Amacım Çeviri Portekizce
4,946 parallel translation
Buradaki amacımız onların da gerçek insanlar olduğunu göstermek.
A ideia é que nós estamos a reconhecer que elas são pessoas reais.
Amacımıza ters olan bu aptal kaşındıran bıyık ki beni seri katil gibi gösteriyor.
- O que dá cabo é este bigodinho. - Faz-me parecer um serial killer.
Tamam. Şu an sadece amacımıza odaklanmaya ihtiyacımız var ki bu da senin için harika bir parti vermek ve Gabe'i durdurmak.
Só temos que nos focar nos nossos objetivos, que são fazer-te uma festa espetacular e frustrar o Gabe.
Benim yaradılış amacım ölüm saçmak.
O meu propósito é trazer a morte.
Asıl amacımız, kendi kendisine düşünmesini sağlamak.
O objectivo é tentar fazê-lo começar a pensar por si mesmo.
- Öyle bir amacım yoktu.
Não era minha intenção...
Amacım özeline girmek değil.
- Não quero intrometer-me.
Öyle bir amacım yoktu.
Não era essa a minha intenção.
- Zarar vermek gibi bir amacım yok.
Não vim por mal.
- Amacım mı var şimdi?
- Então, agora tenho um propósito?
Matty'i yoluna devam ettirme amacımın sonunda başladığım yere dönmüştüm.
Na minha demanda para esquecer o Matty, tinha acabado onde começara :
Amacımız neydi?
Qual era o objetivo?
Amacımız hâlâ onu yakalayıp oradan çıkartmak ama tüm seçenekler için hazır olmalıyız.
O objectivo ainda é a captura e a extracção, mas devemos preparar-nos para todas as opções.
Benim bir amacım yok. Tarafım da yok.
Não há nenhuma agenda ou pontos de vista.
- Bunun zaman alacağını biliyorsun, bizim amacımız Murphy gelene kadar yeterli kanın aktığını göstermek. - Ne kadar sürer?
- Quanto tempo vai levar?
Asker olarak amacımız bu. - Ne yapıyorsun peki?
Bem, os marines salvaram-nos o coiro imensas vezes.
Eğer amacımız çaktırmadan hareketse oraya çok kişi gönderemeyiz.
Fazer-se alarido não é o objectivo, não devemos levar assim tanta gente.
Benim amacım da oydu.
Era o meu propósito.
Bizim amacımız ilerlemek, değil mi?
O segredo é continuar em frente, não é?
Bizim ulvi amacımız için bağış yapmayı düşündüğünüzü duydum.
Ouvi dizer que está interessado em efectuar um donativo para uma boa causa.
Tek amacımın bu olduğunu kim söylemiş?
Quem disse que só procuro isso?
Bir amacımız vardı. Zorlu tırman ve iyi rotalar belirle.
Escalar bem, fazer boas rotas.
Amacın ne? Amacım yok.
- Qual é o truque?
- Amacımız da buydu.
Era essa a ideia.
Buraya gelirken tek amacım seni alıp sonra buradan defolup gitmekti.
O meu único objectivo, quando voltei aqui, era vir buscar-te e sair deste lugar.
Amacımız suça engel olmak, bu yüzden denetlemeyi gerektiren bir çok dosya var.
O nosso objectivo é a prevenção. Envolve a gerência de casos.
Tek amacım onu tutuklamaktı.
Eu tencionava prendê-lo.
Amacımız bilgisayarınızı yeniden başlatıp şu uçakları yere indirmek.
Tem de reiniciar o seu computador e aterrar os aviões.
... bu sorumluluğu kendi rızamla, başka bir kastım veya kaçınma amacım olmadan yapacağıma ; yapacağım iş için gerekli görevleri sadakatle yerine getireceğime yemin ederim.
Assumo esta obrigação livremente, sem reflexão posterior ou intenção subversiva, e que vou cumprir fielmente os deveres do meu cargo.
Amacımız uğruna ne kadar ileri gidebilirsin?
Estás disposto a ir até onde pela causa?
Amacımız hükümeti devirmekti.
O nosso objectivo era derrubar o Governo.
Amacım özeline girmek değildi.
Nunca pensei em invadir o teu espaço.
Bir yolda bir noktada bu duvarları kutsal hale getiren amacımızı gözden kaçırdık.
Em alguns momentos, perdemo-nos do propósito, do que traz paz, a esta casa.
Bak, amacım onu savunmak değil ama bil diye diyorum, olayları A başlatmış.
Olha, eu não o estou a tentar defender, mas só para tu saberes, foi o "A" que começou isto tudo.
Bak, Brian. Bu makineye geçmişi değiştirmekten daha iyi bir amaç için ihtiyacım var.
Ouve, Brian, preciso desta máquina para alterar o passado para melhor.
Ve bu amacımıza ters değil mi?
- E isso não dá cabo do objetivo?
Öyle bir amacım yok.
Não era essa a intenção.
Bu konunun amacıyla başa çıkabilir misin yoksa çıkamaz mısın?
Pode tratar disto ou não?
Bugün önümüzde duran büyüyü dünyaya geri getirme amacıyla çok ve uzun süre çalıştık. Bir kaç saniye uzağımızda.
O objectivo... de restituir a magia ao mundo está a momentos de acontecer.
Sana yüz tane fikir getirirdim ve amacını sorgulamazdım.
Dar-te-ia apenas cem ideias sem nunca questionar os motivos.
Gladys'in de bir amacı var mıydı?
A Gladys tinha um propósito?
- Amacımızın halk önündeki gösterisi.
Uma mostra pública da nossa vontade?
Abe, hâlâ hayatın amacının ne olduğunu anlamadığımı söyleyebilirim.
Abe, acho que é seguro dizer que ainda tenho que descobrir qual é o objectivo da vida.
Ama bazılarımız için o duygusal karışıklıklar hayatın amacıdır.
Para alguns de nós, estas complexas interacções emocionais são o próprio sentido da vida.
Buraya tek bir amaç için... hava bükücüleri bulmaya geldim ve onlar olmadan buradan ayrılmayacağım.
Vim aqui para encontrar dominadores de ar,
en iyi yaptığım iş bana bir amaç veren tek şey ayrıca beni öldürüyor da.
A única coisa que me dá um propósito também me está a matar.
Peki bunu güvenlik amacıyla mı yatağının altındaki bir spor çantasının içinde tutuyorsun?
Então estás a mantê-lo a salvo para ele num saco debaixo da tua cama?
Masasının altına mı sakladın? Ya da başka bir amaç için mi oradaydın?
Escondeste-te debaixo da mesa ou já estavas lá debaixo para outros fins?
Buraya gelip ağzından tahıl gevrekli kahvaltı püskürüyorken amacını bul olayına mı geleceksin?
Vais mesmo vir aqui, a vomitar essas mentiras sobre encontrar o teu centro?
Planlı bir şekilde gerçekleştirilmiş insan düşmanlarımız tarafından değil de bir makine tarafından hiçbir ölüm korkusu ve ahlaki sıkıntı olmadan, imtikamcı bir amaç doğrultusunda onu kapatmak gibi akıllı bir kararı veren yaratıcısını öldürerek mesaj verme amaçlı yapılmıştır.
Planeado e executado, não por inimigos dos humanos, mas por uma máquina sem medo da morte, ou sem capacidade de julgamento. E com um desejo de vingança de transmitir a mensagem de assassinar os criadores que tiveram a sábia decisão de o desligar.
Artık seni mini golfte ezmek hayatımın yeni amacı.
Não, a minha nova missão não é arrasar-te no minigolfe.