Üvey Çeviri Fransızca
2,408 parallel translation
Ike, Almancada "üvey aile" nasıl deniyor?
Hé, Ike, comment on dit "mère de famille d'accueil" en allemand?
Aslında, üvey ailemleyken oyuncak bir köpeğim vardı.
Dans une de mes familles d'accueil, j'avais un chien en peluche.
Walter burada üvey babasının Olivia'yı dövdüğünü yazıyor.
Cette petite fille, Olivia. Tu écris que tu crois que son beau-père la frappe.
Walter'a söyledin mi? Yani üvey babanın seni dövdüğünü?
Tu lui as dit... à Walter, que ton beau-père te frappait?
Bunu üvey babam yaptı.
Mon beau-père m'a fait ça.
Ben Cyrus Rose, Blair'in üvey babasıyım ve bu da eşim Eleanor.
Je suis Cyrus Rose, le beau père de Blair, et voici ma femme Eleanor. Princesse Sophie,
Fayda sağlamak için seni dolandıran bir anne seni kendi şirketinden atabilen bir üvey anne ve elbette, hayatının aşkının Manhattan'dan daha küçük bir monarşi için seni bırakması.
et, bien sûr, l'amour de ta vie te quittant pour une monarchie plus petite que Manhattan.
Kendi oğlumun düğününde niçin kabak kafalı üvey çocuk gibi hissediyorum?
Je ne me sens pas la bienvenue au mariage de mon fils.
- Şu üvey babam.
- C'est mon beau-père.
Evet, Evet, üvey babası gerçekten... -...but aynı fikri. - Evet.
Oui, sur son beau-père, en fait, mais c'est l'idée.
- Tyler Mandi'in üvey kardeşi.
- Tyler est le beau-frère de Mandi.
Bu benim üvey babam.
C'est mon beau-père.
O gün okuldaki son günümüzdü üvey annemin dört sene önce yaşadığı günün aynısıydı.
C'était notre toute dernière journée d'école, quelque chose que ma nouvelle belle-mère a connu il y a seulement 4 ans.
Babam öldüğüne göre sen hâlâ cadı üvey annem mi oluyorsun yoksa yalnızca cadı yönetici ortak mısın?
Vu que papa est mort, tu es encore ma belle-mère démoniaque ou juste l'associée principale?
Ben onun üvey annesiyim.
Je suis sa belle-mère.
Onu babası olarak görmüyorsa nasıl üvey annesi olabilirsin?
Il faudrait déjà qu'elle le considère comme son père!
Dottie'nin, üvey annesinin kukusuna bakmasını istemiyorum.
Raison de plus. Putain de merde! Je veux surtout pas que Dottie voie partout
Burda büyümüş.. üvey kardeşi varmış anneleri aynı
Il a grandi plus au sud. Il a un demi-frère. Même mère, père disparu dans la nature.
- Doğru. Bizi sanki üvey yapıyor gibi.
C'est comme si on était parents, tu vois?
Boston ofisine adam olmaz üvey evlat muamelesi yapıyorlar.
On traite le bureau de Boston comme le pauvre petit dernier.
Kızın 16 yaşına bir kez girer ve üvey babası, benim param yetmediği için ona bir araba alacağını söylerse...
Ta fille n'a 16 ans qu'une fois, et quand son père lui dit qu'il lui paiera une voiture parce que je ne peux pas...
Bütün o üvey baba olayının bana göre olmadığını anladım.
Le truc du beau-père, ça me disait rien.
Çocuk hekimi olan üvey kardeşim ve karısında karar vermemiş miydik?
Je croyais qu'on avait dit que ce serait mon demi-frère pédiatre et sa femme.
Karım ve üvey oğlum o ambardalar.
Mon épouse et mon gendre sont dans la grange.
Hershel içeridekileri insan olarak görüyor. Hasta insanlar olarak. Karısı, üvey oğlu oradaymış.
Hershel voit ces choses comme des humains, des malades, sa femme, son beau-fils.
Bir şişe şarap önce şeker gibi tatlı olmaya ve tipik üvey anne gibi davrandığım için özür dilemeye karar vermiştim.
Avant ma bouteille de vin, j'aurais été toute miel et je me serais excusée d'être la belle-mère archétypique.
Ama üvey babamı hatırlıyorum.
Mais je me souviens de mon beau-père.
Stan benim kocam, Grace'in de üvey babası ve bir iş adamı.
Stan est mon mari, c'est le beau-père de Grace et c'est un homme d'affaires.
Eğer üvey babası olacaksan, ona biraz baba tavsiyesi vererek başlamak zorundasın.
Si tu veux être son beau-père, tu dois lui donner quelques conseils paternels.
Beni takip etmek istiyorsan üvey kardeşim Pedro Luis'in suikastı hakkında ne biliyorsan anlat.
Que sais-tu sur l'assassinat de Pedro Luis?
Zurnanın son deliğinden kraliyet ailesi ; prenslerin üvey kardeşlerinin kuzenleri.
De la petite royauté, les cousins des demi-frères de princes.
Kendisi üvey annem, ama beni o büyüttü.
Ce n'est pas ma mère naturelle, mais c'est la seule qui m'a élevée.
Eğer Prens olmazsa, ezik bir üvey kardeş olarak kalır.
Sans le prince charmant. C'est juste une perdante.
Müslümanlara karşı olan savaşta üvey kardeşin Pedro Luis'e hizmet ettim.
J'ai fait la guerre avec Pedro Luis contre les Maures.
Bekle dedim. Sen benim gelecekteki üvey babamsın.
Vous êtes mon futur beau-père.
1991'de eşiyle üvey kızı trafik kazası sonucu ölünce Lake Worth'e taşınmış. Kazada şüpheli miymiş?
Il a déménagé à Lake Worth en 1991 après que sa femme et sa belle-fille soient tuées dans un accident.
Depresyon yüzünden hastaneye yatmış. Hastanedeyken Rose'a üvey babası Robert bakıyormuş ve kızı taciz etmekle suçlanmış.
Quand elle va à l'hôpital pour dépression, la seule personne qui s'occupe de Rose est son beau-père Robert et il est accusé d'avoir abusé d'elle.
Marshall, Betsey'nin üvey kardeşi.
- Marshall. Le frère adoptif de Betsey.
- Annem "üvey" demiyoruz demişti.
- On ne dit pas "adoptif". - Je suis Sheldon.
Yoksa üvey annem mi demeliydim?
je devrais plutôt dire, si ma mère adoptive était à la maison.
Huysuz bir üvey anne ile karşı karşıyasın.
Tu es sur le point d'avoir une vraie méchante belle-mère
Yeni üvey annem bir flörtüm olmadığını düşündüğü için buradasın.
C'est pour que ma belle-mère ne pense pas que je ne peux pas avoir de rencard.
Annesini intihar ederken görmüş ve üvey babası tarafından yıllarca taciz edilmiş. Deliliğinin bunu tetiklemediğini söylemedim ama.
Elle a vu sa mère se suicider et a été abusée par son beau-père pendant des années.
Sen de Krabappel'ın şeytani üvey anneleri olacağını söyleyerek Rod ve Todd'u korkutacaksın.
Tu effraies Rod et Todd en leur disant que Krabappel va devenir leur belle-mère diabolique.
Sonra üvey annesi Kül Kedisi'ne elbiseleri diktirip yerleri sildirmiş.
Et la belle-mère de Cendrillon lui fit coudre des vêtements et nettoyer le sol.
Elimizde üvey babanın 1967'deki askeri kayıtları var.
On a le dossier militaire de votre beau-père.
İki çocuğu var, 17 yaşında üvey oğlu Kyle ile kendi öz kızı.
Beau fils, 17 ans, Kyle, et sa fille.
Senin üvey büyükannenim. Ben büyük babanın ikinci eşiyim.
La seconde épouse de votre grand-père.
John'a üvey baban hakkında söylediklerin... Onu açmaya çalışıyordun, değil mi?
Ce que t'as dit à John, à propos de ton beau-père, c'était pour qu'il s'ouvre à toi?
- Eski üvey annesi. - Ben de aynisini demistim.
- Son ex-belle-mère.
Sonunda bir üvey annen olabilir.
Une autre belle-mère?