Aydınlık Çeviri Portekizce
1,010 parallel translation
Sonra ufak bir alev şu kadarcık, nokta gibi bir ışık belirir ve birden her şey sıcacık, aydınlık ve huzur dolu olurdu.
E então... uma pequena chama tornava-se... apenas num ponto minúsculo tão forte... e súbitamente... tudo se fica confortável... luminoso e pleno de paz.
Temiz ve aydınlık havasını...
O ar é muito limpo e cheiroso.
Ne kadar da aydınlık!
Quanta luz!
Biraz aydınlık olsa nasıl olur?
Que tal um pouco de luz aqui?
"Ey Barış, Ey Aydınlık, Dönüş," bu gün tüm ülkede barış duası ediliyor.
"Oh, Paz, Oh, Luz, retornem..." A oração para a paz que foi feita por todo o país hoje.
Gözlerini açma. Çok aydınlık.
Não abras os olhos, tem muita luz.
Ve her şey yeni, değişmiş ve aydınlık olacak.
E tudo será novo, mudado, límpido.
Bay Aman ve Vogler'in odası da aydınlık.
Há uma luz no quarto do Sr. Aman e do Sr. Vogler.
Burada bir değişiklik olsun diye biraz aydınlık olsun istiyorum.
Quero um pouco de luz aqui, para variar.
Ucunda bakır kaplamalı kapı olan kısa bir koridor küçük ama aydınlık ve temiz bir yatak odasına açılıyor.
Um curto corredor que leva a uma porta de cobre niquelado, por trás da qual há um pequeno mas bem iluminado quarto limpo.
Lütfen onları kovma. Dışarısı aydınlık ve yakalanabilirler.
É dia, eles serão pegos.
Büyük Karnak, bütün aydınlık ve karanlıkların tanrısı...
Grande Karnak, deus da luz e das trevas!
Gelecek aydınlık
E o futuro claro
Sebastian'ı lokantanın dışına sıcak aydınlık sokağa kadar izledin mi?
Seguiu o Sebastian do restaurante para a rua abrasadora?
Aydınlık ve şanlı krallığına girmesine izin ver.
Concede-lhe a entrada na terra da luz e glória.
Kardeşim, bizden korkuyorsan ormanın içindeki aydınlık alana gidebiliriz diyor.
Meu irmão diz que podemos ir a uma clareira ensolarada.
Aydınlık güneş kışın sefilliğini dağıttı.
O sol dissipou toda a miséria do inverno.
Az sonra gündüz gibi aydınlık olacak.
Em breve estará tão clara como se fosse dia.
Büyük bir odaya giriyorum. Çok aydınlık ve huzur verici.
Entro num quarto grande muito silencioso e luminoso.
Bazıların yüzünden sanki aydınlık saçılıyor.
Algumas caras irradiam luz brilhante.
Dünya vahşi ve aydınlık
O mundo é belo como nunca
Gökyüzü aydınlık hala
O dia não quer findar
Aydınlık yerlere ne bakıyorsunuz! Karanlık yerlere bakın!
Procurem onde está escuro, idiotas!
Bütün bunlar bize efendimiz, cennetin ve yeryüzünün efendisi, aydınlık yüzüyle bizi gün doğumunda selamlayan, Watanka tarafından vaad edildi.
Tudo isto foi prometido pelo nosso mestre Watanka, senhor do céu e da terra, cuja face reluzente nos saúda ao nascer do sol.
Yok gerçekten İtalyan Katolik vicdanıyla ilgili tartışmaya açık bir bölüm olsun istiyorsanız, o zaman daha yüksek bir kültür düzeyine... ve dirençli ve aydınlık bir mantığa gerek var.
Nesse caso é antes necessário um nível cultural mais elevado e a seguir uma lógica e uma lucidez inexoráveis.
Hâlâ çok aydınlık!
Ainda há muita luz.
Karanlık ve aydınlık, Olağan ve acayip,
Nocturno e diurno sólito e insólito.
Bu kulunun ruhu için ettiğimiz duaları cevapsız bırakma. Onu kutsal azizlerinin de bulunduğu aydınlık ve huzur dünyasına kabul eyle. Amin.
Senhor, cujas bênçãos são inúmeras, atende ao nosso pedido, em nome da Tua serva que agora parte, e concede-lhe a entrada na Terra da Luz e da Alegria, na companhia dos Teus santos.
Işık alıyor, aydınlık.
Há luz, é claro. .
- Ama içerisi aydınlık.
Mas tem luz lá dentro.
Aydınlık bir yerse sinemadakinden daha iyi davranırsın ve benim için de biraz huzurlu olur. Hayır.
- Querias ir ao cinema?
Gün gibi aydınlık oldu.
Está claro como a manhã.
Saat sekiz ama hava hala aydınlık.
- São 20h00 e ainda está de dia.
lşık, daha fazla aydınlık.
Cada vez mais claro.
Çok daha aydınlık görünüyor.
Ficou com muito mais luz.
Kırmızı perdeli güzel aydınlık bir odam var.
Não há caça por aqui. Isso depende do que você caça.
Ben senin hüznünü toplayacağım. Ve daha aydınlık bir gelecek için rehberin.
Eu serei a cura para a tua aflição e o teu guia para um luminoso amanhã.
Aydınlık bir günde...
Num dia claro...
Çok aydınlık, pırıl pırıl bir kafası vardı, Rose.
Tinha uma mente bela e aberta, Rose. Muito moderna no modo de pensar.
Biraz aydınlık.
Está um pouco claro demais.
Canım uyumak istemiyor. Dışarısı hala aydınlık.
Näo me apetece dormir, ainda está claro.
Hava aydınlık, yoldaş başçavuş.
Ainda há luz, camarada primeiro-sargento.
Ona güzel bir yer verdiler, bilirsin. Gerçekten aydınlık!
Tem uma boa sepultura, o pobre.
Çok aydınlık.
Tem muita luz.
Başa gelen diktatörler aydınlık insanların yerini almaktadır.
As sombras dos ditadores substituem os faróis dos homens livres.
Çünkü hapishane dediğimiz işkence ortamları insanı harcayan bu mekanizma, bizi yani Fransa'yı hep inanıp varsaydığımız gibi aydınlık bir ülke olmaktan çıkarıp geri kalmış bir ülke durumuna düşürüyor!
Mas não é nada do que possamos orgulhar-nos. Os franceses não podemos estar orgulhosos deste instrumento de tortura, dessa guilhotina que nos assemelha mais a um país subdesenvolvido que à luz do mundo que pretendemos ser.
Ne romantik bir aydınlık!
Que sítio tão romântico.
Odan aydınlık mı?
O teu quarto é claro?
Görünüyor Dünya Gözlerimiz önünde serilmiş bir düşler ülkesi misali Yoktur bünyesinde Ne eğlence, ne aşk, ne aydınlık
O mundo que parece estender-se diante de nós... como um paraíso sonhado, não tem na realidade, nem alegria nem amor... nem esplendor, nem certeza, nem paz... nem alívio para o sofrimento.
İçerisi gün gibi aydınlık.
Que boa luz!
Burası çok aydınlık.
Há demasiada luz aqui.