Hale Çeviri Portekizce
13,053 parallel translation
Gözlerini kapatıyorsun ve biri başparmağını göğüs kafesinin altına, karındaki sinirlerin birleştiği yere bastırıyor ve üst gövden yarı felçli hale geliyor.
Fechas os olhos e alguém coloca o dedo abaixo do esterno, no plexo solar, e semi-paralisa o tronco todo.
Etkisiz hale getirin.
Acabem com ele.
Benim başımda hale yok, Sayın Bakan.
Não tenho um halo sobre mim, Sr. Secretário.
İnsanlar dünyayı yan yana durulmayacak bir hale getirdi.
O Homem criou um mundo onde unirmo-nos é impossível.
Bir dönem uluslararası alanda rekabet edebilecek hale bile geldiniz.
Durante uns tempos, tinha-se uma verdadeira competição internacional.
Bugün zaman ayırıp buraya gelmeniz ve bağış toplanmasına önayak olmanız birçok çocuğun hayatını çok da kolay hale getirecek.
O que vocês estão a fazer aqui, ao dar o vosso tempo e a recolher dinheiro para os patrocínios, melhorará imensas vidas infantis.
Kızınızın iyiliği için durumu daha da kötü bir hale getirmeyin.
Pelo bem da sua filha, não dificulte mais as coisas.
Hayır, tek söylediğim veya veya tereddütle önereceğim şey, diğer herkes bizim durumumuzu anlamaya daha açık hale gelene kadar ertelesek mi?
Tudo que estou a dizer, ou a sugerir hesitantemente, é que adiemos um entendimento aberto até que a opinião do mundo esteja mais de acordo com as nossas inclinações.
Eğer Frederica Londra'da böylesine bir ilerleme kaydediyorsa, bu işleri biraz karışık hale getiriyor.
Se Frederica está a fazer um bom progresso em Londres, isso complica as coisas.
İbretlik hale getir.
Faça dela um exemplo.
Biraz heyecanlı hale gelebiliyor. Bilmiyorum. Belki de tam açıklayamıyorum.
Ele fica, um... fica emocionante, uma espécie de... não sei talvez não me estja a explicar..
- İşi daha kötü hale getirmeyin, Bay Hill.
- Não piore as coisas, Mr. Hill.
Bileğin ne hale gelmiş..
Olhe o que o segurança fez ao seu pulso.
İki güne tanınmaz hale gelir.
Daqui a dois dias, estará irreconhecível.
- Hindiba ye. Zamanla mide böyle şeylere dayanıklı hale geliyor.
Com o tempo, o estômago habitua-se a essas coisas.
Artık iğrenç bir hale gelmiştir.
Nesta altura, já deve ser horrendo de se ver.
İşleri senin için daha kolay hale getirebilirim.
Eu posso tornar as coisas mais fáceis para ti.
Kanatlarının bu hale geldiğini bilmiyordum.
Não sabia que as asas estavam...
Ülkenizi devrilebilir hale getirebilir.
Tornar o seu país... ingovernável.
Aslında, çok daha görkemli bir hale getirdim.
Na verdade, tornei-o ainda mais espectacular.
Bana öyle geliyorki, bu adam senin ayaklarını yerden kesmiş. Babana bile, karşı çıkabilecek hale getirmiş.
Parece-me que ele te enganou, virou-te contra o teu próprio pai.
Bunu hepimiz için daha kötü hale getirirsin.
Só vais piorar isso para todos nós.
Kronik hale geldi.
Clinicamente, é isso. O quê?
Angajman kuralları bunu engellemeyi imkânsız hale getirdi.
Regras de intervenção tornou-se impossível.
3 kişiyi etkisiz hale getirmeni istiyorum. Bu da ilki.
Preciso de ti, para matar três pessoas e este é o primeiro.
Lütfen olayı olduğundan daha garip hale getirme.
Por favor, não deixem as coisas mais estranhas do que já estão.
Elinizi nasıl bu hale getirdiniz?
Como fez isto à sua mão?
Ama aynı zamanda muhitteki şiddeti de azaltabilir, ki bu da bu dükkanı daha çok tercih edilir hale getirecektir.
Mas pode reduzir a violência no bairro, algo mais agradável para os clientes.
Kendini bu hale sen getirdin, Rachel.
Causaste isto a ti própria, Rachel.
Hedefi etkisiz hale getirin, tamam.
Neutralize o alvo, escuto.
Hedefi etkisiz hale getirip onayla, tamam.
Neutralize e confirme. Escuto.
"Ağlayarak kendini daha gerçek hale getiremezsin" dedi, Tweedledee.
"Não te vais tornar mais real por chorar", disse o Tweedledee.
Anlaşma imzalamak için elimizde tek şansımız kalmış. Ama kumandalarımız çok sıçık ki bu da demo versiyonunu oynanamaz hale getiriyor.
Só temos uma oportunidade na Activision, mas o nosso comando é tão merdoso, que a demo quase não se consegue jogar.
Bunu kendi evinde bile düşünür hale gelmen ilerde bizi rezil edecek?
Esta situação ridícula tornou-se insuportável, não?
# Hissettiğim Reddedemeyeceğim bir hale geldi
É como me sinto, não posso negar
Ayrıca arabayı yıkadım, çamaşırları astım ve kromdan cep amcığını parlatıp hazır hale getirdim.
Além disso o teu carro está lavado, a tua roupa está lavada, e puxei o lustro à rata cromada de bolso, está pronta a usar. Não pode ser.
Planları yollamanın tek yolu kalkan geçidini etkisiz hale getirmek!
Vocês têm de destruir o escudo protector. É a única forma para eles conseguirem enviar a informação!
Lordum, Asi sancak gemisi etkisiz hale getirildi Ama yeryüzünden gönderilen iletiyi teslim aldılar.
Meu Lorde, a nave do Almirante está desactivada, mas recebeu transmissões da superfície.
Kapatmak için bu kadar sıkı hale getirmelisin.
Tens que apertar isso para estancar.
Bu yüzden onu uygun hale getirmelisin.
Então façam isso bem.
Dostun olarak, senin için endişelenen biri olarak soruyorum seni ne bu hale getirdi?
Como teu amigo, como alguém que se preocupa contigo, o que te fez ser assim?
Hiçbir şey beni bu hale getirmedi.
Nada me fez.
Senin için bile, yeterince çılgın hale gelmedi mi?
Não é bárbaro o suficiente? Louco o suficiente, até para si?
- O yüzden bu hale geldin!
- Por isso ficaste assim.
Burayı hemencecik mükemmel görünür hale getireceğim.
Vou pôr isto a brilhar num instante.
Eğer elle etkisiz hale gerekiyor.
Vais precisar de desarmá-la á mão.
Bulduktan sonra da izlemeden duramaz hale geldik.
E desde então, estávamos sempre a vê-lo.
Fakat durum epey karisik, ve siz de daha da karmasik hale getirdiniz.
É uma situação complicada e, honestamente, tornaram-na mais complicada ainda.
Daha da kötü hale getirme.
Podemos tornar isto pior.
İşler gittikçe daha ilginç hale geliyor.
Isto ficou com toda a certeza muito mais interessante.
Stabil hale geliyor.
Está a estabilizar.