Agua Çeviri Portekizce
41,675 parallel translation
Evet, bir de su da lazım, ama zaten suyumuz var.
Bem, sim. Precisamos de água também. Mas também já a temos aqui.
Bunu bataryanın akımıyla birleştirip suyun. elektrolizini alıyoruz.
Combina-lo com a corrente de uma bateria e obténs a electrólise da água.
Suyu moleküllerine ayırıyorum, hidrojen ve oksijene.
Estou a separar as moléculas da água em oxigénio e hidrogénio.
Ve suyun her bir galonu 4000 litre hidrojen gazıyla patlarsa kıyamet kopacak.
E como cada litro de água quando se degrada produz cerca de 4000 litros de hidrogénio gasoso... isto vai tornar-se ruidoso.
Yakında farklı birisi olarak New York'a dönecektim, çünkü benim için, bu yaz nihayet başımı suya sokabildiğim yaz olacaktı.
Voltaria em breve a Nova Iorque como um homem novo, porque, para mim, esse será sempre o Verão em que coloquei finalmente a minha cabeça debaixo de água.
Taşı altı kere sektirdim.
Aquela pedra bateu na água umas seis vezes!
Bu yamaçlar o kadar diktir ki burada durgun su bulmak neredeyse imkansızdır.
Estas encostas do berçário são tão íngremes, que quase não existe água por aqui.
Geceleri o kadar soğuk olur ki bu tuzlu su bile donar.
À noite, fica tão frio que mesmo esta água salgada congela.
Cangıllar tam olarak doğru miktarda ışık su ve besine sahiptir ve bin yıldır da bu değişmemiştir.
As selvas têm a quantidade exata de luz, água e nutrientes, e assim tem sido diariamente há milênios.
O günden beri de ihtiyaç duyduğu su ve güneş ışığını yutarak bir deve dönüştü.
E desde então, ele absorveu a água e luz necessárias para virar um gigante.
Su her gün yaprakların yüzeyinden buhar halinde yükselir.
Todo dia, a água ascende das folhas em forma de vapor.
Orman zemini su yüzeyinin 10 metre aşağısındadır.
O chão da floresta está 9 metros abaixo da superfície da água.
Bu karanlık, karmaşık sularda neredeyse tamamen körleşmişlerdir. Bu yüzden yavaş hareket eder sonarlarını dikkatle kullanıp orman zeminini tarayarak balık ararlar.
Nessa água escura emaranhada, eles ficaram praticamente cegos, por isso se movem devagar, usam seu sonar para procurar peixe no chão da floresta.
Su geçirmez mikrofonlar, ekibin yunuslara kulak misafiri olarak onları takip etmesini sağlıyor.
Microfones à prova prova d'água permitem ouvir os golfinhos, e assim segui-los.
Suya bakıyorum, sonra bazen karanlığın içinden vücudu çıkar gibi oluyor, sonra gene kayboluyor.
Observei a água, vi o corpo surgir da turvidez, e depois sumir outra vez.
Su o kadar bulanık ki yunus neredeyse görünmez kameranın dibine gelse bile.
O problema é que a água é tão turva, que o golfinho fica quase invisível, até mesmo quando perto da câmera.
Muşambanın üzerinde bu kadar su vardı.
Um tanto assim de água cobriu a lona e a outra.
İlk kez sudan ve havadan çekim yapma ve bu yakalanması zor hayvanın gerçekte ne yaptığını keşfetme şansları bulunuyor.
Pela primeira vez, têm a chance de filmar da água e do ar, e finalmente descobrirem o que esse ardiloso animal faz.
Neredeyse hiç yiyecek ya da su olmayan bir dünya düşünün.
Imagine um mundo praticamente sem alimentos ou água.
Bu çölün kavurucu sıcaklıklarına ve su kıtlığına dayanabilen az sayıdaki sürüden biri.
Um dos poucos a resistir à temperatura escaldante e à falta de água.
On aylık susuzluğun ardından karaya bir saatten az bir sürede milyonlarca ton su düşer.
Após 10 meses de seca, milhões de toneladas de água caem sobre a terra em menos de 1 h.
Uzun süredir yağmur yağmıyor olabilir ama burada su vardır özelleşmiş çöl bitkilerinin dokularına hapsedilmiştir.
Já não chove há algum tempo..... mas existe água aqui... .. dentro de tecidos de plantas desérticas especiais.
Hepsi de suyu biriktirerek şişmiş köklerinde depolar ve dikenlerden oluşan barikatlarının arkasında muhafaza eder.
Todos acumulam água, armazenando-a nos caules, protegida atrás de espinhos.
Peru çölleri dünyanın en kuru çölleri arasındadır ama birazcık su ekleyince aylardır uyku halinde olan bitkiler yaşamla dolup taşacaktır.
Os desertos do Peru estão entre os mais secos do mundo, mas basta um pouco de água para as plantas dormentes há meses ganharem vida.
Yiyecek ve su git gide daha da ender hale geliyor.
Alimento e água tornam-se cada vez mais escassos.
Kuraklık yoğınlaştıkça çöl filleri de su arayışıyla uzun yolculuklara girişmek zorunda.
Conforme a seca piora, elefantes do deserto também iniciam longas jornadas à procura de água.
Yaşlı olan dişiler, bu aşırı kuraklık zamanlarında bile nerede hâlâ su bulunabileceğini hatırlayabilir.
As fêmeas mais velhas conseguem-se recordar onde, mesmo em época de seca extrema, ainda pode haver água.
Ender bir su çukuru.
.. uma rara poça de água.
Çöllerde su çukurlarının çoğu kısa ömürlüdür.
Nos desertos, a maioria dos charcos de água dura pouco.
Ama sudan bu kadar uzak kalmak aynı zamanda bir kumar.
Mas estar tão longe da água é um risco.
Her sabah gidiş-dönüş 200 kilometrelik bir yolculukla ailesine su getiriyor.
Todas as manhã ele percorre mais de 200 km para trazer água para família.
Erkek, sudan kendi payını alıyor ama yavruları için de su biriktirmek zorunda.
O macho bebe um pouco, mas também precisa de levar água para as suas crias.
Özel olarak uyumlanmış göğüs tüylerini kullanarak suyu sünger gibi emiyor.
Usando penas especialmente adaptadas no peito, ele absorve água como uma esponja.
Çöl tavuğu tekrar tekrar hayatını tehlikeye atarak yavruları için su biriktirmeye çalışıyor.
Repetidamente, as gangas machos arriscam a vida para levar água para seus filhotes.
Çöl tavuğu yuvalarının su çukurlarından bu kadar uzak olmasının sebebi budur.
Por isso os ninhos de gangas ficam longe da água.
Vücut ağırlığının çeyreği kadar suyla artık evine gideceği uzun yolculuğa çıkabilir.
Carregando 1 / 4 do seu peso em água, ele agora pode partir na longa viagem de regresso a casa.
Ama yavrular su çukurlarına nihayet kendileri gidebilecek hale gelene kadar, sonraki iki ay boyunca her gün bu tehlikeli uçuşları yapmaya devam edecek.
Mas terá de enfrentar essa perigosa viagem todos os dias nos próximos 2 meses, até os filhotes conseguirem voar sozinhos até à água.
Bir tür yabani at olan mustanglar kilometrelerce alanda geri kalan son su çukurlarından birine akın ediyor.
Multidões de mustangues selvagens cavalgam para uma das últimas poças de água, num raio de quilómetros.
Su, onlar için yalnızca içecek değil güç anlamına da geliyor.
A água não só lhes sacia a sede, também pode proporcionar poder.
Bir aygır, suya erişimi kontrolü altına alırsa tüm sürüyle çiftleşme hakkını da garantileyecek.
Se um garanhão controlar o acesso à água, terá assegurado o direito de procriar com todas as fêmeas.
O yüzden aygırlar bu havuzları domine etmeye fazla yaklaşan rakipleri savmaya çalışır.
Por isso tentam dominar a água, afugentando rivais que se aproximam.
Buraya 15 kilometre öteden geldi çünkü geldiği yerde havuzlar kurudu.
Viajou 32 km para chegar aqui pois a água de onde veio já acabou.
Dişilere su sağlayamazsa onu terk edecekler ve havuzu halihazırda kontrol eden beyaz aygıra gidecekler.
Se não lhes proporciona água elas irão trocá-lo pelo garanhão branco que já controla a água.
Yeni gelen kazandı ve ödülü yalnızca sudan ibaret değil.
O recém-chegado venceu. O seu prémio vai além da hipótese de beber água.
Kendi sürüsünün ihtiyaçlarını karşıladı ve bu sırada da rakibinin dişilerini çaldı.
Ele garantiu água ao seu harém, e, por tabela, roubou as fêmeas do seu rival.
Çöl hayatını yalnızca ender su kaynakları değil aynı zamanda güneşin acımasız yakıcılığı da şekillendirir.
A vida no deserto não é definida apenas pela escassez de água, mas também pela força implacável do sol.
Yalnızca burada, kum tanelerinin kusursuzca kuru ve parlak olduğu yerde yaşar ve bu sayede neredeyse su gibi akıp gider.
Ela só vive aqui, onde os grãos de areia são tão secos e polidos, que deslizam como água.
Bazı çöller birkaç yıl boyunca yağmur yüzü göremese de birçoğu o ya da bu biçimde suyu korumayı başaracaktır.
Embora em alguns desertos não chova durante vários anos, a maioria reterá um pouco de água de uma forma ou outra.
Kanatlarındaki mikroskobik çıkıntılar suyu ağza gönderecek kanallara giden oyuklara yönlendiriyor.
Elevações microscópicas direcionam a água para sulcos que a canalizam em direção à boca.
Bu minik böcek havadan su üretmeyi öğrendi. Hem de dünyadaki en kuru yerlerden birinde.
Este pequeno besouro aprendeu a extrair água do ar num dos lugares mais secos da Terra.
Kuşkusuz, su içmek için pek az hayvan bu kadar çaba sarf eder.
Sem dúvida, poucos animais fazem o impossível para ter água.