Acl Çeviri Portekizce
5,378 parallel translation
Açlıktan ölüyorum.
Estou cheio de fome.
Açlıktan ölmenize izin veremem.
Não vos irei deixar morrer de fome!
Açlıktan ölüyorum.
Estou faminta!
Düğünü ve Açlık Oyunları temalı bir doğum günü partisini aynı- -
Não terei um casamento / festa de 16 anos cujo tema é "Os Jogos da Fome"...
Açlıktan ölüyorum.
- Estou esfomeado.
Hastalıklıysa onları satamaz veya besleyemezler açlıktan ölmeye terk ederler.
Não conseguem alimentá-los ou vendê-los, se estiverem doentes, logo, deixam-nos morrer à fome.
Açlık olmazdı.
Não haveria fome.
Dağın başında, üvey oğlumun açlıktan veya soğuktan ölmesine izin verirsem halkım ne düşünür?
O que as pessoas pensariam se eu deixasse o meu querido enteado morrer de fome ou de frio num chiqueiro das montanhas?
Thor açlıktan ölüyormuş!
Thor estava com tanta fome!
Açlık Oyunlarına döndük.
É como os "Os Jogos da Fome".
- Hayır, hayır açlıktan ölüyorum.
- Não, eu estou esfomeada.
- Demek açlıktan ölüyorsun?
- Estás esfomeada?
Fındık ve meyve topluyor, et depoluyor, kök biriktiriyoruz ama gerçek şu ki açlıktan ölmeden önce donacağız.
Estamos a recolher nozes e bagas, curar carnes, escavar raízes, mas a verdade é que vamos congelar antes de passarmos fome.
Ya paylaşırız ya da açlıktan ölürüz.
Partilhamos ou morremos.
Nanitlerin açlığın üstesinden gelmesi, kanserle mücadele etmesi ve yakıt olarak kullanılması gerekiyor.
Os nanorrobots eram para acabar com a fome, atacar o cancro, criar combustível.
- Tate, açlıktan midem kazındı.
Tate, estou a morrer de fome.
Arktik tundradaki kuşların yarısının açlıktan öleceğinin farkında mısınız?
Algo que a acontecer matará à fome metade das aves da tundra árctica?
Açlık, gaz.
Fome, gases.
- Bizde açlığın yarattığı etkiyi yaratır. - Ya da korkunun.
Impulsiona-nos como a fome nos faz.
Ses ve video dosyalarınızı küçültebilirsek eğer kanseri de, açlığı da ve AIDS'i de küçültebileceğiz.
Porque se podemos deixar os seus ficheiros menores, podemos deixar o cancro menor. E a fome. E a SIDA.
- Açlıktan ölüyorum. - Özür dilerim.
- Estou a morrer de fome.
Açlık, bildiğimiz en önemli şey ve ilk öğrendiğimiz derstir demiş bir zamanlar şairin biri.
A fome, como disse uma vez um poeta, é a coisa mais importante que conhecemos, a primeira lição que aprendemos.
Ama açlık kolaylıkla bastırılabilir ve tatmin edilebilir bir şeydir.
Mas a fome... pode ser facilmente acalmada, facilmente saciada.
Küçücük odalara, açlığa ve soğuğa alışık halde büyüdük.
Estávamos familiarizados com aposentos apertados, com o frio e a fome.
Toya ile nereye gideriz açlık ve kıtlıkla savaşarak?
Onde eu tomar Toya, entre sede e seca?
Kendi hayat tarzlarımızı sürdürebilmek uğruna insanları açlıktan ölmeye mahkum ediyoruz.
E a deixar pessoas famintas e a morrer para trás, para mantermos o nosso estilo de vida?
Açlıktan ölürüz.
Morreríamos à fome.
Çok derin bir açlık. Öyle ki, insan kanı olmadan yaşayamayacaktım.
Uma fome tão grande que não conseguiria viver sem ele.
Açlığım beni buraya geri getirdi.
A fome trouxe-me de volta a este sítio,
Açlığın tedavisi yok.
- A fome não tem cura.
Seni bilmiyorum ama ben açlıktan ölüyorum.
Não sei quanto a ti, mas eu cá estou esfomeado.
Açlığın daha çok artacak Richard.
A fome vai aumentar, Richard.
- Şu anda Afrika'daki çocuklar açlıktan ölüyorlar.
- Come, está bem? - Há crianças em África a morrer de fome.
Mary'nin tek bıraktığı bu bayat ekmekler ve açlıkdan geberiyorum. bir sonraki gelişimde, sana bir taç getireceğim.
Da próxima vez que vier, trar-vos-ei uma coroa.
Korkuların, bizim güce olan açlığımızı besliyor.
O teu medo alimenta a nossa fome de poder.
Ooh. Bizler sonsuz fetih açlığını dindirmek isteyen vahşi savaşçılarız.
Somos guerreiros selvagens... ansiosos por saciar a nossa sede infinita pela conquista.
- Açlıktan ölene kadar.
Até ficarem esfomeados.
O halde şehrimiz açlıktan ölürken, ikiniz de payınıza düşeni alırsınız.
Então, ambos podem ficar com o crédito enquanto que a nossa cidade desvanece com fome.
İngiltere'yi açlık ve sefalet içinde bırakma niyetinde.
Pretende aniquilar e arruinar os ingleses.
Bazıları açlıktan yürüyemez halde.
Alguns não conseguem andar graças à fome.
Açlıktan ölürken mi?
Passas fome?
Sizin aksinize majesteleri, ben açlığın nasıl bir şey olduğunu bilirim.
Ao contrário de si, sua graça, Eu sei o que é ser pobre.
Onun yolunda gitmeye devam edersek hepimiz açlıktan ölürüz.
Se continuassemos como no passado, morria-mos á fome.
Açlıktan ölüyorum. Yemek için ne yapmayı düşünüyorsun?
O que queres para o jantar?
Bakın, ben açlıktan ölüyorum.
Escuta, estou a morrer de fome.
Ayrıca, açlıktan ölüyorum.
E tenho fome.
Harika, açlıktan ölüyorum.
Que bom. Estou faminto. Estás a fazer o...
- Tabii! Açlıktan ölüyorum.
É tua.
- Onu görünce kasıklarım açlıkla kükrüyor.
Ele faz as minhas virilhas rugirem de vontade.
Açlığıma karşı koyunca bir gemi görüyorum, Kaziri'yi. Dünya'ya düşüyor.
Quando resisto à fome, vejo uma nave, a Kaziri, a despenhar-se na Terra.
- Evet, dışarda kalmaktan ya da açlıktan ölüyorlar.
Sim, elas morrem de exposição ou de fome.