English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ L ] / Limbo

Limbo Çeviri Portekizce

317 parallel translation
Dünyalar arasında Limbo denen bir yerde kalırlar.
Ficarão na região intermediária, chamada'limbo'.
Ben nerde yaşıyorum biliyor musun?
Sabes onde moro? No limbo.
Çok uzaklara yelken açtıklarında, Karayel onları batıya doğru uzanan zehirli deniz boyunca dünyanın bir ucundan limbonun içine sürüklüyordu.
Se se desviassem muito da rota o vento negro arrastá-los-ia para oeste através do mar de veneno, e cairiam pela borda do mundo, no limbo.
Ve bu derin belirsizlikte gelecek dünyanın insanlarından bir haber ulaştı.
E no profundo deste limbo recebeu uma mensagem dos habitantes do mundo futuro.
Sanırım, bilinmezliğe gider.
Acho que vai para o limbo.
Bir büyük ve boş Çin bilinmezliği orada dolaşıyor, kaybolmuş, ağlıyor.
Um enorme limbo vazio chinês. E fica lá a pairar, perdida e a chorar.
Yasal olarak, o çocuk şu an hapiste.
Legalmente, o menino está no limbo.
elele tutuşuyorlar. Eskiden bizim gülümsediğimiz gibi gülümsüyorlar.
craftlord ( 7.1 % ), Radikal ( 5.7 % ), _ HC _ ( 4.3 % ) figueirem ( 4.1 % ), Gornidah ( 3.5 % ), bruness ( 2.5 % ) Durvas ( 2.3 % ), Dharkblak ( 2.2 % ), Tarantula ( 1.9 % ) nina ( 1.5 % ), Thorgal ( 1.5 % ), joazito ( 1.1 % ) khutmah ( 1.0 % ), Caladinho ( 0.8 % ), Taranto ( 0.5 % ) jacerda ( 0.3 % ), PortisheadKas ( 0.2 % ), Limbo ( 0.2 % )
Onu bir çıkmaza sürükledin.
Enviaste-o para o limbo.
İşleri düşünce seni yaşamakta olduğun balçığın içinden çekip çıkardılar.
Eles enganaram-te e tiraram-te do limbo.
Ve ben de kurt adamın soyu tükenene kadar yeryüzünde belirsizce dolaşacağım.
E agora caminho pela terra num limbo até que a maldição do lobisomem acabe.
Sen benim karımı dul ve çocuklarımı da yetim bıraktın ve dünyada belirsiz bir şekilde yürüyen YAŞAYAN BİR ÖLÜ olduğumu anladım ta ki kurtların soyu tükenip lanet kalkana kadar.
Deixou a minha mulher viúva e os meus filhos sem pai. E, pelo que percebo, tenho de andar pela terra no limbo - um dos mortos vivos - até que a linha sanguínea do lobo seja cortada e a maldição acabe.
Yani o... O bir tür boşluk çerisinde öyle mi?
Ela estava numa espécie de limbo?
Biz, limboya gidiyoruz.
Estamos a navegar no limbo.
"Eğer birisi o güçlerden önce muskayı ele geçirebilirse o zaman her yüz yılda bir, gece yarısında bir seçenek daha oluşur harfi harfine uyulması gereken bir tören sayesinde cehenneme bir delik açılacak lanetlilerin yaşadığı yere büyük bir hortuma benzeyen girdap kötülüğün güçlerini sonsuza dek yutabilir".
Se alguém em posse do amuleto ficar perante essas forças... então, a cada cem anos, à meia-noite, existe outra opção. Uma cerimónia seguida à risca abre uma porta para o limbo onde vivem os condenados. Um vórtex, que como um redemoinho, engole as forças do mal para sempre.
Tamam, muskanın orada olduğunu nereden biliyoruz ki?
Limbo, estúpido. Como sabemos onde está o amuleto?
Eh, bakiremiz muskayı alacak, kitaptan büyüyü okuyacak ve bam, cehenneme delik açacağız.
Bem, a nossa virgem usa o amuleto, lê o feitiço do livro e abre o limbo.
Cehennem nerede?
Onde está o limbo?
Çok ciddi badireler atlattık peki nerede şu Cehennem zımbırtısı?
Passámos por tanta coisa e onde está o limbo?
Jamaika'ya gidip, limbo dansçısı olman lazımmış.
Devias ir para a Jamaica e tornares-te um dançarino do limbo.
Janie'nin annesi iki sandalyenin arasına süpürge sapını koydu ve limbo yaptık.
A mãe da Janie pôs uma vassoura nas cadeiras e dançámos o limbo.
Limbo!
Limbo!
Bizim görevimiz, babam eriyip kaybolmadan ve bizi eli boş bırakmadan önce onu kaçıklar diyarından geri döndürmek.
- Sim. O nosso trabalho consiste em ajudar o meu pai a sair do limbo... antes que ele se derreta e nos deixe sem nada.
Yer ve gök arasındaki bu yer.
Este limbo entre o Céu e o Inferno.
Limbo'ya hazır mısın?
- Preparado para o limbo?
Bende seni özleyeceğim.
Escondi-nos atrás do limbo da lua antes de arranjar uma brecha no perímetro das vossas defesas.
Savunma açıklarınız tespit edene kadar ayın çekim alanında saklandık.
Escondi-nos atrás do limbo da lua antes de arranjar uma brecha no perímetro das vossas defesas.
O an, cehennemin sınırındaki eroinmanım :
Estou no limbo dos drogados.
Bu nedenle böyle arada sıkışıp kaldım.
Por isso fiquei aqui no limbo.
* Düşünmeyi bile düşünmediğin * * şeyler ve yerler gördüm * * Dikizlemediysen içki ve * * sigara içiyorsundur *
LFNokia ( 24.5 % ) sarro ( 13.9 % ) flecha ( 9.5 % ), Scuz ( 7.3 % ), MrBean ( 6.7 % ) bruness ( 2.2 % ), gonkas ( 1.7 % ), Dcoeman ( 1.7 % ) Limbo ( 1.6 % ), Bernardo ( 1.2 % ), Grabitzz ( 1.1 % )
- Şimdi ise araftayım. - Araf mı?
Agora vou passar a minha eternidade no limbo.
Burada olmak yerine, orada olmanın kötü bir şey olduğunu düşünüyorum, küçük Billy.
Limbo? Não te devia ter posto naquela posição. Tal como tu estás errado em colocar o pequeno Billy.
Doğanın, belirsizlik içinde, akışını sürdürmesine sonuna kadar izin ver.
Vamos deixar a natureza fazer o seu trabalho caso contrário acabas no limbo.
Harika bir yolculuktu.
Vamos dançar no limbo.
Limbo Central inde bir - - platformda duruyorum- - kalbim ve ruhum bavulumun içinde paketlenmiş olarak- - Gerry Friggin'Ekspresini bekleyerek- - ve biletimin hala geçerli olduğunu sanarak!
Estou parada no rampa da Estação Limbo esperando que o Expresso Gerry chegue..
Limboda çok iyi olmalısın.
Deves ser óptima no limbo.
- İki dünya arasında kalmasına sebep neyse, çözüme ulaştırmaya çalışıyor.
Está a tentar resolver as questões que o estão a manter no limbo.
Bir çeşit zaman döngüsüne yakalandınız. Belirsiz bir boyuttasınız ve şimdi de öteki tarafta 1998'e fırladınız.
Foi apanhado numa espécie de deformação do tempo, uma dimensão no limbo, e agora está do outro lado, em 1998.
"Bu çıkmaz, iki dünya arasındaki bekleme yeridir, çok korkunç olsa gerek."
"Contudo, o limbo entre os dois mundos é que é terrível."
Bir çıkmazın içindesin.
Você está no limbo.
- Bekleme yeri o kadar da kötü bir yer değildir.
O limbo não é assim tão mau.
Belki de en büyük, en pahalı görevi kötüye kullanma davasında hayatı tehlikede olan Jeffrey Wigand televizyona çıkıp gerçeği anlatıyor mu?
É a testemunha principal no mais importante caso de saúde pública e no maior e mais caro caso de ilegalidade empresarial da história dos Estados Unidos. Jeffrey Wigand, que está num limbo vai à televisão e diz a verdade? Sim.
Babam,'Araf'diyor. Cennet değil, cehennem olmak için de çok soğuk.
Papai chama de'limbo'... porque não é o paraíso, e é frio demais pra ser o inferno.
Limbo zamanı!
Hora do limbo!
Sen tüm bu insanların limbosunu çıkarırsın!
Vá lá, Hermes. Fazes a dança do limbo melhor do que eles.
Şimdi de Dünya takımından limbo yapacak olan, Hermes Conrad.
No limbo, a representar a equipa da Terra, Hermes Conrad.
Adamın adı Limbo.
O tipo chama-se Limbo.
Limbo?
Limbo.
- Tamam.
- Vamos apanhar o Limbo.
Limbo'yu yakalayalım.
- Ficas bem?
Çıkmaz mı?
"Limbo"?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]