Oylece Çeviri Portekizce
10,863 parallel translation
Bazen öylece odaya birilerinin dalıp...
E às vezes um monte de gajos têm que entrar numa sala e...
Mama kabı da yoktu. Mamayı kutudan öylece yere döküvermişler.
Devem virar a comida da lata diretamente para o chão.
Kafasını kapıya dayayıp öylece yayıIdı.
Recostou-se e apoiou a cabeça contra a porta.
Ben de öylece...
O que eu achava ser...
Bu adamın öylece gıtmesine izın veremezsin.
Não vais deixar esse gajo fugir.
Ona doğru yürüyoduk ve orada öylece duruyordu... birden alev aldı.
Nós saímos e ele estava ali, a arder.
- Tamam. - Biraz öylece beklermisin.
Eu só espero pelo momento.
Uh... Yani bir kadını öylece öpemezsin Ne demek istediğini bilmiyorsan.
Não se beija uma mulher sem saber o que se quer.
Bir gece öylece bekaretimi kaybetmeye karar verdim.
Uma noite decidi que ia perder a virgindade.
Öylece sokakta park edilmiş araçta.
Estava parada na estrada.
Bunu öylece kabul edemezmisin?
Não podes deixar-te ir?
Öylece canının istediği zaman çekip gidemezsin.
Eles não conseguem o que tu consegues.
Polis sırtında olduğu hâlde öylece yüzüp gitmiş!
Ele foi a nadar com o polícia às costas!
Ona gidip bu işe dahil ettim, yani onu orada öylece bırakamam.
Fui ter com ele, envolvi-o nisto não posso apenas deixá-lo lá.
Evimiz soyulurken öylece durdunuz mu?
- Ficaram quietos enquanto elas roubavam?
- Öylece atladığına inanamıyorum!
- Não me acredito que ele saltou!
- Öylece buraya gelip...
- Não pode...
Seni öylece bırakmamam gerektiğini bilmem lazımdı.
Eu já devia saber que não posso deixar-te ir assim.
Öylece gidemeyiz.
Não podemos ir embora.
Diğer ev sahiplerinin kontrolünü ona öylece veremeyiz.
Não podemos dar-lhe controlo sobre os outros anfitriões.
Öylece acı çekmesine izin verirsek ne biçim insanlar oluruz?
Que tipo de pessoas seríamos nós se o deixássemos aqui a sofrer?
İçimde bir şeyler var yapmak için tasarlandığım, öylece erişemeyeceğim şeyler.
Há coisas em mim, coisas para as quais fui concebida que estão fora do meu alcance.
Bir hayata öylece son veremedi.
Ele não seria capaz de ceifar uma vida assim.
Tek yapabildiğim şarap midemde ekşirken orada öylece oturmak oldu.
Só pude ficar lá sentado enquanto o vinho me azedava no estômago.
Elimi öylece açıp mektubu imha ederek kaderin planını ifa etmesine izin verebilir miydim?
Poderia simplesmente abrir a minha mão, desfazer-me da carta e deixar que o destino executasse o seu plano?
Frank'in iyiliği için Alex ve Mary öylece birlikte olamazlardı.
O Alex e a Mary simplesmente não podiam ficar juntos, para bem do Frank.
Öylece pes edemeyiz.
- Não vamos simplesmente desistir.
Yani öylece o limana yelken açıp, sahile doğru kürek çekip bunu okuyacaksınız?
Então tenciona navegar até à enseada, ir num barco a remos até à costa e ler-lhes isto?
Merak ediyorum da aflar birer zaferken yapabileceğim en aydın hareket öylece durmaksa?
Pergunto-me se os perdões são a vitória e se a coisa mais inteligente que posso fazer é ficar parado.
- Takası iptal ederse adadan öylece ayrılamazsın Jack'i kendi kaderine bırakarak.
Se ela cancelar a troca, vocês não podem sair da ilha. Não vão abandonar o Jack.
Öylece yani.
Isso mesmo.
Adamımı öylece serbest bırakmamak için kendimi ne kadar dizginlediğimi tahmin edebilirsin.
Podes imaginar o constrangimento que foi necessário para não deixar que o meu povo fizesse o que quisesse.
Sokağa çıkıp bunu öylece birinin kafasına dayayamayız.
Não podemos ir até à rua e disparar na cabeça de alguém.
Biliyor musunuz, öylece gösterecem, pekala.
Certo? Vou avançar e pronto.
Pekala? Eşyalarınızı fırlatın öylece.
Pousem as vossas merdas em qualquer lado.
Neden hrşeyi öylece fırlattın attın?
Vais desperdiçar isso para quê?
Biz sıkı bağ kuruyorduk, öylece çıktı ağzımdan.
Estávamos a entender-nos tão bem que me saiu.
Bak, ikimizin de, yaşananları öylece unutamayacağının farkındayım.
Olha, eu sei... não podemos apenas, ambos... esquecer o que aconteceu.
Makinemi sana öylece vereceğimi düşünmedin değil mi?
Pensaste mesmo que eu ia dar-te a minha máquina?
- Telefonuma öylece el koyamazsın.
Não mo podes tirar.
Beni öylece ispiyonladın mı?
Achas bem denunciar-me assim?
Beni öylece terk edemezsiniz.
Não me podem deixar.
Kendini öylece silebilirsin. Bu bir tuzak değil.
Podes retirar-te num piscar de olhos.
Öylece uçtu.
Simplesmente foi arrancada...
Nereye gideceğimi bilmeden öylece sürdüm.
Apenas conduzi, sem destino.
Basının öylece girmesine izin mi vereceğim?
Acha que vou deixar os MEDIA aqui?
Onu orada öylece bırakamayız.
Não o podemos deixar aqui.
Öylece geliverdi yani.
Aparecer assim, desta maneira?
İnsanların hayatlarına öylece girip seni kucaklamalarını bekleyemezsin özellikle de seni neredeyse hiç tanımıyorlarken.
Não podes aparecer na vida das pessoas e esperar que te recebam de braços abertos, especialmente quando sabem tão pouco sobre ti.
Danny'nin davasını öylece bırakmak bana pek doğru gelmedi John.
Isso não me parece bem, John, desistirem assim do caso do Danny.
Sonra 8 yaşında bir çocuk vardı. Orada öylece yatıyordu..
E havia um menino de oito anos, que ficou ali no chão.