Ümitsiz Çeviri Fransızca
524 parallel translation
Bu insanlar ümitsiz durumda. Kocamın duyguları kabarırsa ne yapacağından emin değilim.
Le scandale a déjà éclaté...
Durumu ümitsiz.
C'est sans espoir.
Vampirin kurbanı olan kişi, lanetlenip yok olur, ümitsiz bir şekilde.
Une cicatrice à la gorge, semblable à une morsure de rat ou de chat, est le signe de la damnation. Ni la médecine ni les prières ne peuvent vaincre ce mal.
Tutuklamak için giden polisler yalnızca ümitsiz bir akıl hastası buldular.
La police force l'entrée et le découvre, mais... incurablement fou.
Yani durum ümitsiz.
Alors, nous sommes perdus.
O kadar ümitsiz ki.
C'est si désespéré.
Onu sert, acımasız, ümitsiz ve aşağılanmış yapar.
Ça le rendra dur, amer, désespéré et honteux.
- Çünkü ümitsiz görünüyor, değil mi?
- Car ça semble sans espoir, c'est ça?
Bir Parisli, kuleye ancak ümitsiz anlarında atlamak için gider.
Les Parisiens ne vont à la tour que pour sauter du sommet.
Böylesine ümitsiz bir vakayı kaybettiğim için, herhangi bir cerrahtan... sizden örneğin, daha fazla suçlu değilim.
Je suis comme n'importe quel chirurgien, vous par exemple, qui aurait tout fait pour sauver un cas désespéré.
Derin sevgim... ümitsiz yakarışlarım... sana bir şey ifade etmiyor mu?
Mon amour profond, mes supplications passionnées, ne sont-ils rien pour vous?
O, ümitsiz bir alkolik.
C'est un alcoolique sans espoir.
Afedilemez bir günah ümitsiz bir durumda olsa bile.
Pardonnez mon irrévérence, quand bien même il s'agissait d'une ruse.
Ama Colfax hep ordaydı. Bunun ümitsiz olduğunu düşünmüştüm, ama sonra birden fırsatım doğdu.
Puis, un jour cette chance s'est présentée.
Durumun çok ümitsiz olsa bile, üstesinden gelmeyi bilmelisin.
Tu dois te battre même si ça paraît sans espoir.
"Yeis içinde, ümitsiz Zombi gibi sokaklarda yürüdüm." Meğerse o... kadınla...
"Malheureux, désemparé. Je marchais comme un zombie." Pendant ce temps, tu étais avec...
Bay Temple, siz ümitsiz bir geri kafalısınız.
Vous n'êtes plus à la page!
Durumu ümitsiz olmalı.
On aura tout vu! Où est-elle?
Yapma Richard, ümitsiz olduğumu görmüyor musun?
- Je suis désespérée.
Neyiniz var bilmiyorum ama eğer hastalığınız Bayan Alsop'un tahmin ettiğindense yapılacak şey var. Durum ümitsiz değil.
Je ne sais pas ce que vous avez, mais si c'est ce que pense Mme Alsop, ça peut s'arranger.
Her şey ümitsiz görünüyor.
Tout semble perdu.
Ama durum çok ümitsiz Nathan.
La situation est désespérée.
İnsanlar bize sadece ümitsiz olduklarında gelir.
Les gens ne viennent malheureusement à nous que lorsqu'ils sont désespérés.
Bana, Anne'ın ümitsiz vaka olduğunu söylemeni istiyorum. - Ya da tersini... Ya da ne olursa!
Me dire que j'ai tort d'espérer, ou le contraire, peu importe.
Şeytan Adası'ndan kaçmak için... her şeyi göze alan üç ümitsiz mahkûm... tutup iyi insanlarla karşılaşıyor.
Nous voilà, trois criminels désespérés que rien n'arrête pour s'évader de l'Île du Diable, et on tombe sur des gens gentils.
Usul açısından... müvekkilim, durumunun ümitsiz olduğunu kabul ediyor.
Quoi qu'il en soit, mon client comprend le caractère désespéré de sa situation.
Bizi ümitsiz bir kader bekliyor.
Un terrible destin nous attend tous.
- O kadar ümitsiz değildi, Yüzbaşı.
- Je ne le pense pas, mon capitaine.
Durumunun ümitsiz olduğundan emin misiniz?
Êtes-vous sûr que c'est sans espoir?
Barlow, Fraser'in enselendiğini gördü. Çok ümitsiz bir durumda olmalı.
Barlow était aux 1res loges, ça devait pas être joli.
Durumum ne kadar ümitsiz olursa olsun, bir hırsız değilim ben!
Je ne suis pas comme toi! Même fauché... je ne suis pas un voleur.
Yaptığım ameliyatın sadece insanlıktan uzak, ümitsiz vakalar için olduğunu anlamalısınız.
Je ne tente cette opération... que sur les cas désespérés.
Yeğenim de insanlıktan uzak, ümitsiz vaka değilse kimse değildir.
Si son cas n'est pas désespéré, quel autre le serait?
Durumumuz çok ümitsiz.
Notre position est désespérée.
Durumun ümitsiz olduğunu anlamış ve herşeyi bitirmeye karar vermiştim.
Mais c'était sans espoir, donc j'ai décidé d'en finir.
Çok iyisin Andreï ama bugün her şey çok ümitsiz gibi.
C'est très aimable à vous, Andreï, mais aujourd'hui tout me semble impossible.
"Hastalığı ümitsiz..."
" Sa maladie est fatale
Patron, insanlar mutsuz ve ümitsiz.
Commandeur, les gens sont fâchés et déçus.
Canlı olmak gibi ümitsiz bir bahaneyi yaşıyorlar.
Ils font semblant de vivre.
Burada uzanmış ümitsiz bir gelecek hayal ediyordum, ancak...
je suis couché ici contemplant un triste avenir, à moins que...
Durum ümitsiz görünürse, bizi boş ver ve buradan uzaklaş.
Si ça a l'air sans espoir, oubliez-nous.
Siz ümitsiz ve zayıf yaratıklarsınız. Bunu anlıyor musun?
Et j'ajouterais à ça un autre facteur encore plus important.
O ümitsiz, ama şanslarının daha iyi olduğunu biliyordur.
L'homme est à bout, mais il doit penser que ses chances s'améliorent.
Ben arkada bιraktιğιm ülke için savaşιyorum ve bu ümitsiz savaşta adam öldürüyorum.
Je me bats pour le seul pays que j'ai, je tue des hommes dans une guerre vaine.
Her türlü fedakârlığa son derece hazırdım ama ümitsiz bir vaka için değil.
Moi, je suis prête. Prête à faire des sacrifices, mais pas pour une cause perdue.
O kadar ümitsiz olmayabilir Yoldaş Wayne.
Ce n'est peut-être pas aussi grave, camarade Wayne.
Her şey çok ümitsiz.
Oh, c'est tellement sans espoir.
Sen ümitsiz bir vakasın.
Tu es désespérant.
Majesteleri, beyler... Durumumuz gerçekten ümitsiz.
La situation est désespérée.
Durumu ümitsiz.
Il ne passera pas la nuit.
Hayır, ümitsiz vaka.
Il ne vaut mieux pas.