Eter Çeviri Portekizce
267 parallel translation
Kapat kan çanağına dönmüş kocaman gözlerini "ETER"
Fecha os teus grandes olhos...
Yoksa rujuna eter mi katıyorsun?
Puseste um analgésico no batom?
Kloroform ya da eter kullanabiliriz.
Podemos usar clorofórmio ou éter.
Öbür eter şişesi nerede?
Devia haver outro frasco de éter. Onde está?
Anestezi için eter.
Não há morfina para as dores.
Yanında hiç eter yoktu bu yüzden rom döktü.
Não havia anestesia e ele encheu-me de água-ardente.
- İstersen eter vereyim.
- Se calhar, devia dar-lhe éter.
- Eter yok.
- Nada de éter.
Devriyeler evvelki gece eter kokusu aldıklarını bildirmişler, ancak bölge savcısı kanıt görmeden arama emri çıkarmayacakmış.
Um polícia de giro sentiu cheiro a éter, anteontem à noite, mas o Ministério Público não emite um mandado até ter provas.
Eter ve aseton aldım. Kötü bir şey yapmadım ben.
Comprar éter e acetona não é assim tão grave.
Bu yer eter ve asetilen ile dolu, anladın?
O lugar está cheio de éter e acetileno. Percebes?
Gökyüzünün eter kokuyor olması yerel bir rahatsızlık olabilir.
- Escutem! Talvez seja apenas uma aparição extraplana do éter.
Taşaklarım eter kokuyor.
Eter coisa nenhuma.
Bu şişede etil klorür var, çok güçlü bir tür eter.
Esta garrafinha contém cloreto de étilo, um anestésico instantâneo muito forte.
Masamın üçüncü çekmecesinde... cerrahi aletler ve eter var.
Na terceira gaveta da minha secretária estão... ferramentas cirúrgicas e algum éter.
Sen eter diyorsun, ben yeter diyorum. Eter, yeter.
tu dizes éter e eu digo um qualquer Éter, qualquer
- Eter...
- O éter...
Eter bu!
É éter!
Eter.
Éter.
Her an patlayabilen yanıcı eter.
Extremamente inflamável.
Birşey bilmeyen biri için fazla eter ve eroin vardı.
Demasiada heroína e éter para alguém saber alguma coisa.
O kamyonda havaya uçan eter fıçıları vardı ya?
Sabes, os barris de éter que explodiram com a carrinha dos gelados? ...
Hayır, eter.
Não, éter.
Bacağını keserken Porter'a eter verdiler.
Foi tudo o que deram ao Porter quando lhe cortaram a perna.
Bay Richter, 40 yıldır eteri anestezide kullanmıyoruz.
Mr. Richter, não usamos o éter como anestésico há mais de 40 anos.
Daha fazla eter lazım.
Preciso de mais éter.
- Efendim, eter bitti.
- Acabou. Vou comprar mais.
Muhtemelen eter yüzünden gördüğünüz bir halüsinasyon, efendim.
Talvez uma das suas alucinações induzidas pelo éter.
Kloroform ya da bir eter türevi olabilir.
Pode ser clorofórmio ou um derivado de éter.
Kloroform ya da eter birini bayıltmak için kullanılabilir mi?
Qualquer deles pode ser usado para deixar alguém inconsciente?
Başkan, sanık ülkeye girdiğinde kloroform veya eteri bulunmuyordu. ve onun bunları satın alması için hiçbir kanun çıkarılmadı ya da kimyasal madde.
O acusado não tinha clorofórmio nem éter na sua posse quando entrou no país, e não foi emitida qualquer autorização para a compra desses químicos.
- Hayır eter değil.
- Não, não é o clorofórmio.
Eter işe yaramazsa ki işe yaramayacağını söylemiyorum ama işe yaramazsa vereceğim ilacı atar damarına vuracaksın.
Mas se o clorofórmio não funcionar, e não o estou a dizer que não, Max. Mas se não, uma injecção de haldol na jugular acaba com ele definitivamente. Na jugular.
Ayrıca, çeyrek şişe tekila, çeyrek şişe rom, bir kasa bira yarım litre işlenmemiş eter ve iki düzine amilimiz vardı.
Uma garrafa de tequila, outra de rum e uma grade de cerveja, meio litro de éter puro e duas dúzias de afrodisíacos.
Dünyada eter aleminde batmış bir adamdan daha çaresiz sorumsuz ve ahlâksız hiçbir şey yoktur ve bu çürümüş zımbırtıyı çok yakında deneyeceğimizi biliyordum.
Não se encontra no mundo impotência, irresponsabilidade e depravação iguais às de um homem com uma grandessíssima moca de éter. E eu sabia que não tardava nada íamo-nos lá enfiar.
İlkçağlara döndük.
Não há éter para as anestesias!
Biraz merhem ve bandaj getir.
Irmão, um pouco de éter e ligaduras.
ETER
ÉTER
Rüyada bir tüy kadar hafif birilerini ziyarete gelmiş havada süzülen bir ruhtum.
Sonhei que era leve como o éter, um espírito que pairava, visitando coisas por vir.
Üstüm başım lekelendi esirden.
Estou um pouco coberto de éter.
Uyku pudrası.
Pó de Éter.
Gökyüzü hangi coşkuyla yelken açar en yorgunun bile hiç yorulmayacağı bir dünyaya,
"Em que éter arrebatado navega o mundo no qual os mais fatigados nunca se cansam?"
Hemşire acele edin.
- Preciso de mais éter. Enfermeira, depressa.
Bu gece hatta kimse var mı?
Há alguém no "éter" esta noite?
Bu gördüğümüz onun ruhu. Gökyüzüne doğru gidiyor.
É a sua alma, a escapar-se em direcção ao Éter.
Tam ikinci çay fincanımızı içerken gökyüzünden bize geldi.
Ela baixou do Éter quando tomávamos a segunda chávena de chá.
Eter mi?
O clorofórmio?
- Eter devrildi.
- Estás a entornar, cara de cu!
Şimdi konuşmaları havadan topluyorlar.
Agora eles apanham as chamadas no éter.
Beni gerçekten endişelendiren tek şey eterdi.
A única coisa que realmente me preocupava era o éter.
- Hayır.
- E que tal éter?