Sarımsak Çeviri Portekizce
440 parallel translation
Bir sürü sarımsak.
Tanto alho!
Sorun ne? Sarımsak.
O que se passa?
Keşke büyükbabası, o ufacık göğsüne birazcık sarımsak sürmeme müsaade etseydi.
Se o avô me deixasse esfregar um pouco de alho no seu pequeno peito.
Aynı zamanda el falına bakarım. Yemek yaparım, becerikliyimdir, kendi çorap söküklerimi dikerim, asla sarımsak ya da soğan yemem.
Eu cozinho, engulo espadas, remendo as peúgas, não como alho nem cebola.
Sarımsak bir aşçının parfümü.
Alho o perfume do gastrónomo.
Çünkü sarımsak yedim.
Porque eu estava comendo alho.
- ve biraz sarımsak.
- E um dente de alho?
Derisine sarımsak sürüyor mu?
Ela esfrega alho na pele?
Tabi eğer ameliyattan önce sarımsak yememeye söz verirseniz.
- se você prometer não voltar a comer alho a noite antes de uma operação.
Sarımsak.
Estes alhos!
Sarımsak, öcüyü uzak tutmak için.
Alho. Para afugentar os maus espíritos.
Anlıyorum. Güneydoğudan sarımsak kokusu geldiğini söylüyor.
Diz que há um leve cheiro de alho vindo do sudeste.
Sarımsak...
Alho.
Sarımsak, evladım.
Alho, meu rapaz.
Sarımsak.
Alho.
- Sarımsak.
- O alho.
- Sarımsak.
- Alho.
Lütfen sarımsak olmasın.
Não é alho.
Her yere bol bol sarımsak.
Muito alho por todo o lado.
Sarımsak, pencereye barikat, haçlar buraya, şuraya, şuraya.
O alho, janela fechada, crucifixo ali, ali e ali.
Burnuma sarımsak sosu kokuları geliyor.
Está a cheirar a tempero de alho.
Şey, merak ettiğim şuydu : Bir şeker hastası sarımsak yer mi?
Estava a pensar se um diabético pode comer alho.
Ve onun diyetinde sarımsak yoktu.
E o alho não fazia parte da dieta dele.
Hiç sarımsak görmedim. O halde!
Não vi alho nenhum.
Bur durumda sarımsak yemek için nereye gittiği konusunda bize doğruyu söylemedi.
Não nos disse a verdade sobre o sítio onde foi para comer esse alho.
Sarımsak, gömlekler konusunda önem verdiğiniz şey nedir?
O que é que lhe interessa isso do alho ou da camisa?
Fransız lokantalarını araştırmağa başladık, çünkü Bay Dudek'in gömleğinde sarımsak lekeleri bulduk.
Começámos a investigar restaurantes franceses porque encontrámos nódoas de alho na camisa do Sr. Dudek.
Kısacası, eğer şans gülmese idi ve bir şeker hastasının gömlek kollarında sarımsak kokusu almasaydık ikinizin burada bulunduğunu asla bilmeyecektik.
O que significa que, se alguém não tivesse tido a sorte de sentir o cheiro a alho nas mangas da camisa de um diabético, nunca teríamos sabido que os dois cá tinham estado.
İnsanların, onu gördüğünde sarımsak yediklerini söylüyorlar. Çünkü şeytan onu koruyormuş.
Dizem que as pessoas põem alho na boca quando o vêem, porque o diabo o protege.
İstiridye soslu Spagettiyi, dağları Assisi'li Francis'i sarımsak ve limonlu tavuğu John Wayne'i.
- Gosto de esparguete com... molho de marisco. Montanhas. São Francisco de Assis.
Ve sarımsak ile de terbiye edilsin...
E molho de alho....
Üzerinede biraz yağ ve sirke gezdirin... Sarımsak koymayn.
Molho de azeite e vinagre com um pouco de alho.
Sarımsak benim ağız tadıma göre fazla pişmiş.
O alho está demasiado cozido, para o meu gosto.
Kapari,... Taze defne yaprağı ve sarımsak.
Alcaparras... folha de louro, e alho.
Sarımsak seviyorsun, değil mi?
Gostas de alho, não gostas?
Yemekte sarımsak mı yiyeceğiz?
Vamos ter alho para jantar?
Çok mu sarımsak koyuyorum?
Acha que coloquei alho demais?
Sarımsak beni rahatsız etmiyor.
O alho não me molesta.
Sarımsak yiyor.
Está a comer alho.
- Markete gidip..... biraz vermicelli, parmesan, sarımsak ve maydanoz alır mısın?
Compra talharim, parmesão, alho e salsa.
- Evet. İtalya'da, insanlar kurt adamlardan korunmak için boyunlarına sarımsak asıp dolaşırlar.
Na Itália as pessoas andam com um molho de alhos ao pescoço para afugentarem os lobisomens.
Boynumda sarımsak kavanozuyla mı dolanayım istiyorsun?
Queres que ande com um frasco pendurado ao pescoço?
Sana taze sarımsak dediğimde, gerçek taze sarımsaktan bahsediyorum, tamam mı?
Quando te mando comprar alho fresco refiro-me a alho fresco. Percebes?
Sonra da biraz sarımsak bul.
Depois arranja alho.
Rosemarino, zeytinyağı, sarımsak ve Isolina'nın diğer sırları ile birlikte.
Rosmaninho, azeite, alho. E outros segredos da Isolina.
Babalarının kafaları vuruldu diye sempati toplamaya çalışan, O la la! diye nida eden, ağzı sarımsak kokulu Fransız kibarları Londra'yı işgal ettiler diye kimseye hayranlık duymaya hiç niyetim yok.
Não há razão para admirar alguém por encher Londres de franceses a mascar alho a chorar "Ooh la la!" e a procurar pena só porque cortaram a cabeça aos pais deles.
Her siparişe bedava sarımsak ekmeği mi?
Vá lá, Ramirez! Dá-lhe! De baixo!
Sonra sarımsak.
A seguir, alho.
Sarımsak mı?
Alho?
Niçin sarımsak olmasın? Efendim, İnanmıyorum ki...
- Senhor, não acho que...
Kim sarımsak yedi? Affedersiniz, neden bahsediyorduk?
Quem está a usar alho?