Sandık Çeviri Portekizce
2,635 parallel translation
Mücevher dolu bir sandık var!
Há uma arca com jóias!
Onda bir sandık vardı ve Zeus açmasını yasaklamıştı ama merak duygusu kaplayınca, bütün insanlığın şanssızlığı kaçtı ve dünyaya yayıldı, yaşlanma, kötü şans, hastalık aldatma ve delilik.
Ela sabia que a caixa do Zeus estava proibida de ser aberta, um dia, devorada pela curiosidade, abriu a tampa, e saíram todo o tipo de desgraças para a humanidade, e andaram à volta da terra. A velhice, a desgraça, a loucura.
Ayrıca sandık hasar gördü.
E a caixa está estragada.
Bu şeyi gönderebilmem için başka bir sandık yollar mısınız?
Pode enviar-me outra caixa para eu o mandar de volta?
Evet, seni bizden aldığını sandık.
Sim, e pensámos que ele te tinha levado.
- Öldüğünü sandık.
- Biggz, pensamos que estavas morto, meu.
- FBI muhbiri olduğunu sandık.
- Soubemos que era informador do FBI.
- Duyunca sandık ki...
- Pensámos que...
Kusura bakmayın, size bir şey oldu sandık da.
Desculpe. Pensámos que se passava alguma coisa consigo. Desculpem.
- Ne? ! Size bir şey oldu sandık!
Pensámos que se passava alguma coisa consigo.
Ya durduramadık ya da durdurduğumuzu sandık.
Ou não a conseguimos travar, ou julgámos que tínhamos conseguido. Tudo bem.
Depoda, büyük miktarda kobalt-60 içeren ikinci bir sandık olduğunu düşünüyoruz.
Pensamos que havia uma segunda caixa no armazém que continha grande quantidade de cobalto-60.
Bay Martinez, demirbaş'ı rapor ederken sizin 16 sandık aldık diye rapor etmenizi istiyorum.
Sr. Martinez, E quanto ao relatório do inventario, Eu quero que declares que recebes-te só 16 caixas.
On yedi sandık geliyor, ama siz 16 tane yazmamı mı istiyorsunuz?
Vão chegar 17, E você quer que eu declare 16?
Diğer sandık için bir başka amacım var.
Eu tenho outra finalidade Para a outra caixa.
Ağaç yanınca, umudun da yandığını sandık. "
"Quando a árvore ardeu, pensou-se que toda a esperança estava perdida."
Ofisin zemininde bulduğumuz dosyayı sedyedeki adama ait sandık peki şu an elimdeki Frost'un dosyasıysa, o boş dosya kime aitti?
Pensamos que a ficha no chão era do tipo que estava na mesa, então se estou com a ficha do Frost, de quem é a outra?
Önce bunun uyuşturucu bölgesi yüzünden olduğunu sandık.
Primeiro pensamos que fosse uma disputa qualquer entre gangues.
Sandıklar açık, bugün oy verin.
Votem hoje. As urnas estão abertas o dia todo.
Tanrım, seni öldü sandık.
Credo, pensávamos que tinhas morrido!
- Hepimiz sandık ki...
- Todos pensámos...
Uçuşunuzu durdurarak, virüsü yakaladığımızı sandık.
Pensámos que estávamos em vantagem ao parar este voo.
Ama daha sonra C-23 virüsü çocuklarımıza vurdu. Biz de bu virüsü onların bulaştırdığını sandık.
Mas aí, o C23 atacou as nossas crianças e pensavamos que eles transmitiam o vírus.
67 milyondan fazla kayıtlı Amerikan vatandaşı 35. Birleşik Devletler Başkanı'nı seçmek üzere sandık başına gitti.
Um número recorde de americanos, mais de 67milhões, vão às urnas para elegerem o 35º. presidente dos Estados Unidos.
Onu öldü sandık.
Achámos que ele tinha morrido.
Galiba eve geldiğini sandın, çünkü kıyafetlerini çıkarttın.
Acho que pensaste estar em casa porque te despiste todo.
Sandığından daha karışık.
É mais complicado do que pensa.
Ne yani, açık arazideki bir garnizonun savunmasız olacağını mı sandın?
O quê? Acha que uma guarnição em campo aberto estaria indefesa?
Sana aşık olduğumu mu sandın?
Achas que eu estava apaixonado por ti?
Kıyamet kopuyor sandım.
É como o apocalipse abençoado.
Yakından tanıdığınızı sandığınız bu ajan güvenilir bir meslektaşınız ya da sıkı bir dostunuz ise matem tutmak çok daha çetrefilli bir hal alır.
Lamentar a morte de alguém que achava que conhecia é complicado o suficiente quando o espião foi um colega ou amigo de confiança.
Sektim sandım, kırdığımı fark etmedim. Evet! Burada ne olup bittiğine dair bir fikrim yok.
Pensei que saltei fora, não percebi que o tinha partido.
Çünkü o kız Tanıdığını sandığın kız
Porque a rapariga Que pensavas que conhecias
Her tümsekte yerinden çıkıp, doğruca ön camımdan içeri gireceğini sandım.
Sempre que passávamos por uma lomba, parecia que ia entrar pelo para-brisas.
Delikten dışarıya çıkıp, Raylan Givens'ı beni beklerken bulunca bir saniyeliğine tekrar 19'umda sandım kendimi.
Saio do "buraco" e encontro o Raylan Givens à minha espera? Por momentos, parecia que tinha voltado aos 19 anos.
- Oraya kıvrılıp kış uykusuna mı yatacağımı sandın?
- Achavas que me ia apagar?
Birazcık katkılı ot yeter mi sandın?
Com uma ervinha molhada?
O da bana âşık oldu sandım ama... -... yanılmışım.
Pensei que ele também se tinha apaixonado, mas eu... enganei-me.
İki hafta bize kazık atıp sonra kağıt oynayabileceğini mi sandın?
Achas que podes enganar-nos durante duas semanas e simplesmente sentar-te e jogar cartas connosco?
Emin misin, acıkırsın sandım
Não vão passar outra vez. - Talvez um pouco de vinho.
Beni kim sandın sen kızım?
Quem pensa que eu sou, miúda?
Kocam Benjamin'le beraber Donanmanın emekli sandığına kayıtlıydık.
O meu marido Benjamin e eu fomos aconselhados a transferir a pensão dele da Marinha para a Fundação Phelps.
Sadece aç gözlülük yapan bir genç kız olduğumu mu sandınız?
Pensa que sou alguma adolescente perturbada ávida por uma causa?
Kılık değiştirerek gümrükten geçebileceğini mi sandın?
Pensa que teria passado pela alfândega com este disfarce?
Bana bu kadar rahat kazık atabileceğini mi sandın?
Achas que me podes tratar assim?
Beni allayıp pullayıp ünlü kızının dönmesi için yem olarak kullanabileceğini sandın. Hayır.
Pensavas que podias vestir-me e usar-me como isco para atrair a tua filha famosa de volta para debaixo das tuas saias.
Eger meclisin kararımın tanıdık bir yüzü zayıflatacağına inanıyorsa sandığımdan daha aptallar demektir.
Se o teu Congresso acredita... que a minha decisão vai enfraquecer com um rosto conhecido, eles são mais tolos do que eu pensava.
Quintana'nın toplayıcılık işine siz geçtiniz sandım.
Pensava que vocês substituíam o Quintana na recolha do tributo.
Sandım ki bir kısmını geri iter.
Só achei que ele iria rejeitar algumas.
O bir yaratık, sandığın kişi değil.
Essa criatura não é quem tu pensas que é.
Bir sandık bulduk kaptan.
A arca é pesada, capitã.