Üsteğmen Çeviri Fransızca
31 parallel translation
Yoldaş üsteğmen!
Camarade lieutenant!
Yoldaş Albay, üsteğmen Galtsev rapor eder.
Camarade lieutenant-colonel, ici le lieutenant chef Galtsev.
Emredersin yoldaş üsteğmen!
Je n'y peux rien, lieutenant.
Emredersin yoldaş üsteğmen!
Je ferai le nécessaire, lieutenant.
Sağ ol yoldaş üsteğmen.
Je vous remercie, lieutenant
Emredersin, yoldaş üsteğmen.
Ce sera fait, camarade lieutenant.
Yoldaş üsteğmen, topçular bana bir plak verdi.
Mon lieutenant, j'ai dégoté un disque chez les copains de l'artillerie.
Girebilir miyim, yoldaş üsteğmen?
Est-ce que je pourrais vous dire deux mots, lieutenant?
Başrollerde, kadınların mutfaktan çıkmaması gerektiğini düşünen komiserinden sürekli fırça yiyen alkolik, huysuz ama sevecen bir üsteğmen ve feminist görüşlü genç, güzel ve cıvıl cıvıl bir kadın polis var.
Les personnages sont un vieux lieutenant de police bienveillant, qui est mis sous pression par le commissaire, un inspecteur inflexible, buveur, et rétrograde quant à la place des femmes, et une belle et brillante jeune policière, qui se bat en faveur du féminisme.
Resmen üsteğmen modeli gibi, biraz yetki verirsin köpek gibi, yan gelip yatarlar.
Comme un subalterne, tu lui donnes du pouvoir et il s'y vautre comme un porc.
Gemide yeni bir üsteğmen var mı? Emin değilim.
- Il y a un nouveau lieutenant?
İyi iş çıkardın, üsteğmen.
Bon boulot, lieutenant commandant!
İyi günler, üsteğmen.
Bonne journée, lieutenant commandant.
Teşekkürler, üsteğmen.
Merci, lieutenant commandant.
Tünaydın, üsteğmen.
Bonjour, lieutenant commandant.
Burası bazen çok soğuk oluyor, değil mi üsteğmen.
Ca se refroidit ici parfois, n'est-ce pas, lieutenant commandeur?
Onun kaptanı ve üsteğmen...
Je veux parler avec son capitaine...
Philadelphia'lı bir üsteğmen.
Un capitaine d'aviation de Philadelphie.
Sandhurst'deki subay eğitiminde hızlıca yükselmiş, Doğu Afrika ve Bosna'daki Barış Gücü'nde üsteğmen olmuş.
Élève-officier à Sandhurst. Il est devenu lieutenant dans les Casques bleus en Bosnie.
Evet, o üsteğmen Derek Thomas Reese, 132. Bölük'ten.
C'est le Lieutenant Derek Thomas Reese du 132e SOC.
Raul'un üsteğmen olduğu gün sadece ben, Raul ve John vardı.
Le jour où Raul est passé lieutenant, il n'y avait que Raul, John et moi.
Şey, yatırım hesaplarında sadece aile şirketi işlemleri gözüküyor, bir banka hesabında da üsteğmen maaşı aktarılıyormuş, hepsi bu.
Sur son compte titres ne figure que des transactions du fidéicommis * et son compte courant n'est crédité que de son salaire de lieutenant, et rien d'autre.
O zaman ne yaparsın biliyor musun üsteğmen?
Vous savez ce qu'il vous resterait à faire, lieutenant?
Acaba Wilmington artık beyazlar, zencileri kendi saflarında silahla savaşırken görmeye alıştıklarına ve zenci askerlere eşit maaş verilmesine göz yumduklarına göre belki birkaç yıl sonra zenci üsteğmen ve yüzbaşı olması fikrine de alışırlar.
Vous croyez que... Si les Blancs se sont habitués à voir des Noirs armés combattre à leurs côtés et tolèrent que des soldats noirs perçoivent la même solde, un jour, peut-être, ils tolèreront des lieutenants et des capitaines noirs.
- Halen öyleyiz sayın üsteğmen.
- Et on l'est toujours, lieutenant.
Evet. Cortez Karteli'nde üsteğmen.
C'est le lieutenant principal du cartel Cortez.
Geç kaldın, üsteğmen.
Vous êtes en retard, lieutenant.
Ve yatak odamda dikilip duran üsteğmen Stamm'ı görüp duruyorum.
Et je n'arrête pas de voir Stamm dans ma chambre.
Michigan Tugayının başında ordudaki en sorumsuz ve beyinsiz üsteğmen var.
Qui est-ce? Dieu nous aide!
Ben, istihbarat servisinden üsteğmen Kozlov.
Lieutenant du NKWD Kozlov...
Ne oldu üsteğmen?
Je ne fais que passer, Riza.