Solan Çeviri Portekizce
102 parallel translation
Portreden çıplak ele cüzam gibi bulaşan boğulan ağız su birikintisinde solan beyaz ışık gibiydi.
Tirados de um retrato de onde a mão nua parecia ter contraído algo como lepra, os lábios afogados pareciam desaparecer sob um feixe de luz branca.
Kuruyup solan her bir gülün yerine, Bir yenisi gonca verir
Por cada rosa que seca e morre, Outra floresce no seu lugar
Sen bu solan ota gül ağacı mı diyorsun?
Vocês chamam a estes galhos secos, uma roseira?
Ve onun bir milyoner olmasını Seattle'da tam 3 yıl bekleyen günden güne sararıp solan George'un nişanlısına.
E brindo pela prometida do George... que esperou em Seattle enquanto ele se tornava milionário. Jenny Lamont!
Bu ev kötü şöhretli bir ev, ben de solan bir çiçeğim.
Isto é uma casa de má nota e eu sou uma flor caída.
Solan çiçekmiş.
Uma flor caída.
Anthony Solan isimli bir adamdan geliyor.
Vem dum homem chamado Anthony Solan.
Olay şu ki, Anthony Solan'la ünlü biri arasında, çok özel bir bağlantı bulunuyor ; Gilbert Cole adındaki ünlü bir avukatla.
O que não se conhece é a relação muito especial que existe entre Anthony Solan e um conhecido advogado chamado Gilbert Cole.
Onun Solan'la olan bağlantısını biliyoruz ama bunu kanıtlayamadık.
Conhecemos todas as ligações entre ele e o Solan. Mas não podíamos prová-las.
Diğer işleri dışında, onun Anthony Solan'ın bir iş ortağı olması.
Entre outras coisas, é sócio do Anthony Solan.
Bu ortaklığa en büyük katkısıysa, Solan'ın parasını aklaması.
Sua principal função na sociedade é lavar o dinheiro do Solan.
- Anthony Solan.
- Anthony Solan.
Solan, Cole'un esas yenilgisinin, perde arkasındaki baş rol oyuncusuymuş.
E Solan também era o principal interessado por trás de outra grande derrota do Cole.
Solan.
Solan.
Anthony Solan.
Anthony Solan.
Alın onu, oğlum... ve onun kanından yeni kuşaklar yetiştirin... böylece kıyıları birbirine olan kıskançlıklarından... solan bedbaht Fransa ve İngiltere krallıkları... nefretlerine son verebilsin... ve bu değerli birliktelik... komşuluk ve... hristiyan uyum tohumları eksin... bir daha savaş... kanlı kılıcını...
Recebei-a, filho. E, do sangue dela, dai-me descendentes... para que os reinos da França e Inglaterra... pálidos de inveja perante tanta felicidade... cessem seu ódio. E que esta união introduza cordialidade... e harmonia cristã em seus seios... para que jamais a guerra crave sua espada sangrenta... entre a Inglaterra e a bela França.
Veya, sadece insan hayatlarının solan ışıklarıdır.
Ou talvez seja a luz das vidas humanas que esmorece,
"Hayatın damalarındaki gençlik azaldığı zaman solan bir çiçek değildir."
"Näo é uma flor nascida quando a juventude cai do caule da vida."
Dokuz yıldır, Solan benim oğlum oldu.
Durante 9 anos, Solan tem sido o meu filho.
- Bu Solon'ın düşündüğü şey değil.
Não é isso que o Solan pensa.
Şimdi aşağıya inebilirsin, Solon.
Já podes descer, Solan.
Solon? !
Solan?
Solon?
Solan!
Solon, koş!
Solan, foge!
- Solon, koş!
Solan, foge!
Onlar Solon'ı aldılar.
Eles levaram o Solan.
Solon, hayır!
Solan, não!
Solon, yakala!
Solan, apanha.
Solon, kolun kırılmış.
Solan, o teu braço está partido.
- Solon tehlikedeyken ben burada kalmıyorum.
Eu não ficarei aqui enquanto o Solan estiver em perigo!
- Solon nasıl?
- Como está o Solan?
Zeyna, Solon'la ilgili...
Xena, sobre o Solan.
- Benden ne yapmamı istiyorsun?
O que queres que faça? - Protege o Solan.
Solon... seninle konuşmak istiyorum.
Solan... Gostaria de falar contigo.
Solon... bazen insanlar pişmanlık duydukları şeyler yaparlar.
Solan... Às vezes as pessoas fazem coisas de que se arrependem.
Ve o şekilde iki insanın Solan gibi güzel bir çocuğu yapmış olduğunu düşün.
E pensar que duas pessoas assim fizeram uma bela criança como o Sólon.
Demek ki bunca zamandır renkleri solan notaların sebebi bu.
É por isso que algumas das teclas ainda estão manchadas.
Gölgede büyüyenin ama güneşte solanın sarmaşığa ait olmadığına inanırım.
Acho que o que cresce na sombra e murcha à luz do dia não deve ter lugar na vinha.
Ve Solan bize bir şans daha vermek için bizi Illusia'ya aldı.
Mas o Solon, levou-nos para a Illusia para nos dar mais uma oportunidade.
Solan, seni kirli sıçan!
Solan, seu pulha!
- Selam, Solan.
- Olá, Solan.
Solan, seninle köyün kenarına kadar yarışacağım.
Solan, vou levar-te à extremidade da aldeia.
Buraya Solan'ı istemek için geri gelmedim.
Não vim cá para reivindicar o Solan.
Callisto Solan'ı biliyor.
A Callisto sabe do Solan.
sonuç olarak Solan'ı korumamız lazım.
O objetivo principal é proteger o Solan.
Solan'ı Ixion mağaralarında saklamaya ne dersin?
E que tal esconder o Solan nas grutas Ixíon?
Solan öldüğü zaman tam olarak hissedeceği şey de bu... bıçaklanmış, kalbinden bıçaklanmış.
E foi exatamente como se sentiu... quando o Solan morreu apunhalado no coração.
Kaleipus, sakıncası yoksa Solan'la yalnız konuşabilir miyim?
Kaleipus, importas-te que eu fale com o Solan a sós?
Solan, değil mi?
Solan, não é?
- Solon.
- Solan!
- Solon'ı koru!
- Protege o Solan.