Soluk Çeviri Portekizce
1,196 parallel translation
Soluk borum kapanıyor ve nefes alamıyorum.
A minha garganta fecha e eu não consigo respirar.
Ve diğeri, sırık olan yüzü soluk ve ifadesizdi.
E o outro, alto e esgalgado, a cara apagada e inexpressiva, não parecia sequer humano.
Soluk ama iyi.
Pálida, mas bem.
Ne istiyor o soluk benizli?
O que é que quer agora o cara-pálida?
Şimdi görebilir ve duyabilirisin ancak aklının içindeki mezarlıkta. Dudaklarından soluk çıkamayacak, gözlerinden hiç yaş akmayacak.
Podes ver, e podes ouvir mas das profundezas da tumba da tua mente, suspiro algum escapará dos teus lábios lágrima alguma dos teus olhos.
"Biz" ne demek soluk surat?
Que queres dizer com "nós", rosto pálido?
Ben- - sen ölüm döşeğindeki soluk bir kocakarısın.
És um monte de lixo numa cama à beira da morte.
Acil durumda, soluk borusunun nasıl açılacağını... ölümcül derecede kan kaybettirmeden boğazının nasıl kesileceğini anlattı.
Ele explicou-me como fazer uma traqueotomia de emergência. Como cortar a garganta sem que ela sangrasse até à morte.
Yetkililer saatlerdir ilk kez rahat bir soluk alıyorlar. Bu strateji meyve veriyor gibi.
Os responsáveis da cidade estão a respirar de alívio pela primeira vez, porque este plano parece ter sido bem sucedido.
- Yeterince soluk olmadı.
Suma daqui, por favor!
"İnka kozmolojisi kuş kafasını soluk renkli ikizi ile bir araya getirir."
A cosmologia inca une a cabeça do pássaro com a do seu irmão gémeo.
Soluk renkli ikiz bu.
Aqui está o irmão gémeo.
Kötülük soluk alır.
A escuridão respira.
Ciğerlerim oldukça ince bir atmosferde soluk alıp verebilir.
Meus pulmões são capazes de respirar numa atmosfera extremamente rarefeita.
Polisin çektiği fotoğraflarda. Üçüncü kurbanın sol elinde soluk renkte bir halka var.
Nestas fotos tiradas pela equipa forense, na mão esquerda da terceira vítima, vês a marca no dedo?
Soluk suratlı pastırma beyinli beyaz! Benle 100 dolarına bahse var mısın?
Copinho de leite cabrão de uma figa, aposto cem dólares como te ganho!
Soluk benizli ve duygusuz bakışlı iki adam.
Homens de cara pálida e olhos sem alma.
Ben doğrudan kesik açıp soluk borusu mukozasına bakacağım.
Vou começar a abri-lo e a verificar a mucosa da traqueia.
- İyi soluk almıyor mu?
- Ouves alguma coisa?
Paris'e kıyasla kuzeye doğru uzanan bu caddeler terk edilmiş ve soluk görünüyordu.
Comparado com a sua cidade de París, as ruas de França parecem tristes e desertas.
Kırmızı başlı ördeğin yumurtası soluk yeşil, kızılbaşın ise beyazdır. Böylece dişi kızılbaş yumartasını kuluçkadaki yumurtaların ortasına koyarak daha az dikkat çekmesini sağlıyor.
Um ovo de Canvasback é verde pálido, uma ruiva branca, então, a fêmea ruiva tenta fazer os dela menos óbvios colocando-o no meio dos filhotes do Canvasback.
Soluk bir renk yumurtayı yuvaya koyuyorum bakalım ne olacak?
Vamos ver o que acontece se eu colocar um ovo pálido nele.
Anlaşılan sert bir şeker emiyormuş, soluk borusuna kaçmış.
Parece que estava a chupar um rebuçado e foi-lhe para a traqueia.
Soluk borusu sola kaymış.
Traqueia deslocada para a esquerda.
Ufuk çizgisini geçmeden önce soluk vermek daha iyidir.
É preferível expirar, antes de atravessar o portal.
İnsan, içgüdüsel olarak diğer tarafa ulaşınca soluk almak istiyor.
O 1º instinto é inspirar logo após de chegar ao outro lado.
Geber soluk benizli.
Morre, cobarde!
Soluk al!
Respirem!
Çünkü onlarda Doktor Larch'ın onun için yaptığından daha iyi bir soluk cihazları var.
Ela tem um pulmão artificial mais moderno que o que o dr. Larch tinha feito para ele.
Leigh Ann, Trudie Tucker soluk yüzlü Harvard için dolu bir hesabı olan bir böcek. Notlarının iyi olması yalakalık yapabilmesinin sonucu.
A Trudie Tucker é uma idiota que pode pagar Harvard.
Anahtar soluk borusunda.
Ele tem aqui a chave.
Soluk.
É mais desmaiada.
Kendiliğinden soluk alarak başladı, şimdi tüpü çıkarmaya çalışıyor.
Começou com respiração espontânea. Depois quis tirar o tubo.
Soluk almayi biraksam, hala yasanacak biraz vaktim kaliyor.
Se eu parar a respiração, ainda vivo por alguns momentos, pelo menos.
Mürekkep çok soluk. Bunu kim okur? Üstünde onun resmi olan 500 sayfa bassan bile... þansýn çok az.
Quem consegue ler isso? as hipóteses são poucas.
Geri dur, soluk ucube!
Cala a boca, Mulher-Dentadura!
Soluk, eski bir pozun, senin gibi soğuk ve ayrık biri için nasıl çok şey ifade edebileceğini söyleyene kadar vermem.
Por que uma pessoa fria como você liga para uma foto velha?
Bütün gece üzerime çullanırdı. Soluk alamazdım.
Passava a noite toda com ele encostado a mim.
Kumarhanemize hoşgeldiniz soluk benizliler.
Bem-vindos ao nosso casino, caras pálidas.
Soluk bir tona.
Mais branca
Soluk borusunun açılması gerek yoksa ölecek.
Ele precisa de uma traqueotomia ou vai morrer muito em breve.
Bizim için çok önemli ama kozmik anlamda, tıpkı Carl Sagan'ın da dediği gibi uzaklardaki soluk, mavi bir noktadan ibarettir.
Muito importante para nós. Mas num sentido cósmico é um ponto azul-claro ao longe.
Kökenler programı, bir anlamda bir başka soluk mavi nokta arayışıdır.
E o programa Origins vai procurar outro ponto azul-claro.
Geriye kalan iki gezegen, Dünya'dan 15 kat büyük ama o kadar uzaktalar ki, çok soluk yıldızlar olarak ortaya çıkıyorlar.
Os dois planetas restantes são 15 vezes maiores que a Terra, mas estão tão distantes que parecem estrelas longínquas.
Sonra biraz daha ileri gitti, biraz daha gitti ve çok soluk bir siyah nokta gördü.
Andou um pouco mais, e então viu um ponto preto muito apagado.
Oraya vardığında ise sararmış ve soluk.
E quando se chega lá, está seco.
- Hayır, hayır soluk tenli değil. - Peki ne?
Não tem nada na pele.
Özgürlük anlayışın cildin gibi soluk.
O teu sentido de liberdade é tão pálido como a tua pele.
Yüzün çok soluk.
Tu és tão pálido.
Soluk. Temiz gözler. Tıpkı güneş gibi.
Branquinhos, olhos claros... sois.
Bu kadar hızlı değil, mutlu soluk al.
Não tão rápido, "calça alegre".