Ünvanı Çeviri Fransızca
557 parallel translation
Bana "hüküm" dar ünvanı verilmesi ne kadar da aptalca.
Tout ce ridicule protocole.
Kardeşim lehine ünvanımdan feragat ediyorum.
J'abdique en sa faveur.
Büyükbabam, Baron Desportes, Napoleon'un ünvanını kabul etmişti.
Mon grand-père, le baron Desportes, a reçu ce titre de Napoléon.
Bir adam doktor ünvanı taşıyor diye insan hayatıyla istediği gibi oynayabilir mi?
Ce n'est pas parce qu'il est docteur en médecine qu'il peut jouer avec des vies humaines.
Moskova arşidükünün çar ünvanına hakkı yoktur!
Le prince de Moscou n'a pas droit à la dignité de tsar!
- Soyluluk ünvanı "von" ha?
- Une con?
Düklük ünvanı Albay Henry D'Ascoyne'e, II.Charles tarafından... Majestelerine, sürgünü esnasında gösterdiği hizmetten dolayı verilmişti.
Le duché avait été conféré par Charles ll au Colonel Henry D'Ascoyne pour services rendus au roi durant l'exil.
Sürgünden sonra, Majestelerine düşes tarafından gösterilen hizmetten ötürü ünvanın sağladığı eşsiz ayrıcalıklar erkeklere olduğu kadar, ailenin kadınlarına da bahşedilmişti.
Plus tard, pour services rendus au roi après la Restauration par la duchesse il fut concédé à ce titre de pouvoir se transmettre par les femmes.
Bir an dini ünvanımla seslenilmesi beni şoke etmişti ancak çabucak toparlandım.
Mon titre ecclésiastique me surprit un moment... mais je me remis.
Annen yaşamış olsaydı, elbette, ünvanı senden önce alacaktı...
Si votre mère avait vécu, elle aurait forcément succédé avant vous.
Chalfont dükü olabilen işverenim ünvanı aldığını duymasının ardından geçirdiği şokla aramızdan ayrılmıştı.
Mon patron devenait le 9ème duc de Chalfont mais il fut terrassé en apprenant la nouvelle.
Ve özel ünvanı olmayan bir kişi... bahçede küçük bir havuzda yaşayan George adlı balığa bakıyordu.
Et il y avait un homme sans titre particulier qui s'occupait d'un petit bassin dans le jardin dans lequel vivait un poisson dénommé George.
Takezo, Musashi ünvanını aldı ve kılıç kullanmada büyük bir usta oldu.
~ Takezo devint un maître dans le maniement du sabre et prit le nom de Musashi ~
Senin ünvanınla kendime şöhret sağlayacağım.
"Je rencontrerai celui que vous aurez désigné."
Sen hala doktor ünvanındayken o tam bir profesör olacak.
Moins cinq qu'elle soit agrégée de médecine. Et vous...?
Sonuç olarak, şanlı eyaletimizin valisi, milis kuvvetlerinde fahri albaylık ünvanını size sunmak için beni görevlendirdi.
Pour conclure, le gouverneur de notre glorieux Etat m'a investi de l'autorité qui me permet de vous accorder le titre de colonel honoraire dans la milice de notre Etat.
Hillsboro'ya geldiği gün eyalet milisimiz tarafından kendisine fahri albaylık ünvanı verildi.
Il a été nommé colonel honoraire de notre milice le jour de son arrivée à Hillsboro.
Bu ünvanın kullanımı müvekkilim hakkında ön yargı yaratacaktır.
L'usage de ce titre porte préjudice à mon client.
Er Brady'nin onursal ünvanına bir itirazım yok.
Je ne vois aucun inconvénient au titre honorifique de soldat Brady.
Bay Drummond, bu vesile ile size milis ordumuzun geçici fahri albaylık ünvanını veriyorum.
M. Drummond, je vous nomme colonel honoraire temporaire de notre milice.
1907'de Hukuk Doktoru ünvanını aldı.
En 1907, il devient docteur en droit.
Ama benim ünvanım var. Sende ne var?
Mais je porte un insigne, et vous?
Bir şeref ünvanı, süsleme gibi yada...
Un titre honorifique, une décoration, ou quoi? Mais, Prince!
Kartvizite basılacak önemsiz bir şeref ünvanı olsaydı zevkle kabul ederdim.
S'il s'agissait d'un simple titre à inscrire sur ma carte de visite, j'accepterais volontiers.
Yeni ünvanın dilini yutmana mı sebep oldu yoksa?
Ton nouveau titre t'a-t-il lié la langue?
Kutsal babamız, başpiskoposluk ünvanını alın benden, beni sıradan bir rahip yapın.
Saint Père, relevez-moi de mon titre d'Archevêque de Cantorbéry, laissez-moi être un simple prêtre.
Başpiskoposluk ünvanını elinde tutacaksın. Ama şimdilik, bir manastıra kapanıp inzivaya çekileceksin.
Je vous maintiens comme Archevêque mais pour le moment, je vous demande de le vivre en retraite monastique.
Benim bir ünvanım yok.
Je n'ai pas de titre.
Tuğamiral ünvanını almaya hak kazandınız, tarih, 1 Ağustos 1942.
" au grade temporaire de contre-amiral. Prise d'effet le 1 er août 1942.
Sana "Don" ünvanını kullanmanı yasaklıyorum.
Tu ne dois pas te faire appeler "Don".
Babam "Don" ünvanını kullanmamı ve... soylu birisiyle görüşmemi yasakladı.
Mon père m'interdit de me faire appeler "Don" et de fréquenter les gentilshommes.
Oğlumu buraya gönderirken, ona "Don" ünvanını ya da başka bir soylu ünvanı kullanmasını yasakladım. - Çok akıllıca. - Kılıç kullanmasını da.
J'ai défendu à mon fils de prendre le titre de "Don", de fréquenter les nobles et de tirer l'épée.
İtalya Grand Prix'sinin galibi Pete Aron podyumda ve artık dünya şampiyonluğu ünvanın sahibi.
Pete Aron est le vainqueur de ce Grand Prix d'ltalie et accède par conséquent au titre de champion du monde.
Mahsuru yoksa bugünlerde sivil ünvanımı tercih ediyorum.
Je préfère désormais être appelé par mon nom civil.
Fakat o yıl, Kral ona Saray Bestecisi ünvanını verdi.
Mais cette année-là le roi lui accorda par l'intermédiaire du comte Keyserlingk le titre de compositeur de cour.
"Kılıçların kralı" ı ünvanına layık, biri varsa o kişi Fang Usta'dır.
Le seigneur Fang est le seul roi du sabre.
- Bana ünvanımla hitap et.
- Appelez-moi par mon titre.
Altın Tüy Şövaliyesi ünvanınızı kaybettiniz. Güvenlik ve maliye bakanlığı görevinizi de.
Vous perdez votre titre de Chevalier de la Toison d'Or... ainsi que vos fonctions de ministre de la police et des finances.
Kraliçe'nin de size bildirdiği gibi Altın Tüy Şövalyesi ünvanınızı geri alıyoruz.
Ainsi que la Reine vous l'a signifié,... nous vous retirons votre titre de chevalier de la Toison d'Or.
Siz Kraliçeyi basacaksınız ve herşeyimi geri vereceksiniz. Yetkilerimi, ünvanımı, paramı, altın tüyümü, herşeyimi!
Vous repudiez la Reine et vous me rendez tout, mes titre, mes fonctions, mon argent, ma toison d'or, tout!
Onun eski ünvanıyla Macbeth'e hitap edin.
Et du titre qu'il portait tu salueras Macbeth.
Böyle ne bir rütbe ne de bir ünvan var.
Voilà un titre de noblesse inconnu.
Garip bir ünvan, ama eğer istediğin şey...
Etrange titre, mais si c'est ce que...
Bu ünvan ben sergi açmaya başladığımda verilmişti.
Cela m'a été accordé quand je suis devenu exposant.
Ona samuraylara özgü bir ünvan verdik.
Donnons-lui un titre approprié pour un samouraï.
Galiba bu ünvan babadan oğula geçiyor. Bir miras gibi.
Le titre semble se passer de père à fils, comme une hérédité.
Ama Sedàra'lar da soylu bir aile Majesteleri 4. Ferdinand'ın verdiği ünvan sayesinde.
Mais les Sedara aussi... par un titre qu'accorda Sa Majesté Ferdinand IV... sont nobles.
Çok fazla ünvan olunca kimin kiminle konuştuğu anlaşılmıyor.
Avec tous ces titres, on ne saura pas à qui on parle.
" Bunların hepsi siz Ekselanslarının Saray Orkestrası'nda bana vereceği bir ünvan ve bu hükmünüzün ilanını buyurmanızla ortadan kalkacaktır.
des recettes accessoires liées à cette fonction, ce qui pourtant pourrait cesser tout à fait, pourvu que Votre Altesse Royale me fasse la grâce de me conférer un titre à la chapelle de Sa cour, et, pour ce, fasse parvenir en lieu dû ordre royal de publication d'un décret ; exaucer ainsi très-gracieusement ma très-humble prière m'obligerait à une
Bu Londra'daki Armada Heyetimize Bleuchamp'ın ünvan iddiasını araştırmak talebiyle gönderilen mektubun bir fotostat kopyası.
C'est la photocopie d'une lettre... adressée au Collège des Armoiries de la ville de Londres... leur demandant d'authentifier le titre que Bleuchamp revendique.
Bu onurlu bir ünvan.
C'est un titre honorable.