Olanaksız Çeviri Portekizce
428 parallel translation
Dinle, niçin gidip evden saat 23 : 00'te kaçacak ve bir soyguncu gibi davranacak birini bulması ve kendisine bir tanık sağlaması olanaksız olsun.
Podia ter contratado alguém para sair de casa às 23h00 e fingir que era um ladrão. Forjando um álibi.
Olanaksız değil.
De forma alguma.
Olanaksız.
É impossível.
Malın kalitesini küçümsemek aptalca olur... ama şartlarınız olanaksız.
Seria uma palermice dizer mal da qualidade da mercadoria, mas as condições são impossíveis.
Bugünlerde alışveriş olanaksız.
Ir às compras é impossível!
Olanaksız.
impossível.
Kaçmak olanaksız, ama adanın karşı tarafına geçebilirsem belki...
É impossível fugir. Mas, se conseguisse chegar ao outro lado da ilha, então -
Bu olanaksız.
É impossível.
Gerçekten korkunç olur. Telafisi olanaksız.
Seria uma grande calamidade, sem remédio.
Bu şartlar altında, korkarım bu olanaksız.
Dadas as circunstâncias, receio que tal seja impossível.
- Ben olanaksız olduğunu söylemezdim.
- Não é impossível.
Olanaksız. 30 topçusu ve savaşan tayfası olan çaresiz biri olarak değil.
Não para um homem desesperado com um canhoneiro e uma tripulação valente.
Bilim hiçbir şeyin olanaksız olmadığını öğrendi.
A ciência demonstra que nada é impossível.
Olanaksız. Büyük bir adam bir zamanlar bana dedi ki :
Um grande homem disse-me uma vez...
"Bilim hiçbir şeyin olanaksız olmadığını öğrendi."
"A ciência demonstra que nada é impossível" Aproximem-se, raparigas e rapazes.
Fakat sorun şu ki, bu kompleks sistemin içinde, olanaksız.
Mas a questão é que dentro desse complexo sistema, é impossível.
Römorkla çekmek olanaksız.
Não há espaço para um rebocador.
Olanaksız!
É impossível.
O hayvanı taciz etmeyi bırak! O kadar yükü tepeye kadar çıkarması olanaksız.
Em breve, será a vez dela.
Efendim, bu olanaksız?
Isso é impossível.
Orduda, olanaksız diye birşey yoktur.
No exército, nada é impossível.
Biz burada olanaksız olan işleri yapıyoruz.
Estivemos fazendo coisas impossíveis.
Madem ki benden daha yakışıklı olanları ezmek, azarlamak ve yönetmek dışında bu dünya zevklerinden tat almam olanaksız, ben de tacı ele geçirme düşünü kendime cennet yaparım.
Assim, visto que não tenho nenhum prazer neste mundo, salvo mandar, controlar, ou superar a pessoas melhores que eu mesmo, farei meu céu ao sonhar com a coroa.
Şimdi imtiyazın süresi doluyor bu kez aynı ayrıcalığı sağlamak neredeyse olanaksız.
- A licença. E esta já está a terminar. E agora, vai ser muito difícil prolongá-la.
Tamamıyla olanaksız.
Está absolutamente fora de questão.
Fakat olanaksız!
Mas isso não é possível.
Tamamıyla olanaksız, Müfettiş.
- É impossível, Inspector.
Ne de olsa, Froy ve Lord Sorrington'un doğruyu söylemeleri olanaksız.
Afinal, Froy e o Lorde não podem estar ambos a dizer a verdade.
Gösterimizin yıldızına, Bayan Paisley'nin kedisi, Stanley'e gelince, Görev hattında aşağı indi, gösterimizin hayata geçmesini olanaksız kıldı.
Quanto à estrela do nosso programa, O Gato de Miss Paisley, Stanley, morreu no cumprimento do dever, tornando impossível uma sequela do nosso episódio.
Bu hiç de olanaksız değil. Martin, Birleşik Devletler Başkanı.
Não é impensável o Martin vir a ser Presidente dos EUA!
Olanaksız! Ona olan inancın çok dokunaklı. Gerçek şu ki, oğlun özellikle acımasız ve duygusuz bir cinayet işledi ve bunu ödemeli.
A sua fé nele é comovente, mas o facto é que cometeu um crime cruel e tem de pagar por isso!
Üzgünüm, Bayan Parker, fakat bu olanaksız.
Desculpe, Sra. Parker, mas isso é impossível.
Bunlar bana sadece ince bir görüntü vermiyorlar, gardiyanların şeritlerin nerede bitip benim nerede başladığımı belirlemelerini de olanaksız kılıyor.
Elas não só me dão este aspeto esguio, como também impossibilita os guardas de saberem se estou da parte de dentro ou da parte de fora.
Olanaksız.
Está totalmente fora de questão.
Ancak, Hayatımda büyük bir kişisel trajedi yaşadım. Bu benim daha önce yaşadığım yere dönmemi olanaksız kıldı.
Mas deu-se uma grande tragédia na minha vida que impossibilitou o regresso ao lugar onde morava.
Onu aktarmam olanaksız.
Não consigo resumi-la.
Yasal olarak tahsili olanaksız.
Legalmente não to pode cobrar.
Olanaksız.
Impossível.
Fakat bu olanaksız.
Mas isso é impossível.
Olanaksız.
- Impossível.
Fakat boğulmam olanaksız.
"Mas eu não me afogaria."
Balayımızı unutmam neredeyse olanaksız.
Eu dificilmente me posso esquecer da nossa lua-de-mel.
Bu olanaksız, Sayın Yargıç.
Isso é impossível, Meritíssimo.
Böylesi bir rezalet çıkardıktan sonra, devam etmen olanaksız.
Fizeste um escândalo tão grande de forma a que nós não pudéssemos ir em frente.
Sen hiç kimseyi sevmedin, yoksa bunun olanaksız olduğunu bilirdin.
Tu nunca amaste ninguém, ou saberias que isso é impossível.
Kuzenim, Alvin Hitchcock'un şarkısıyla sizi eğlendirmesinin olanaksız olacağını duyurmak bana acı veriyor.
Aflige-me anunciar-vos que será impossível o meu primo, Alvin Hitchcock, entreter-vos com o seu canto.
Olanaksız.
Isto é impossível.
Olanaksız, Bay Piper.
Não posso, S.r Piper.
Onu betimlemem olanaksız.
Não conseguiria descrevê-lo.
Sözcüklere dökmek olanaksız.
É difícil explicar.
Bir yol bulacağız. Fakat bu olanaksız.
Mas isto é impossível.