Kılıc Çeviri Portekizce
16,120 parallel translation
Sihirli kılıcı olan mistik bir vampir avcısı sana saldırdı Klaus onu öldürdü, ama... sürpriz, sürpriz...
Uma caçadora de vampiros perfurou-te com a espada mágica dela e o Klaus matou-a, mas, que surpresa...
Keşke kılıcımı çekmeyeceğimi söyleyebilseydim... -... ama gerekirse bunu yapacağım.
Gostava de te poder dizer que não vou usar a minha espada, mas, se tiver de ser, usarei.
Kızımın oyuncak ışın kılıcıyla bile güvenmem sana.
Não te confiaria a ti nem o sabre de luz da minha filha.
Tacı takacaksan kılıcını da kuşanacaksın.
Se queres usar a coroa, tens de estar disposta a fazer sacrifícios.
Orcus'un kılıcı aşkına, ne yaptım ben?
Pela espada de Orco, que fui eu fazer?
Evet ama kılıcını kadının boğazına dayamayı hayal ediyorsun.
- Punhas-lhe a espada na garganta.
Kılıcını üçüncü raya değdirerek kendini öldürdü.
Ela suicidou-se ao tocar com a espada no carril electrificado.
Rujun dudak kalemiyle uyuşmasını sağlamak yaratıcılık değildir.
Combinar delineador de lábios com batom não é criatividade.
Sakın bana bu dolandırıcılık tezgâhına düştüğünüzü söyleme Peter.
Peter, não me digas que os dois caíram nesse esquema.
Bu, Sammy Davis'in Kim Novak ile çıkmasına karşılık.
Isto é a vingança por o Sammy Davis namorar com a Kim Novak.
Bana aç gözlü, dolandırıcı, aşağılık ve birçok şey dedi.
Eu sou ganancioso, uma fraude, um fraco e muitas outras coisas mais.
Bu özel yaratıcılık benim fikrimdi.
Essa parte criativa foi uma ideia minha.
Bu şey bulaşıcı bir hastalık... gibi yayılıyor.
A forma como isto se propaga é como uma doença infecciosa.
Askerlere bakıcılık yapmak için geride bırakıldım.
Sou forçado a ficar para trás e fazer de enfermeira.
Hala o konuşmalarla nasıl başa çıkacağımı bilemiyorum. Binlerce kez tartıştık ama hiçbiri gerçek değildi.
Ainda não lido bem com o facto de que aquelas conversas discussões, debates, milhares deles... não eram reais.
Kılıç tutabilecek kadar büyük bütün çocuklar.
Cada criança grande o suficiente para segurar uma espada.
Burada yaratıcılıktan yana sıkıntımız yoktur.
O que não nos falta é imaginação por aqui.
Altın işlemeler, Şam işleri ve pahalı sanat eserleri ile... donatılmış 600 metrekarelik bir dairede yaşayan... ama engelli bir çocuğa bakıcılık yapmaya da... vakit ve enerji bulan bir adam hakkında ne denilebilir?
- com sauna particular... - Tonto do... e uma mesa de bilhar, rodeado de tapeçaria fina, ornamentos, damascos e obras de arte caras, mas que também dedica tempo... e energia, às noites, para tomar conta de um rapaz incapaz.
Acıma, merhamet... Bağışlayıcılık...
Piedade, compaixão... perdão...
Kılıç ustalığı konusunda pek tecrübeniz yok Bay Palmer.
Não tem muita experiência como espadachim, sr. Palmer. experience in swordsmanship,
Buradan nasıl çıkılıyor?
Como saímos daqui?
Merhaba, Ulusal Dolandırıcılık Koruma Sistemi'ne hoşgeldiniz.
Bem-vindo ao sistema de protecção de fraude do National First.
Kızıl bereliler Snyder için yola çıktılar.
Os Red Berets vêm aí para levar o Snyder.
O Glock'u kılıfından çıkarıp ağzının içine dayayarak...
Puxa a arma para fora do coldre e estoura a boca dele.
Bakıcılığını yaptığım kız.
- É uma miúda de quem tomava conta.
Yeteneklerim tek başına.. .. bakıcılık yapmaya yetmiyor.
Os meus talentos não servem para ser enfermeiro.
Kılına bile zarar gelmeden hapisten çıkmışsın.
Saíste daquele inferno ileso?
Fakat bu düpedüz dolandırıcılık.
O quê? Isso é fraude.
Nasıl girip çıkıyorlar peki?
Como é que eles conseguiriam entrar e sair?
Bu sefer emirlere uyup sevgiline bakıcılık yapacağım.
- Não. Desta vez, obedeço às ordens e tomo conta da tua namorada.
Ne yazık ki, bu planım onlara bağlılık yemini ettiğim Zaman'ın Efendileri tarafından karşı çıkıldı.
Infelizmente o meu plano tem a oposição do Corpo a quem eu jurei a minha lealdade, os Mestres do Tempo.
Ve çılgın bir buluşma oldu çünkü kulübe Yumruk kılığında gelmişti.
Foi um encontro do outro mundo porque ele entrou na discoteca vestido de Punho.
Jace'e bakıcılık yapması da var.
Fazer de ama ao Jace.
O piç kurusuna bakıcılık yaparken, Grotto'yla etrafta dolaşırken.
Quando estava a tomar conta daquele traste do Grotto.
Aziz Matthew kıl fanilayı çıkar artık.
St. Matthew, chega de te martirizares.
Sıkıcılık abidesi resmen.
Que fascinantemente moroso.
- Şaşırtıcı olacak ama meşgulüm ve bugün Lucifer'lık yapmanı hiç çekemem.
Na verdade, para tua surpresa, estou ocupada. E não é mesmo um bom dia para a... tua... "Lucifernizês".
Peder'e bakıcılık yapmamı mı istiyorsun?
O quê? Queres que eu seja um babysitter para o padre?
Ben sürekli sana bakıcılık yapıyorum ya.
Sou tua babysitter o tempo todo.
Kıza günlerce bakıcılık yapamayız.
Não podemos ser amas dela durante vários dias, certo?
Ufak dolandırıcılık için hiç fena değil.
Nada mal para uma vigarice sem categoria.
Filmdeki kızın normalken, yani normal bir modelken saçları güzelce düzleştirilip gözlükleri çıkartılıp, dişleri yaptırıldığında...
É um filme em que a miúda é gira. Normal. Uma atriz normal e sensual.
Can sıkıcı olduğunu bılıyorum, dıyorum kı yemeğı bıtırıp şehre ınelım ve hedıyelık eşya ıçın yağmalayalım.
Olhem, sei que é muito decepcionante, mas, eu digo para acabarmos de jantarmos aqui e depois voltamos todos para a cidade e revistamos o local à procura de lembranças.
Şıddet belırtılerı var ve 4.000 dolarlık mücevher çalınmış, ancak tatıl köyünü taramışlar ve bır şey çıkmamış.
Há indícios de violência, e foram roubados 4,000 em jóias, no entanto as buscas na propriedade do resort não deram em nada.
Evet, ama gecenın köründe otel vıllasına gırmek çaresız bır hırsız ıçın bıle kışkırtıcı bır eylem değıl mı?
Sim, mas não achas que assaltar o hotel villa no meio da noite é um acto provocador, mesmo para um ladrão desesperado?
Cesedı otopsı ıçın Mexıco Cıty'e yollayacaktık. Burada yapabılır mısınız?
Íamos transportar o corpo para a cidade do México para fazer uma autópsia, pode fazê-la aqui?
Kurbanda saldırı sırasında gerçekleşen savunma yaraları var, buna her ıkı elın avuç ıçındekı yarıklar da dahıl, yanı saldırı sırasında bıçağın keskın yerını tutmuş.
A vítima sofreu várias feridas defensivas durante o ataque, incluindo uma ferida grave e incisiva na superfície de ambas as mãos, o que indica, que ela agarrou a lâmina da arma durante o ataque.
İş bitene kadar sana bakıcılık ederse benim payımı alacak. Ne?
O quê?
Çıkış yarasına bakılırsa da katil yanında oturuyormuş.
O ferimento de entrada faz-me pensar que o atirador estava sentado mesmo ao lado dele.
Sana eşlik etmiyorum. Sana bakıcılık yapıyorum.
Não sou tua companhia, sou tua ama-seca.
Mercia'yla nasıl başa çıkacağımıza karar vermek için toplandık.
Estamos reunidos para decidirmos como lidar com Mercia.