taş ocağındaki herkese ücretli tatil verirsek, morallerin yükseleceği... ve üretimin hızlanacağı kanaatindeyim, um, um...
En conclusion, M. Ardoise... un congé payé pour les ouvriers... remontera le moral et augmentera la productivité.
Düşük ücretli kardeşine dörtte bir ortaklık teklif ettim.
J'ai promis à votre parent sous-payé un quart des parts de mon établissement.
Eğer çantalarını burada bırakıp ücretli telefonla... görüşmek istersen, kilisenin arkasındalar. Sağdaki küçük toplantı salonunda.
Si tu veux laisser tes affaires ici et aller téléphoner, les téléphones sont après la chapelle dans la petite salle à droite.
Evet. Sağlık sigortası, diş, ücretli izin filan işte.
Assurance maladie, congés payés...
- Kamyonda bir tane var. Ekstra ücretli.
- On en a un ici, mais non inclus.
Programımız rahatlayınca ücretli izin veririz.
On essayera de leur donner des congés payés.
İşyerinde sakatlanmış, ücretli eve göndermişler. Aptallıkla ödüllendirilen bir piyango gibi.
Il s'est blessé au boulot, alors ils l'ont renvoyé chez lui.