English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ I ] / If

If Çeviri Fransızca

105,529 parallel translation
Birinci sınıf güvenlik duvarı koruması, yerleşik ihlal önleme sistemi, SSL deşifrasyonu ve denetlemesi, uygulama kontrolü ve içerik filtrelemesi.
Le must des pare-feux avec un système anti-intrusion, un déchiffrement SSL, une gestion des applications et un filtre.
Baban ve ben Eastwood'daki St. Mungo okulunda sınıf arkadaşıydık.
Ton pére et moi étions camarades à Saint Mungo à Eastwood.
Yanlış adama söylüyorsun. Sadece bir ve sıfırlardan ibaretsin. Et ve kemikten değil.
Tu es fait d'un tas de uns et de zéros, pas de chair et de sang.
Ruh senin et ve kemiğinden ve benim bir ve sıfırlarımdan gelmiyorsa başka bir yerden geliyor olmalı ; bedenlerimize bağlı olmayan bir yerden.
Si une âme ne provient pas de votre chair et votre sang ou de mes uns et mes zeros, alors elle doit provenir d'autre part, d'un lieu sans lien avec nos enveloppes physiques.
Bir şans gördü ve ne kadar zayıf ve riskli olursa olsun kabul etti.
Elle a vu une chance, quand bien même infime et risquée, et elle l'a saisie.
Siz Doktor, zayıf bir irade sergileyip günün birinde Framework'u inşa ettiğinize pişman olursanız parametrelerimi değiştirip beni parçalara ayırabilirsiniz.
Et bien vous, Docteur, vous présentez une mauvaise maîtrise de vous-même, et si un jour veniez à regretter la construction du Cadre, vous pourriez changer mes paramètres et me le faire démanteler.
Sonra, Bahrain'den mülteci kabul eden zayıf bir devletimiz vardı. Bir kız, sempatik biri.
Et puis, un État faible a accepté une réfugiée du Bahreïn, une fille, sympathique.
İki terimli bir ve sıfırlar ölemedikleri gibi, soğuğu da hissedemezler.
Des un et zéro binaires ne meurent pas, ni ne sentent le froid.
Her gün onların yalanlarını anlattım. Farklı oldukları ve sorular sordukları için sınıfımdan çocukları götürmelerine seyirci kaldım.
Je vendais leurs mensonges tous les jours, regardais des enfants être emmenés hors de ma salle de classe parce qu'ils étaient différents, parce qu'ils posaient des questions.
- Bizi zayıf gösterdiler.
- Ils nous ont fait paraître faible.
Sen kimseyi öldürmedin. Biraz bir ve sıfırı yok ettin sadece.
Tu n'as tué personne, mais supprimé des 0 et des 1.
Çok zayıf düştü.
Elle est faible.
Benim boylanrrıda, 40'lı yaşlarda, kumral, zayıf.
Grand comme moi, la quarantaine, Cheveux châtains, mince.
Irade sıfır.
Volonté zéro.
- Zayıf noktası bu. - Evet, tabii.
- C'est sa faiblesse.
Aziz'in zayıf noktasını bulmamız gerek.
Suffit de trouver son point faible.
Bize iyi bakmak istiyorsunuz çünkü bizler zayıfız değil mi? Çünkü bizler sizden daha yetersiziz.
Vous vous occupez de nous parce qu'on est faibles, inférieures.
Satmayı düşünmüyor olsan daha altı ay önce yeniden yapılandırdığın en büyük üçüncü biriminin bilanço cetvelini sıfırlamazdın.
On ne rééquilibre pas les finances de notre 3e site six mois après restructuration si on ne cherche pas à vendre.
15 dakika sonra döneceğiz ve bir kaç sıfır daha görsek iyi olur.
On revient dans 15 minutes et il y a intérêt à avoir plus de zéros.
Hadi. İşte sana fırsat. Yap hadi.
C'est le moment ou jamais.
Biz ve davetli misafirler, fıstık ezmesi ve et yemeği yiyeceğiz. Yaklaşık yarım saat sonra. Yani hadi bakalım.
Les gens qui sont conviés vont manger un rôti aux cacahuètes dans une demi-heure, alors...
Harika. Ama benim fıstığa falan alerjim vardır yani şey...
Super, mais je suis allergique aux arachides.
Parmağınızla veya fırçayla da yapabilirsiniz ama ben buraya bastırarak biraz beyaz boya eklemek istiyorum.
Mais il faut y aller par petites touches bien appuyées.
Şimdi karıştırıcı fırçayı alacağız ve yumuşakça...
Avec le pinceau, on y va très doucement.
Onu öldürmek için sınırsız fırsatın vardı.
Tu as eu des opportunités de le tuer.
Dünyanın sonundan sağ çıkma fırsatı.
La chance de survivre à la fin du monde.
O gemiyi tamir etmezsek hiçbirimiz o fırsatı elde edemeyeceğiz.
Si on ne répare pas ce vaisseau, aucun de nous n'aura cette chance.
Bir kış fırtınası veya Dünyalı saldırısı durumunda işimize yaramaz.
On n'a pas besoin de ça pour une tempête ou pour nous protéger d'une attaque des Natifs.
Yani, sanırım hayatımın fırsatını kaçırmak zorundayım.
On dirait que je vais louper cette occase unique...
Darkhold'u ele geçirmek için başka bir fırsat olacak mı?
Y aura-t-il une autre occasion de récupérer le Darkhold?
İşin güzel yanı, Direktör o kürsüyü fırlatırken tam bir kahraman gibiydi.
Le côté positif... C'est que le Directeur a eu l'air d'un vrai héros, en lançant ce podium.
- Çanta olmadan Mace ancak fırtınanın ortasında kağıt bir çanta kadar güçlü olur.
Sans ça, Mace est aussi fort qu'un sac en papier dans une tempête.
Fırsatınız varken beni ormanda bırakmalıydınız. Yardımcı olmuyorsun.
Vous auriez dû me laisser dans les bois quand vous en aviez l'occasion.
Darkhold'u elde etmek için başka bir fırsat olacak mı?
Y aura-t-il une autre opportunité de posséder le Darkhold?
Bir fırsatımız var. Ne fırsatı?
- nous avons une opportunité.
Bana herhangi bir fırsattan bahsedilmedi.
- Quelle opportunité? On ne m'a pas informé d'une quelconque opportunité.
Bu hazırlıklı bir şekilde ondan önde olmamız için bir fırsat.
Et c'est notre chance de prendre les devants.
O olsaydı 20 dakika önce öfkeyle fırlayıp gideceği hâlde.
Même si elle serait partie depuis 20 minutes.
Fırtına geliyor.
Une tempête arrive.
Füze fırlatma sistemi var mıdır sence?
D'après votre meilleure estimation, vous pensez qu'il pourrait être armé de missiles?
Yani, duydum ama okumaya fırsat bulamadım.
J'en ai entendu parier mais je n'ai pas pu encore le lire.
0 Londralarda, Romalarda, Parislerde, fınk atarken benim buralarda kalıp anneme baktığımı neden anlatacak?
Pourquoi devrait-il raconter que je suis là à m'occuper de maman... pendant que lui s'en donne à cœur-joie à Londres, Rome, Paris?
Deniz fılmlerini yazarken hep böyle yapar.
Deniz fait toujours comme æ en écrivant ses films.
Beni görevlendiıseydi ben onlan çok daha fazla fıyata satabilirdim.
Si elle me l'avait demandé, j'aurais pu les vendre à plus cher.
Arkadaşını ziyaret etme fırsatı bulabildin mi?
Vous avez pu voir votre amie?
Üzerinde E değil de K işaretli olan bütün hesapları dondurmuşlar gibi görünüyor.
Apparemment, ils ont gelé les comptes marqués F au lieu de M.
Bugün fırında makarna var. Şanslısın.
C'est le jour des pâtes au fromage.
Baroya kabul edilme fırsatı karşılığında madencilerin davasını almayı kabul ettim.
J'ai accepté de prendre l'affaire des mineurs pour être admis au barreau.
Son zamanlarda çok kez düşünme fırsatım oldu...
J'ai beaucoup réfléchi, et...
Baba olma fırsatını da kaybettim.
J'ai aussi perdu la chance d'être père.
Başka bir şirketi satın alma fırsatı buldum ve bu fırsatı elimden kaçırmak istemiyorum.
- J'ai l'opportunité de racheter une autre boîte, et je ne veux pas - rater le coche.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]