Birlik Çeviri Portekizce
2,986 parallel translation
İki birlik.
Duas esquadras.
Bizim düşmanımızla birlik olmak için bir radyo yaptıklarını dostların itiraf etti çoktan.
Os seus amigos já admitiram terem construído um rádio para conspirarem com o nosso inimigo.
88. Birlik.
Da 88ª Esquadra.
88. Birlik!
Da 88ª Esquadra.
88. Birlik'in en iyisiymişsin.
O melhor da 88ª esquadra.
Polis! 88. Birlik!
Polícia da 88ª esquadra.
Bu eski ve güzel oyun aracılığı ile Batı ile Doğu arasındaki bu birlik gösterisine tanık olmak.
Para testemunhar esta demonstração de unidade entre o Oriente e o Ocidente, através deste antigo e lindo jogo.
Durumun tatsızlığı sürmektedir, fakat eğer savaş gelirse, aydınlığın güçleri birleşip birlik oluşturacaklar.
A situação continua sinistra, mas se a guerra vier, os poderes da luz estarão unidos como um só.
Her şeyde birlik hissedersiniz.
Meu Deus. Sabe, sentimos a unidade no todo.
- Tarikat zihniyeti bir birlik türüdür.
A mentalidade das seitas é a unidade.
Kuzeye gittiğinizden daha küçük bir birlik.
Trazes um rebanho mais pequeno do que o que levaste para norte.
- Arızalı birlik.
- Unidade com defeito.
- Önceliklerimiz değişti. - Bu meselede herkesin birlik olması çok önemli.
... mas é importante para todos eles estarem juntos neste...
Sizce de Cumhuriyetimizde ayrılıklar yerine, birlik kurmanın zamanı gelmedi mi?
Não acha que chegou a hora para a união da nossa república não mais divisões?
Sinsi olanla birlik olup batıya,.. ... hiçliğin ortasına yelken açtıran da ben değildim.
Não fui eu quem juntou forças com o manhoso para nos levar a navegar para Oeste, para o nada para nenhum lado.
Onun bu düşüncesiz tavrı birlik içindeki tedarikçimi korkuttu.
E agora, o comportamento imprudente dele espantou os meus fornecedores no Grupo.
Şimdi birlik olmazsak asla...
Se não nos mantivermos unidos, não temos...
Onun yerine birlik olup enkazda sıkışmış sivilleri kurtardılar.
Em vez disso, uniram-se para resgatar os civis dos destroços.
Bir sınır eyaleti olan, köleliğin yaygın olduğu ve Birlik'ten ayrılmayan Maryland'de doğup büyüyen John Wilkes Booth, aynı zamanda da güneyli bir yobazdı.
Nascido e criado em Maryland, um estado fronteiriço, um estado esclavagista que não se associou à União, John Wilkes Booth é também um sulista muito zeloso, cujo ódio a Abraham Lincoln não é nada menos que fanatismo.
3 Nisan 1865'te, ilerlemekte olan birlik orduları gelmeden önce müttefik güçleri, kendi başkentleri Richmond, Virgina'yı ateşe verip şehri tahliye ettiler.
A 3 de Abril de 1865, as tropas Confederadas atearam fogo à sua própria capital em Richmond, Virginia, antes de evacuarem e antes da chegada das tropas da União.
Ama ertesi gün, Booth günlüğünü yazmaktayken, birlik süvarilerinin Garrett çiftliğine doğru geldiğine dair söylentiler çıkar.
Mas no dia seguinte, Booth está a escrever no diário quando chega a notícia que a cavalaria da União está a chegar à quinta de Garrett.
Sen ve ben öldürülebiliriz ya da tutuklanabiliriz ancak birlik devam eder, sonsuza dek.
Você e eu podemos ser mortos, presos... Mas a organização continua... Para sempre.
Şimdi birlik olmalıyız.
Temos de manter-nos unidos.
Tabii ya, birlik olup istediğini vermeyeceğimizde diretirsek belki bu yaşananlara son verebiliriz.
Sim, se nos mantivermos unidas, todas juntas, deixando de lhe dar o que quer talvez isso pare. Unidas somos fortes. Juntas somos fortes.
Biz Birleşik Devletler Deniz Piyadeleri, 215 yıldır cesaretin, birlik ruhunun,... ve askeri kahramanlığın standartlarını belirledik. İyi Seyirler.
"Somos Fuzileiros dos Estados Unidos e há dois séculos e um quarto definimos os padrões da coragem, do espírito e da mestria militar."
Luke öldüğüne göre artık küçük şeyleri bir kenara bırakıp birlik olmalıyız.
Com a morte do Luke, precisamos deixar as coisas pequenas e unir-nos.
Merhaba. Kardeşlerimiz birlik ve beraberlik içersinde.
Quando irmãos e irmãs vivem em união.
Koresh, Jones, Manson, bunların hepsi zihin kontrolüyle aile ve birlik olmak mesajını yayıyordu.
O Koresh, o Jones e o Manson todos usaram o controlo da mente para reforçar a sua mensagem de família e unidade sobre o indivíduo.
siyasi yollarla birlik oluşturmayı birkez daha deneyeceğim
Tentarei pela última vez forjar esta união por meios políticos.
Böylesi bir birlik sunmak kayda deger ölçüde para ve çaba gerektirir.
Seria preciso bastante dinheiro e esforço para reunir tal exército.
Ön kapımızı çalarak, arkadan sızarak değil bildiğimiz bazı Birlik üyeleri gibi.
A bater na porta da frente, não a esgueirar-se por trás... como alguns membros da Liga que conhecemos.
Yoksa Birlik'in gerçek gündemlerini sizden saklamalarının başka bir örneği mi? Halktan mı?
Ou é mais um exemplo da Liga a esconder... a verdadeira intenção deles de vocês, o povo.
Tek endişemiz Birlik'in görür görmez bize saldırmasıydı.
Achávamos que a Liga nos atacaria quando nos visse.
Tek bildiğimiz, Birlik öğrenecek.
Pelo que sei, a Liga descobri-lo pode ser o gatilho.
Işık Birlik'i Rimbor'a gönderince Dünya ve kahramanları bu yüzden tüm galaksinin dikkatini çekmiş durumda.
Tudo graças à Luz ter mandado a Liga a Rimbor, e ter colocado a Terra e os seus heróis no reflector galáctico.
Birlik esirlerini aldığına itiraz etti. Her neyse, sizin o lüks geminizle beni Oa'ya bırakmanıza yok demem. Besbelli.
A Guilda opôs-se a entregar-te o fugitivo.
İkinize de evrenin en hızlı silahı bir çeşit günü birlik kaplıca merkezine çeviresiniz diye mi verildi. Burası günü birlik kaplıca merkezi değil.
Deixaram-vos transformar a mais rápida arma do Universo, numa espécie de SPA?
- Birlik'in savunduğu her şey için sen bir utançsın.
Você é uma vergonha de tudo o que o colectivo representa.
Davamıza daha çok vakit ayıracağım. Daha fazla para, Birlik'in neye ihtiyacı varsa artık.
Vou dedicar mais tempo à causa, mais dinheiro, quaisquer que sejam as vossas necessidades.
Silahlarla donanmış bir birlik var.
A equipa inteira, com armas.
Onun bu düşüncesiz tavrı birlik içindeki tedarikçimi korkuttu.
Agora o comportamento precipitado assustou os meus fornecedores na Corporação.
Yatakhaneye bir birlik gönder.
Enviem uma unidade para Wards.
Evet ama o birlik birkaç yıl önce kapatıldı.
Sim, bem esse quartel foi encerrado há alguns anos.
Birlik Tepesi Mahallesinden canlı yayındayız. Bugünün erken saatlerinde bir kadın burada vahşice öldürüldü.
Estamos em directo de um restaurante no concelho de Union Hill, onde uma mulher foi hoje brutalmente assassinada.
Oliver ; Ted Gaynor, Afganistan'a ilk gittiğimde birlik komutanımdı.
Oliver, o Ted Gaynor foi o meu comandante na minha primeira missão no Afeganistão.
Doğrusu denizaltının yeni bir birlik getirdiğini hatırlamıyorum.
Não me lembro do submarino ter trazido novos soldados.
- Özel birlik.
- Operações Especiais.
Not ortalamasında onda birlik bir farkın bile tıp fakültesine girmemi nasıl etkileyeceğini biliyor musunuz?
Sabem o impacto que poucas décimas têm nas suas hipóteses de fazer Medicina?
Birlik-ler!
FVH!
O yüzden ilk Gönüllü Birlik müfrezesini yaratan ve diğer pek çok topluma bunun için ilham veren Roarton insanlarına teşekkürlerimi sunmam gerekiyor.
Se puder expressar a minha gratidão à população de Roarton, por criar o primeiro pelotão Força Voluntária de Humanos e inspirar outras comunidades rurais a fazerem o mesmo.
Şu birlik gofretlerini hep tatmak istemişimdir.
E sempre quis experimentar uma daquelas hóstias da comunhão.