Kádár Çeviri Portekizce
488,965 parallel translation
Bugüne kadar, ne zaman bir bok yığını görsem Spunky'nin anısına içine adımımı atarım.
Até ao dia de hoje, sempre que vejo um monte de cocó de cão, piso-o, só por causa do Spunky.
Sonuna kadar hemde.
Fru-fru. Até ao osso.
Sadece tuşlara basıyorum o kadar!
Só estou a carregar em botões!
Yapabildiğim kadar sizi idare ettim, ama Rob Kardashian bu işte olacak, yani elimden gelenin en iyisini yapmam gerek.
Levei-vos ao colo enquanto pude, mas o Rob Kardashian vai estar nesta coisa, por isso tenho que estar no meu melhor.
Kafatası kemiklerinizi hissedene kadar gürültülü değildir.
Não está alto até que consigas sentir os ossos da cabeça.
Sabahları erken kalkamıyorsan eve bu kadar geç gelmeyi bırakmalısın ve...
Tens que parar de vir para casa tão tarde se não te consegues levantar de manhã e...
Oh, hayır.Buraya kadar sıcakta arabayla gelmesindendir o kadar. ama Dr. Hartman, dinlemesine ne olmuş?
Isso é apenas de ter vindo para aqui num carro muito abafado, mas Dr. Hartman, e a audição dele?
Aslında ben de o kadar iyi biri olmamış olabilirim.
Sabes, talvez eu também não tenha sido muito melhor.
Yeni telefon da kim? Bu kadar lakırdı yeter.
JOE : "Telemóvel novo, quem são?"
Ah, çok özür dilerim ya, Başkan Hanım. Önünü göremeyecek kadar mühim olan şey ne acaba?
Lamento, Senhora Presidente.
Dr. Hopper'ı aradıysan muayenehanesi sokağın sonunda. Tamam, yeter bu kadar.
Se procuras o Dr. Hopper, o consultório dele é ao fundo da rua.
Keşke o kadar basit olsaydı.
Quem me dera que fosse assim tão simples.
Rumple'ın demesine göre sihri Emma'yı bulacak kadar kuvvetli.
O Rumple disse que a magia dela nos iria levar até à Emma.
Bu zamana kadar tanıdığımız herkesle bu kasabada yaşadım ben.
Vivi nesta cidade com todos quantos já conhecemos.
Bu kadar erken veda edeceğimizi düşünmemiştim. Biliyorum.
Não pensei que fossemos dizer adeus de novo tão brevemente.
Bundan ne kadar çok içtiğimi Tanrı bilir.
Só Deus sabe quantos fumei.
Söyle bakalım Chicago, ne kadar kuvvetli üfleyebiliyorsun?
Diz-me então, Chicago, quão forte sopras?
Bu kadar insan için izin belgesini nasıl alırsın?
Como consegues autorização para tanta gente?
Seni burada görmenin çok şaşırtıcı olduğunu söylemem gerek. Bu kadar alenen yani.
Devo dizer, é perturbador vê-lo aqui, às claras.
Hayatın boyunca sahip olamayacağın kadar arkadaşı ben bir savaşta kaybettim.
Perdi mais amigos na guerra do que aqueles que farás na tua vida.
Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun?
Como podes estar tão calmo agora?
Son teknoloji konusunda bu kadar iyi olduğun hâlde çocuğunun annesi hakkında yersiz yorumlar yapabiliyor olman ne hoş.
Que bom para ti, na vanguarda da tecnologia de ponta, e ainda fazes comentários inadequados sobre a mãe do teu filho.
- Yokluğumda bana karşı ne kadar kaba olduğunu düşünebilirsin.
Enquanto isso, pensa em como foste má comigo.
Ray bakımı ve kâğıt işleri için gönüllü olursam istediğim kadar kalmama izin veriyorlarmış.
E se me voluntariar à manutenção de trilhos e trabalho de escritório, deixam-me ficar o tempo que quiser.
Yani hayatımızın geri kalanına yetecek kadar kıyafet hazırlamak isteyebilirsin.
Por isso talvez queiras levar roupa para o resto das nossas vidas.
Sen onunla selfie çekene kadar gayet iyi uyuyordu!
Ela estava a dormir, até tu tirares uma selfie com ela!
Saat 2'ye kadar açıklarmış.
Estão abertos até às dos.
Açıkçası, birkaç sorunumuz olmasaydı şimdiye kadar -
Eu achava que por esta altura já teríamos algum tipo de... Cuidado.
- O kadar zor bile değildi.
Nem foi difícil.
Tahtaya bakıp ne kadar haklı olduğumuzu görmeyecek misin?
Não vais olhar para o quadro para ver o que acertámos?
Burası bu kadar sıcak olduğu için üzgünüm.
Desculpa por estar tanto calor aqui.
Wallace Shawn'un yalnız yediği filmde bu kadar ses çıkması inanılmazdı.
Não esperava que um filme sobre o Wallace Shawn a comer fosse ruidoso.
İşaretimi duyana kadar bekle.
Espera pelo meu sinal.
Posalı portakal suyu kadar kötü!
Má como sumo de laranja com polpa.
Buraya kadar.
De vez.
Onun fiyatı ne kadar?
Quanto é que isso custa?
Çünkü o, insanları kızdırdı ve hiçbir şey Amerikalıları öfke kadar motive edemez.
É porque as pessoas se zangam com ele e nada motiva os americanos como o ultraje.
Adını aldığı sandviç kadar lezzetli.
É tão bom como a sanduíche com o nome dele.
Jackie Lynn, üniversite bursu kazandın sandığımızdan beri seninle ilk kez bu kadar gurur duyuyorum.
Jackie Lynn, não tinha tanto orgulho em ti desde que o jornal se enganou e publicou que eras Finalista de Mérito Nacional.
Bu tarz sitelerin çoğunda, mesela YouTube'da, iyi veya kötü oy verenler oluyor ama onlar bu kadar kalifiye değil.
E em muitos destes sites, como o YouTube, temos pessoas a votar a favor ou contra sem terem habilitações para tal.
Bu kadar insan kalkıp " Müziğin boktan be oğlum!
Essas pessoas todas disseram : " A tua música é uma bosta, meu!
O kadar çok kişi var ki.
São tantas pessoas!
Bu fiyata bu kadar bilgi verebiliyoruz. " diyecek değiller.
A este preço, é só essa a informação que vos vamos dar. "
Ray Lewis o kadar forveti durdurdu ki sonunda "Ray, birini öldürebilirsin." dedik.
Ray Lewis derrubou tanta gente que acabámos por dizer : "Ray, podes assassinar um."
Siyahiler ne kadar açıkça mutsuz olduğumu takdir ediyorlardı bence çünkü onların ayan beyan mutsuz olma hakkı yok.
Acho que os negros apreciavam que eu não escondesse a tristeza, porque os negros não podem estar tristes em público.
Bence depresif kişiler, kendilerine üzülmek ya da bir şekilde mutsuz olup düzelemeyecek kadar tembel olmakla yaftalanıyorlar.
Acho que as pessoas com depressão têm a reputação de sentir pena de si próprias ou de terem ficado melancólicas e terem preguiça de sair desse estado.
Yan etkilerden o kadar bıkmıştım ki "Ya herro ya merro." dedim.
Então, estava tão farto dos efeitos secundários que pensei : "Tenho de fazer algo desesperado."
Ne kadar normal bir yer olduğunu anlatamam.
E não consigo explicar-vos quão normal era o consultório deste médico.
Sonraki gün aylardır hissetmediğim kadar iyi uyandım.
Acordei no dia seguinte e sentia-me melhor do que me sentia há meses.
Yok, aslında duydum ki gönüllülük endorfin salgılatıyormuş ama söylendiği kadar yok.
Não, na verdade, aderi porque soube que o voluntariado liberta endorfinas, e devo dizer...
Sonra da Kuzey Carolina'dan Jersey'ye kadar yürüdü. "
E foi a pé da Carolina do Norte até à Jérsia. "