Kırın Çeviri Portekizce
30,914 parallel translation
Burası kalçamın iç çamaşırıma denk gelen kısmı.
Aqui é onde a minha peida se roça nas minhas cuecas.
Duman makinesine hala alışmaya çalışıyorum ama sıkıntı yok çünkü Rock Roll makinesine epey aşinayımdır.
Ainda estou a habituar-me à máquina de fumos. Mas está tudo bem, porque estou muito acostumado com a máquina de rock'n'roll.
Ayrıca ülkemizin eski başkanının kızıdır.
É também filha do nosso anterior Presidente.
Beni hayal kırıklığına uğratmayın.
Não me falhem.
Canın çok sıkılır.
Ias ficar aborrecido.
Evet, ama ağırlık sınırı var diğerleri için güvenlik önce gelir.
Sim, mas há um limite de peso. Condições de segurança para os outros.
Tahmin etmem gerekirse Bay Callahan'ın kanına düşürüldüğünü ve lensleri kırıp flaşın arıza yapmasına sebep olduğunu söylerim.
Se tivesse de adivinhar, diria que caiu no sangue de Mr. Callahan, partindo a lente e fazendo com que o flash se avariasse.
Vali, hidrolik kırılmadan gaz elde etmeyi yasakladığı sırada mineral haklarını bir petrol şirketine vermek üzereydik.
Estávamos prestes a mudar os direitos de minérios para uma empresa petrolífera quando o governador proibiu o fracking.
- Bay Potter'ın dosya dolabında bulunanlar hayal kırıklığı yaratınca güzelim motosikletini görmezden gelemedim.
Porque... Quando os arquivos de Mr. Potter se revelaram uma desilusão, não pude deixar de olhar para a bela mota.
Ne itiraf etti ne de tanık gösterdi. Yani sonuç olarak günü onun, Butch Callahan'la olan üzücü hayatının ıvır zıvırlarını araştırarak geçireceğiz.
Nem confessou, nem deu álibi, portanto, vamos passar o dia a ver os destroços da triste vida dela com o Butch Callahan.
Yani yavaş kızarttığınızda deri etten ayrılacak ve buhar ete çıtır bir tat verecek inanılmaz yumuşak olacak.
Então, quando assam lentamente, a pele separa-se da carne e cria uma camada estaladiça que cozinha a carne a vapor, tornando-a incrivelmente tenra.
Sağa sert dümen kırın, tam yol ileri!
Leme à direita, velocidade máxima!
Hayır, sen başkan'ın kızıyla yatan kişisin.
Não, tu és o gajo que dorme com a filha do presidente.
KırıImış saati de saldırının olduğu saat 21 : 22'yi gösteriyordu.
O relógio dela partido coloca o ataque às 21 : 22.
Bisikletli kızın saldırıya uğradığı yerdeyim.
Estou no local onde atacaram a rapariga da bicicleta.
Ki şu durumda Becky Langes, bisikletli kız, Prospect 3'Iüsü onu Zadie'nin saldırısını saklamak için kullanmışlar.
O que, no caso da Becky Langes, a rapariga da bicicleta, é que os 3 de Prospect usaram-na como ensaio para o ataque à Zadie.
KırıIan saat sayesinde olayın oluş saatini de biliyorlardı.
Tinham a hora do ataque, graças ao relógio partido.
Şişe kırılmamış olsaydı travmanın şiddeti Rajvir Singh'i öldürebilirdi.
Se a garrafa não tivesse estilhaçado, o trauma brusco provavelmente teria morto Rajvir Singh.
Hayır, böyle şeyleri insanların kıyafetinden anlayamazsınız
Não pode fazer julgamentos baseado nas roupas das pessoas.
Özgür kızlar erkeklerin kafalarını karıştırır.
As raparigas independentes confundem os rapazes.
Bu kızların gasp niyetiyle RS Otel'e gittiklerini ve saldırı sonrası kaçtıklarını halihazırda kanıtladım.
Já provei que estas raparigas foram ao resort RS com intenção de extorquir e fugiram após a agressão.
Yetimhanedeyken yangın söndürücüleri yastık kılıfına boşaltır sıkıca kapatırdım, CO2 saniyeler içinde kuru buza dönerdi sonra adi kızlardan her türlü intikamını almak için kullanabilirsin.
No orfanato, eu atirava o extintor para dentro de uma fronha, selava-a bem, e o CO2 transformava-se em gelo seco em segundos, e usava-a para me vingar das meninas malvadas.
Yaşlı adam kâh içeride kâh dışarıdaydı ama ona bundan bahsettiğimde yüzündeki hayal kırıklığını görebiliyordum.
O velhote não estava bem, mas vi que ficou dececionado quando lhe contei.
Dişini önüne düşüp kırmadın, değil mi? falling down that stoop, did you? Hayır, balkabağım.
Não partiste o dente ao cair da escada?
- Hayır, sadece yaralı ve kızgınım.
- Não, só estou magoado e com raiva.
Yedi yıldır hiçbir şey öğrenmeden Happy Quinn'le arkadaşlık ediyor olamazsın.
Não podes ser amigo da Happy Quinn durante sete anos sem aprenderes estas coisas.
Bu yaklaşık 12 dakika boyunca petrol akışını keser, ayrıca boruyu boşaltır ama zaman dolduğunda petrol akışı yeniden başlar.
Isso vai parar o fluxo do óleo durante 12 minutos, drenando o tubo, mas, assim que o tempo acabar, o fluxo reiniciará.
Hayır, olamazsınız çünkü tam da bu nedenle bizi oraya artık almazlar.
Não, não consegues, fomos banidas de lá exatamente por causa disso.
Madem hayal kırıklığına uğradım öyleyse çarşafın altına da bir göz atayım.
Bem, já que já estou desapontado, acho que vou dar uma vista de olhos debaixo do capot.
Sizi kapatıyorum ve restoranın sahibine de 25.000 dolarlık cezayı yapıştırıyorum.
Vou fechar o vosso bar e multar o dono do Café em 25 mil dólares.
- Aslına bakarsan takımınızın makine gibi tıkır tıkır işlediğini görünce bu kahramanlık olayını yanlış yaptığımı düşünmüyor değilim.
Bom, tenho que admitir, que ver trabalhar a tua equipa como uma máquina bem oleado tipo que me faz sentir que estou a errar nesta coisa de ser herói.
Hayır, büyük ihtimalle Nazi kısımlarını kaldırdığım için.
Não, mas isso pode ter a haver com o facto de eu ter alterado o soro para remover as partes nazi.
Zaman yolculuğu gerçek ve tüm tarih saldırıya açık halde. Bu yüzden zaman aberasyonlarını önlemek ve açtıkları hasarı onarmak amacıyla zamanda yolculuk yapmalıyız.
A viagem no Tempo é real, e toda a História é vulnerável a ataques e é por isso que temos que viajar através do Tempo, para deter a propagação das tais Aberrações Temporais, e apagar os danos à História.
General, bu ikisini kuzeydoğu sınırının çevresinde yakaladık.
General, apanhamos estes dois no perimetro nordeste.
Zaman yolculuğu gerçek ve tüm tarih saldırıya açık halde bu yüzden zaman aberasyonlarının yayılmasını önlemek ve tarihte açtıkları hasarı onarmak amacıyla zamanda yolculuk ediyoruz.
A viagem no Tempo é real e toda a História está vulnerável a ataques e é por isso que temos que viajar através do Tempo para deter a disseminação dessas chamadas Aberrações e para apagar os seus danos à História.
Zamanda yolculuk mümkün ve tüm tarih saldırıya açık halde. O yüzden bu zaman aberasyonlarının yayılmasını önlemek ve açtıkları hasarı onarmak amacıyla zamanda yolculuk etmeliyiz.
A Viagem no Tempo é real e toda a História está vulnerável a ataques, e é por isso que temos que viajar pelo Tempo para deter a expansão dessas chamadas Aberrações Temporais e para apagar os seus danos à História.
Bunca zamandır Barry'ye kızıyorum. Şimdi ise zamanın içine ben ettim.
Todo este tempo, estive zangado com o Barry, e agora fui eu aquele que mexeu com o Tempo.
Zamanda yolculuk mümkün ve tüm tarih saldırıya açık halde. O yüzden bu zaman aberasyonlarının yayılmasını önlemek ve açtıkları hasarı onarmak amacıyla zamanda yolculuk etmeliyiz.
A Viagem no Tempo é real, e toda a História está vulnerável a ataques, e é por isso que temos que viajar através do Tempo para deter a propagação destas chamadas Aberrações Temporais, e para apagar os seus danos à História.
Zaman yolculuğundan, verdiğin kayıplardan, kalp kırıklıklarından habersiz bir şekilde mutlu mesut yaşarsın.
Tu ficarias totalmente ignorante sobre viagens no Tempo, ou de perdas, ou corações destroçados. Tu serias feliz.
Ama sanırım artık bunu başarmanın tek bir yolu kaldı.
É culpa minha e estou a tentar consertar, mas acho que só há uma maneira de o fazer agora.
Karanlık bir tarafın olabilir ama o tarafınla yüzleşirsen iyi tarafının galip gelmesini kolaylaştırır.
Talvez haja escuridão dentro de ti, mas se a enfrentares, vai ser mais fácil - para o seu lado bom vencer.
10 sokaklık sınır, trafolar...
O perímetro, os transformadores.
- Bu gölge metasını parçacık hızlandırıcı mı, yoksa Doctor Alchemy mi yaratmış, biliyor muyuz?
Sabemos se este meta sombra vem da explosão do acelerador ou do Dr. Alquimia?
Işık, molekül titreme hızını yavaşlatır ve onu yakalayabiliriz.
A luz vai desacelerar a vibração molecular para o apanharmos.
Parçacık görüşü, parçacık hızlandırıcı patlamasının yeniden canlandırılması doğrudan parçacığın gözünden görülecek!
Visão da partícula, que é a recriação da explosão do acelerador de partículas passo a passo, mas a partir do ponto de vista da partícula!
Derek Sampson, bu şehri hayal kırıklığına uğrattın.
Derek Sampson, falhaste com esta cidade.
Bu şehri hayal kırıklığına uğrattın.
"Você falhou com esta cidade."
Bana kızgın olmalarını umuyordum, bu benim için sorun değil ama John, korkmuş görünüyorlardı. Hayır.
Esperava que ficassem desapontados comigo, está bem, mas, John, eles pareciam horrorizados.
Kızmadın mı yani? Ya da kırılmadın mı? Ya da güvenini kaybetmedim mi?
Você não se sente furioso, magoado, ou a sentir falta de confiança?
Kaç kemik kırılmasını istediğine bağlı.
Depende de quantos ossos partidos queres.
Şimdiki halinden daha fazla kırılmasın en azından.
Por favor, não o partas mais do que já está partido.