País Çeviri Portekizce
23,737 parallel translation
Ülkeyi bir uçtan bir uca geçmesine yeter.
- E consegue atravessar o país.
Tedavinin geldiği limanlara iyi konuşlandırılmış 6 tane bu silahla Başkan Peng, Japonya boyutundaki bir ülkeyi katledebilir.
Lançados estrategicamente nos portos onde a verdadeira cura seria entregue, o Presidente Peng poderia eliminar um país tão grande como o Japão com, apenas, seis destas armas.
Kara, söylediğim şey herkes bizden bir şey beklerken ayaklarımızın altındaki ülkenin çöküyor olduğu.
Aquilo que estou a sugerir, Kara, é que enquanto todos estão a olhar para Este, o nosso país está a colapsar debaixo dos nossos pés.
- Yurt dışında.
Ele está fora do país.
Siz bu ülkeyi yok ederken hiçbir şey yapmadan durmayacağım.
E não irei ficar aqui, impávido e sereno, enquanto você destrói este país.
Bütün ülkeyi iyileştirdik.
Curamos um país inteiro.
Bu ülke değişiyor ve kimsenin bunu durdurmak için yapabileceği bir şey yok.
O panorama do país está a mudar e não há nada que ninguém possa fazer para impedir isso.
"Yabancı bir ülkenin egemenliğine yasadışı saldırı."
" Incursão ilegítima em território soberano de um país estrangeiro.
... ve biz ülkemize hizmet ettik.
e juntos servimos este nosso grande país.
Tamam, öyleyse Bendek Krol'u salıvermek zorunda kaldık.
Tanto quanto sabemos, não saiu do país.
- Ne zaman haberdar oluruz?
Então, continuamos como se ele estivesse no país.
Çünkü ülkedeki tüm insanlarla bağlantınız olacak. - Tüm bu insanlar...
Contactamos com pessoas de todo o país, que fazem parte...
Ülkeye geri döndü ve hapiste.
Ele está no país e está preso.
Fransa'nın gelecek için en büyük umuduna hamile kalmadan hemen önce kraliçeyi ayartmak gibi mi?
Como seduzir a Rainha da França mesmo antes dela ser suposta de conceber a maior esperança de futuro do país? - Ela é que me seduziu.
Şey, biz de El Oso'nun tüm bilindik yurtiçi bağlantılarını araştıralım. Tamam.
Vamos descobrir todas as ligações do El Oso no país.
Tabii ülkedeki en önemli kadın da.
E a mulher mais importante do país.
Kurmak için büyük çaba gösterdiğimiz bu ülkenin, gaddar ve sapkın bir azınlık tarafından zayıflatılmasına izin veremeyiz.
Não podemos permitir que o país, que custou tanto a construir, seja prejudicado pelos actos de uma minoria violenta e equivocada.
Biri bunu öğrenirse sana, bu ülkeye ya da seçimlere neler olur, fikrin var mı?
Sabes o que acontecerá a ti, ao país ou às eleições se alguém descobrir?
Bu ülkeye kaçakçıları sokmayız.
- Não. Não deixamos entrar contrabandistas no país.
İkimiz de ülkemiz için aynı geleceği istiyoruz.
Porque nós queremos o mesmo futuro para o país.
Terörist bir grubun lideriyle gizlice buluşmak için ülkeden sıvışıyorsun.
Saiu do país para um encontro secreto com um líder terrorista.
Ülkemiz çok tehlikeli bir zamandan geçiyor.
É um momento perigoso para o nosso país.
Bizler bir müslüman bir ülkenin başındaki aileyiz. İnsanlar inanıyor ki...
Somo a família presidencial de um país muçulmano.
Bunu başarabilirsen Bassam için en büyük iyiliği yapmış olacaksın. Tabii tüm ülkemiz için de öyle.
É o melhor que pode fazer por ele e pelo país.
Bu ülke için ümidim, benim ve birçoğunuzun gayet iyi bildiği korkunç bir kaybın ardından bile umudumuzu kaybetmememiz.
A minha esperança para este país é que, mesmo após uma perda terrível, uma perda que eu e tantos de vocês conhecemos tão bem, não desanimemos.
Yara alanlarımız ve yara almış bu ülke birlikte iyileşmeli.
Que os que estão destroçados, e este país, que está destroçado, sarem juntos.
Hoşgörülü, modern, Müslüman, laik ve adaletli bir Abuddin için mücadele etmeliyiz. Savaş alanında başlayan mücadele, oy sandığında zaferle bitecek.
E que a luta por um país tolerante, moderno, muçulmano, secular, justo e imparcial que começou no campo de batalha, termine com uma vitória nas urnas.
Bu ülkede fakir ve işçi sınıfından gelen diğer herkes gibi ömrüm, hayatta kalmak için gerekeni yapmakla geçti.
Como todos os pobres e trabalhadores deste país, fiz o que tive de fazer para sobreviver.
Bu ülkeyi orta çağa geri götürmek isteyen bir papaz gibi davranmam.
Não entregaria o país a um clérigo que nos quer deixar na Idade Média.
Karışmayayım da başkaları mı ülkenin geleceğine karar versin?
Deixar que os outros decidam o futuro do nosso país?
Bu ülkeyi bizi Orta Çağa döndürmek isteyen bir din adamına bırakmam.
Não entregaria o país a um clérigo que nos quer deixar na Idade Média.
Burası Randa'nın memleketi.
- É difícil. Este é o país da Randa.
General Cogswell, Abuddin askerlerinin tutkusunu ve ülkeleri için ölme arzularını hesaba katmıyor.
O General Cogswell não tem em conta o fervor dos soldados de Abuddin. Estão dispostos a morrer pelo país.
Bu ülkenin geleceğini içgüdülerine bağlayarak büyük risk alıyorsun.
Arriscas o futuro do país com base num palpite.
İnsanların bu ülkede özel görüşme yapma hakkı var.
As pessoas podem ter conversas privadas neste país.
Bu arada, bu ülkede 25 yılın ardından ilk kez şeriat uygulanacak.
Até lá, haverá lei xaria neste país, pela primeira vez em mais de 25 anos.
Bu ülke en berbat halini hatırlamak üzere.
Significa que este país está prestes a recordar o seu pior, de novo.
Laikler ve dindarlar nesillerdir ülkemizde farklı hayatlar yaşadı.
Durante gerações, secular e religioso viveram em separado no nosso país.
Seninle öğleden sonra yatakta olmak hoşuma gidiyor. Kimsenin bizi tanımadığı, saklanmak zorunda olmadığımız bir ülkede.
Gosto de te levar para a cama de tarde, num país onde ninguém sabe quem somos.
Artık genç bir ülke değiliz.
Já não somos um país jovem.
Ülkeyi güvende tutma işi siyaseti beklemez.
A segurança do país não espera pela política.
Küçük bir ülkeyiz biz.
Bassam, por amor de Deus. Somos um país pequeno.
Geçici iktidarının son haftalarında bu ülkeyi yıllarca sürebilecek bir savaşa götürmek için anayasal veya ahlaki bir yetkisi yoktur.
Como tal, não tem autoridade constitucional ou moral para levar o nosso país para a guerra.
Bana söyleyeceğin her neyse onu bütün ülkeye söylemen lazım.
O que tens para me dizer deve ser dito ao país inteiro.
Daha önce bir kere yaptım. Bu ülkeyi bir kez daha terk edemem.
Já fugi uma vez, não volto a abandonar o país.
Yurtdışında da muhalefet olunabilir.
Um governo da oposição terá de ser formado fora do país.
"Ülkeyi terk et ve yerime geçmeni sağlayacağım, eski dostum."
"Sai do país e deixo-te em paz, velho amigo."
Onları görünce oradaki dostlarımızla temasa geçtim.
Quando vimos isso, contactei os nossos amigos no país.
Burası sizin de ülkenizdir.
Este país também é vosso.
Al-Qadi'ler bu ülke için sorun.
Os Al-Qadi são um problema para o país.
Biz genç bir ülkeyiz.
Somos um país jovem.