Slam Çeviri Portekizce
354 parallel translation
Bay Ling, şeflerinize Grand Slam Operasyonunda çok dikkatli olacağımı lütfen anlatın...
Sr. Ling, assegure às suas chefias que a Operação Grand Slam terá toda a minha atenção...
Grand Slam Operasyonu, örneğin.
Operação Grand Slam, por exemplo.
Grand Slam Operasyonu başlıyor.
Bebo à Operação Grand Slam.
Buna Grand Slam Operasyonu diyorum.
Chamo-lhe Operação Grand Slam.
Grand Slam Operasyonu.
Operação Grand Slam.
Grand Slam Operasyonundan alacağın payla zengin bir kadın olacaksın hayatım.
A sua fatia da Operação Grand Slam fará de si uma mulher rica.
Grand Slam Operasyonu olanaksız, biliyorsun.
Sabe que a Operação Grand Slam não vai resultar.
Grand Slam Operasyonu başarılı olacak.
A Operação Grand Slam será um êxito.
Şampanya liderinden Grand Slam ekip liderine.
Líder Champanhe para líder da força de intervenção Grand Slam.
Slade! Seni orospu çocuğu. Slam, nasılsın?
Vais precisar de um cirurgião ortopédico para tirar o meu pé desse cu.
- Seni gördüğüme sevindim.
Seu filho da puta. - Slam, como estás?
Sizin gibi iki koca dallamanın burada kırmızı barbunya ve yulaf yapması iş mi?
- O Sr. Big. - Exatamente, Slam. - Meu, deves estar louco.
Mükemmel... vuruş.
Grand... slam.
Ve bir sayı daha.
É um grand slam. Home run para Haywood.
Bu sonuncu liste olacak. Bir grand şilem sorgulama.
Será a lista definitiva, o "grand slam" dos questionários.
Bu sabah battal boy kahvaltımdaki domuz pastırmaları dolar işareti şeklindeydi.
Hoje, as fatias de bacon do meu pequeno-almoço Grand Slam tinham o feitio do símbolo do dólar.
Battal boy kahvaltı mı ettin?
Comeste um pequeno-almoço Grand Slam?
Şimdi ise milyonlarca dolarlık evlerde oturup tek bir imzayla insanların defterini dürebiliyorum.
Sonhei com "home runs" num torneio do "grand slam", destruindo nações com o golpe da caneta.
Oldu, bitti, teşekkür ederim, hanımefendi. Beyefendi. Her neyse.
Slam, bam, "obrigadinho, menina", ou "senhor".
Slam?
Slam? !
Slam, buldun mu?
Slam, encontraste-o, meu?
Buradaki insanlar, iş çevresi yani... hapiste yattığımı biliyor, ama bundan dolayı beni dışlamıyorlar.
As pessoas daqui, os homens de negócios e tudo, sabem que estive preso. Não me guardam rancor.
Peder özellikle memnundu çünkü Bay Anderson kilisesine mozaik pencere bağışlamıştı.
O pai ficou encantado porque o Sr. Anderson doou um vitral à igreja.
- Fasarya! - Gus'ın ailesi kiliseye ne bağışlamış?
Sabem o que deu a família do Gus Hanna em sua memória?
Manastıra girince... hayatını Tanrı'ya bağışlamıştır.
- ela sacrificará sua vida por Deus.
Ve Naziler, beynini kullanmak için canını bağışlamış olabilirler, ama kim bilir?
Os nazistas podem tê-lo poupado... para utilizar o seu conhecimento. Quem sabe?
Onu paradan daha çok yaralayan, bence... parayı bir örgüte bağışlamış olmamdı ; Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği'ne ( ACLU ).
O que lhe doeu mais do que o dinheiro, penso eu, foi o facto de que eu o doei todo a uma organização denominada União Americana das Liberdades Civis.
Bay Theodore Crane Roberts Koleji'ne 500.000 dolar bağışlamıştır. Kızlar yurdunun yapımı için.
Theodore Crane, no valor de 500000 dólares, para a criação de um dormitório feminino.
- Karın bağışlamış olmalı.
- A sua mulher deve tê-lo doado.
Büyük babamın babası Harvard'a bağışlamış.
O meu bisavô apenas o deu a Harvard.
Dikkat. Birleşik Protestan Kardeşlik Kilisesi, 4077. MASH birliğine 34 ilahi kitabı bağışlamıştır.
A Igreja Evangélica Unida de Brethen doou 34 livros de hinos à 4077ª unidade MASH.
Yeni hayatın için özgürlüğünü bağışlamış oldum mu?
Dei-te uma esplêndida vida nova?
Onlar beni alkışlamıyorlardı.
Obrigado. - Eles não estavam a aclamar-me. - Ai não?
Beni alkışlamıyorlardı!
Eles não estavam a aclamar-me! Eles não estavam a aclamar-me!
Beni alkışlamıyorlardı!
Eles não estavam a aclamar-me.
Beni alkışlamıyor...
Alguém me traiu, alguém me traiu.
Geçen ay madeni kasabaya bağışlamıştı.
O mês passado ele doou a mina à cidade.
Seni bağışlamıyorum.
Eu não te perdôo.
Bu durumda, o hisseleri bağışlamış olmaları bile büyük bir fedakarlık, ne dersiniz?
Mas, a compra dos mesmos foi um acto patriótico digno de louvor.
Harvard Tıp Fakültesi'ne incelemeleri için egosunu bağışlamıltı.
Ele doou o seu ego para pesquisas da Faculdade de Medicina de Harvard.
Onu 2 kez Lady Macbeth'te alkışlamıştım.
Eu a vi duas vezes como Lady Macbeth.
Slam,
Sam.
Bağışlamış gibi yapalım.
- Fingimos que perdoamos.
- Tamam, hepimiz adına bağışlamış olalım.
- muito bem, é da parte de todos.
- İyi bildin, Slam.
Estás a falar do quê, Slade?
Evini arazisini ve tüm resimlerini genç sanatçılara bağışlamış
Doou a casa, o terreno... e todos os seus quadros a jovens artistas.
Neden alkışlamıyorlar?
Porque é que estão sentados em cima das mãos?
Ben bağışlamıyorum.
Eu não.
Krala karşı devrim için savaşmış. Sonra topraklarını köylülere bağışlamış ve paylaşmış.
Ele lutou na Revolução contra os ricos, para que eles partilhassem as terras com a plebe.
Merhaba peder. Organlarını bağışlamıştı.
Ela marcou na habilitação.
- Hayır kurumuna bağışlamış.
Deu tudo a uma instituição de caridade. A uma instituição de caridade?