Isş Çeviri Portekizce
407 parallel translation
FBI, 1939'da bilinen bilinmeyen binlerce düşman casusu Amerika'yì isş gale başlayìnca, ajanlarìnìn ve çalìşanlarìnìn sayìsìnì 2. 000'den 1 5. 000'e çìkardì.
Em 1939, com milhares de agentes inimigos conhecidos e suspeitos a invadir as Américas, o FBI começou a construir a sua força de agentes especiais e empregados de dois mil para um máximo de 15 mil durante a guerra.
Maslahatgüzar Dr. Hans Thomsen isş birlikçiler bulmaya çalìşìyordu.
O Dr. Hans Thomsen, o organizador alemão, tentou conquistar colaboradores americanos.
Dietrich mezun olmadan hemen önce Alman elçiligi görevlileri ona Almanya'ya ücretsiz bir gezi ve iyi ücretli bir isş önerdiler.
Mesmo antes da formatura, Dietrich foi abordado por representantes alemães, que lhe ofereceram uma viagem à Alemanha e um emprego bem pago.
DÍZEL MÜHENDÍSÍ... isş yeri olarak bir ofis kiraladì.
ENGENHEIRO DE COMBUSTÍVEL... alugou um escritório e abriu o seu negócio.
Bu, FBI'ìn bu kisş ilerin hareketlerini ve görüşmelerini izleme isş ini kolaylaştìrdì.
Isto facilitou o difícil trabalho do FBI de identificar todas as actividades e contactos deles.
Issız bir yerdeki zavallı bir benzinci mi?
Uma miserável estação de serviço no meio do nada?
Issız bir yer bul, orada yaban çiçekleri toplamasına izin ver.
Encontra uma clareira escondida onde ela possa apanhar flores.
Issız bir Araptı.
Era um árabe sozinho.
Issız?
Vazio?
- Issız, kimsesiz bir yer.
Não há aqui ninguém.
Issız adaya terketmek?
Abandoná-la sozinha?
Issız, keşfedilmemiş bir yer.
É um mundo desconhecido, selvagem.
Issız adaya düşenler bile asla böyle bir manzara görmemişlerdir.
Jamais um náufrago enfrentou um futuro tão desgraçado.
Issız yerlere tek başıma gittiğimi düşünemiyorum.
Bem, não consigo imaginar-me sozinho numa região selvagem.
Issız bir yerde, ukulelemin üstünde oturup kalacaktım.
Andava para aí perdida, sentada no cavaquinho.
Roma ne can sıkıcı bir yer! Issız bir adada olmak istiyorum.
- Roma é aborrecida, queria uma ilha.
Issız tarlalarda
Nos solitários campos
Issız bir adadayız.
Estamos numa ilha desabitada.
" Issız bir dünyanın tecrübesini... inkar etmemeyi seçerek, Batı'ya ulaşmak için, 100.000 tehlikeye meydan okuyan sevgili kardeşlerim.
" Oh, irmãos, que afrontando milhares de perigos... chegastes aos confins de Ocidente,... não vos negueis a conhecer... seguindo o sol do mundo desabitado.
Issız gecelerde kalbim hep seni aradı, hiç hissetmedin mi?
Não ouve nas noites de solidão como te chama meu coração?
Issız bir evde tek başıma yaşıyorum.
Vivo só numa casa isolada.
Issız tabi Tanrı yanımda olmasaydı. - Hücrede yalnız değil miydin?
Solitário...
Issızlığın tam ortasında bir kart oyununa girmek.
Chance para encontrar um jogo destes de cartas no meio do nada.
Issız tren yollarında, amaçsız yollarda.
Em estações férreas abandonadas, vagueando pelas estradas.
İçinde yaşayanı olmayan bu gezegen Dünya'dan biraz daha küçük. Issız ama kristal ve mineral açısından zengin.
Este planeta, completamente desabitado, é um pouco menor do que a Terra, desolado, mas rico em cristais e minerais.
Kaptan James Kirk, Kaptan Pike'ın öldürülmesi ile lSS Enterprise'ı komuta etmeyi başardı.
Capitão James Kirk... subiu ao comando da ISS Enterprise pelo assassinato do Capitão Pike.
İyi akşamlar, beyler. İsş ler nasıl gidiyor?
Boa tarde, cavalheiros, como está tudo a correr?
Issız.
Isolada.
Issız adanda kafanı dinleyebiliyor musun?
Sua ilha também é barulhenta
- Tanrı adına sana söz veriyorum.Issız yerlerde olacağım - Söz veriyorum sana hastaneler yetimhaneler yapacağım
Prometo-te pelo Deus que por tanto tempo esqueci, prometo-te que construirei hospitais e orfanatos.
Issız bir adada seninle yalnız kalmayı ister miyim bilmem.
Não sei se gostaria de estar sozinho contigo numa ilha deserta sem comida.
Issız bir yerin ortasındayız.
Mas onde vais tu, aqui no meio de nada?
Issız bir ada gibisin.
És como uma ilha auto-contida.
Bu çok garip. Issız bir otoyolda kamyon çarpması.
Foi muito esquisito, ser atropelada numa estrada deserta.
Issız uydular ve verimsiz asteroitlerle karşılaştık.
Encontramos luas desoladas e asteróides áridos.
* Issız yollar neşe saçar
Ruas solitárias em lugares alegres
Issızlığın sisi kaplamıştı her yanımı, ta ki ta ki, senin aşkın can verene kadar.
Antes contentava-me com a solidão... até àquele momento... em que senti a tua fulgurante presença.
Issızlık, yalıtılmak.
Solidão, isolamento.
Issız bir çiftlik evinde yamyam bir aile... Testereyle kesilen parmaklar, kemikler...
Uma família de canibais, numa casa isolada, corpos e membros mutilados com uma motoserra,
Issız bir adada değiliz.
Não estamos numa ilha! Roger!
1913'te nasıl göründüğü aklıma geldi : Issız.
Eu me lembrava do aspecto daquela terra em 1913, um deserto.
Issız bir yere götürüp ölümüne bırakabilir miyim?
Levar-te para meio do nada e deixar-te a morrer?
Issız bir sokakta yürürken onu doliyle izleriz.
A câmara segue-o enquanto ele anda sozinho na rua.
Horace yapayalnızdır. Issız bir sokakta yürürken onu doliyle izleriz.
Horace está sozinho, e a câmara acompanha-o enquanto desce a rua.
Issız adaya düşmüş gibi.
Está na terra de ninguém.
Issız bölge.
Radar desguarnecido.
Issızlığın ortasında bir yerdir.
É um deserto.
Motoru çalıştıramıyorum. Polis geliyor. Issızlığın ortasında sıkışıp kaldık.
A moto não pega, a Polícia vem aí, estamos no meio do nada.
Issız Roma...
Roma deserta.
"Issız" ha?
Nada?
Issız bir adada uydurulmuş sözler geçerli sayılmaz.
Palavras inventadas no meio da selva não contam.