Linear Çeviri Portekizce
198 parallel translation
Yürürüz uygun adım
Em fileira linear
Bence, çizgisel zaman yapısı insan olmanın ne demek olduğunu anahtarlarından biri.
Eu... eu acho um período linear de tempo... é a parte chave do que significa existir como um ser humano.
Onlar da lineer program tabloları hakkında istatistiksel düşünce teorileri, minimal çözümler ve yatırımlarını en düşük maliyete düşürmek hakkında konuşuyorlar tıpkı bizim gibi.
Eles publicam os seus mapas de programação linear, teorias de decisões estatísticas, soluções de mínimo e máximo e calculam as probabilidades de preço-custo das suas transações e investimentos, como nós.
Ganymede'in müthiş çizgili yüzü.
Imagens da espantosa superfície linear de Ganimedes.
Çünkü sen saha kenarında düşünme işinden anlarsın.
Quero dizer, porque você entende de pensamento não linear.
Beyzbol bütün bu çizgileri ve istatistikleriyle bir saha oyunu gibi gözükür. Fakat, gerçek şu ki, zamansız bir zaman içinde yapılır bu.
O beisebol parece um jogo linear com todas aquelas linhas e números... mas na verdade, é um tempo espacial atemporal...
Şairane bir şey. Bunda Godard'ın savunduğu her şey mevcut.
É não-linear, poético, igual a Godard.
Eger sizde Jordan Belfort'un Dogrusal ikna Sistemi Semineri'ne katilma cesareti yoksa nasil para kazanmayi bekliyorsunuz ki?
Se não tem coragem de assistir ao seminário do sistema de persuasão linear de Jordan Belfort então como pretende ganhar dinheiro?
Ve tabii, Linear çağrı cihazı ve garaj kapısı anahtarı bir arada.
E, claro, temos o pager de bolso da Linear... Dê-me o melhor que tiver.
Bu binyılın en son kullanılan silahı olan manyetik akseleratör tabanca nonlineer eğrisel bir elektromanyetik akümülatör aracılığıyla nötronların akışını bozuyordu. Eee yani?
A arma de acelerador magnético, a última arma manual... deste milénio, libertava uma torrente de neutrões... através de um acumulador electromagnético ciclóide não linear.
O halde sizler için doğrusal zaman yok.
Então, para vocês não existe tempo linear.
Doğrusal zaman?
Tempo linear?
Doğrusal var olmanın özü budur.
É essa a natureza da existência linear.
Doğrusal var olmada geride bıraktığımız bir şeyi almak için dönemeyiz, bu yüzden o kayıptır.
Numa existência linear, não podemos voltar ao passado para buscar algo, por isso perdeu-se.
Doğrusal var olmanın özü budur.
É essa a essência de uma existência linear.
Doğrusal doğanız, doğuştan yok edici.
A sua natureza linear é inerentemente destrutiva.
- Doğrusal üreme? - Evet.
- Procriação linear?
Önemli olan doğrusal olması.
O que interessa é é linear.
Doğrusal varlıklarının sonu.
O fim da existência linear deles.
Doğrusal değil.
Não é linear.
Bu yüzden, kumaşı dümdüz kesmeyi tercih ederim.
Prefiro a simplicidade linear de cortar tecido.
Kahinler, senin deyiminle solucan deliğinde yaşayan uzaylılar doğrusal zamandan bağımsızlar.
Os Profetas... os seres que vivem na fenda espacial, como lhes chama, existem para além do tempo linear.
- Doğrusal zamanı da. - Hepsini biliyorum.
E o tempo linear.
Sisko, bedensel varlıklar doğrusal varoluşlarına değer verir dedi.
O Sisko disse que os seres corpóreos valorizam a sua existência linear.
Zek lineer zamanın kısıtlamaları olmadan olayları anlamak istedi.
O Zek queria conhecer eventos fora das restrições do tempo linear.
Bu doğrusal.
Isso é linear.
O malzemeler ile yaptığımız çorbayı geminin birinci subayına getirdik, öyle değil mi? Beni kriminal bir komplonun içine soktuğunuz için teşekkür ederim. Henüz durumun farkına varabildi mi?
Então deve funcionar num princípio de ressonância não-linear, ajustando-se às variáveis dinâmicas da atmosfera.
Çizgisel gerileme analizi yapmamız gerekecek.
Teríamos de fazer uma análise de regressão linear.
Düzlemsel ve izlenimciliğin karıştığı bir komposizyon.
A mistura linear e impressionista torna a composição trapalhona.
Um, Ben ona doğrusal "A" yazısı diyorum.
Um, Eu chamo-lhe escrita "A" linear.
Bizim bulduğumuz benim bulduğum bu bölümlerin bizim sinek arkadaşın genetik gelişmesindeki doğrusal modeli biçimlendirmesi.
O que descobrimos... o que descobri, é que estes segmentos representam um modelo linear para o desenvolvimento genético da nossa amiga mosca.
Küçük, ince bir kırık.
É apenas uma pequena fractura linear.
Tahta-panelli bir yolcu gemisiyle evden ayrılmışlar.
Olha, Eles saíram de casa num "ocean linear" com painéis de madeira.
Önce hayal meyal bilinen, sonradan tamamlanan anılar gibi. Yaşanan hayali bir tecrübenin, sanki gerçekmiş gibi anlatılması.
Descritos e, em seguida, interpretado como uma história linear, gestalt impressão de uma experiência subjetiva não-linear.
Lineer cebirden ya da diferansiyelden kime ne?
Oh, quem é que q uer saber de álgebra linear ou diferencial?
Kafatasında lineer kırık.
Revestimento linear do crânio.
- Bana doğrusallıktan bahsetme şimdi.
- Não me venhas com treta linear.
Doğrusal bağlanım yani.
Regressão linear.
Tabii, anlattıklarınızı yanlış anlamadıysam Bay Grissom. Şu doğrusal bağlanımla yani. - Doğru anladınız.
Senão tiver compreendido mal o que nos explicou, Sr. Grissom a sua "regressão linear".
Çizgisel bir yörüngeyi sürdürmek mümkün.
Quando possível, mantenha uma trajectória linear.
Düz mesafe yaklaşık...
Portanto, a distância linear no mapa é cerca de...
O kadar kolay dize gelmem.
Não sou assim tão linear.
Doğrusal terimin yarısını
Simplesmente somamos a metade do término linear,
Onun yaptığı bu düz ve iki boyutlu olayı derinlik vererek üç boyutlu yaparsak, ışık hüzmesi yaratabileceğimizi düşündüm.
Eu achei que podia pegar nesse trabalho, feito em duas dimensöes... ... e transformá-Io em três dimensöes, no eixo Z... ... era possível criar esta exposição linear.
Doğrusal düşüncenin toptan reddedilmesi.
A rejeição indiscriminada do pensamento linear.
Bir şekilde zamanda geri gittik ve diğerleri hala orada ve lineer süreklilik hakkında bir şey bilseydiniz, orada her ne yaptılarsa o gezegende olan biteni doğrudan etkilediğini anlardınız
De alguma forma, voltamos no tempo e eles ficaram lá... e se entendesse de continuidade linear... perceberia que o que eles fazem lá agora, afecta ao planeta.
Orta adım Ellis.
O meu nome do meio é Ellis. Um mineral duro parte mineral mole. Não é linear.
Yanak içlerinde doğrusal doku hasarları var.
No interior das bochechas tem tecido danificado num padrão linear.
Bu, çok dogrusal bir anlatim oldu, serif.
É muito linear, Xerife.
CIA'nin deposundan o sıvıyı almak kısa ve çabuk olmalı.
Obter a ampola do armazém da CIA deverá ser linear.
Evet. İnsan algısı lineer kronoloji üzerine kuruludur.
A percepção humana segue uma cronologia linear.