Sıcak Çeviri Portekizce
17,260 parallel translation
Sonra şöyle diyecek ne kadar yumuşak, ne kadar sıcak ıslak ve b... b... büyüleyici güzellikte!
E ele dirá o seguinte... "Tão quente, macia," "molhada... e..."
Sonra şöyle diyecek ne kadar yumuşak, ne kadar sıcak, ıslak ve b... b... büyüleyici güzellikte!
E ele diria o seguinte : "Tão quente, macia, molhada... e... duma..."
Görüşümü soracak olursanız evrensel bakış açısına pek sıcak bakmıyorum.
Se querem a minha opinião, não sou adepto das mentalidades internacionais.
Şimdi bunu elinize alın ve sıcak balmumunun içine batırın.
Pegamos neste utensílio... e mergulhamo-lo na cera quente.
Burası fazla sıcak.
Está muito calor aqui.
Sıcak bir şey lazım.
- Eu preciso de algo quente.
Sıcak bir şey.
Algo quente.
Emekte, açlıkta değil. Sıcak ya da zincirlerde de değil.
Não é o trabalho, nem a fome, nem o calor, nem as correntes.
Ben bakarım. Siz sıcak sıcak yiyin yemeğinizi.
Eu vou lá, prefiro que comam a comida quente.
Dolu ve çok sıcak bir eviniz var. Ve ikiniz de sansasyonel olacaksınız.
Vocês têm uma casa cheia e acolhedora e ambos serão sensacionais.
Kaynar olmasına gerek yok. Eriştelerini yumuşatacak, kahve yapacak kadar sıcak olsa yeter. İçine biraz bebek yağı döküp, birinin üstüne atarsan, napalm bombasına dönüşür.
E nem está a ferver, dá para aquecer os noodles ou o que seja mas põe lá dentro óleo de bebé e atira a um meu e é como napalm.
Burası berbat Jack, hamam gibi sıcak olması bir yana iyiyle kötü adamları ayırt edemiyorsun.
Bem, este sítio não presta, Jack. Não só faz calor como um raio, como não consegues distinguir os bons dos maus.
Er ya da geç canın bir fincan sıcak, çikolata renkli bir şey çekecek Mr. Bulletproof.
Mas vais acabar por querer uma caneca de algo quente e escuro Mr. Bulletproof.
Sıcak havlu ister misin?
Queres uma toalha morna?
- Eskiden çok daha sıcak karşılanırdım.
- Já fui mais bem recebido.
Kuzenimin cenazesi hala sıcak, gelmiş başsağlığı diliyorsun.
O meu primo ainda está no chão e fala-me de pêsames.
Mariah Dillard'dan sıcak bir hoş geldin fena mı olur.
Não há nada como umas boas-vindas calorosas da Mariah Dillard.
Sıcak yuvanızda berabersinizdir
Espero que estejam juntos Em segurança em casa
Sıcak çorba var.
Sopa quente.
Dikkatli ol, tava sıcak.
E tem cuidado. A frigideira está quente.
Çok sıcak ama.
Está muito quente.
Burası çok sıcak. Ayrıca bulanık.
E está turva.
Karın ve çocuğunla sıcak bir kap yemek paylaşıyor olabilirdin.
Poderias estar a jantar com a tua esposa e filho.
Şu kapının dışındaki ışık sıcak abla.
A luz é quente fora destas portas, irmã.
Üşüdüğünde sıcak yatağın, susadığında bir şişe viskin yalnızlık çektiğinde de eti budu yerinde kadının vardı.
Tinhas uma cama quente para quando estivesse frio, uísque disponível se estivesses com sede a até mulheres disponíveis quando te sentisses sozinho.
Sıcak sıcak.
Acabou de sair.
"Sıcak küvet ve mumlar."
Banho quente e velas.
Mahkemede birbirlerini çok sıcak karşılamaları biraz ürkütücü.
É surpreendente eles cumprimentarem-se no tribunal de forma tão amável.
Yani maalesef benden başkasından sıcak karşılama görmeyeceksin.
Tenho receio, que a recepção feliz acaba aqui.
Gelip sıcak bir yemek ye ve ödülünü al.
Come algo quente e leva a recompensa.
Yiyeceğimiz ve sıcak suyumuz var.
Temos comida, água quente.
Çok sıcak!
Está muito quente!
Yatağı sıcak tutmak için onları yatağın altına taşıdım.
Pega nelas e coloca-as no fundo da cama para manteres a cama quente.
Şehir aşırı sıcak be.
Está calor nesta porra de cidade.
Orada sıcak, rahat bir barınakta eski Mandinka usulünde yaşayacaksınız.
Irão viver lá de acordo com os antigos costumes Mandinka, e confortáveis e aconchegantes aposentos.
Öldüren sıcak, ısıran sinekler.
Calor abrasador, moscas que mordem.
Şurada şömine başında yatan yaşlı av köpeği gibi kendime hoş, sıcak bir yer buldum.
Arranjei um simpático e aconchegante lugar, como um velho cão à lareira, mesmo ao lado dos pés dela.
Zavallı Dolokhov'u böyle sıcak karşıladığın için teşekkür etmek istiyorum.
Quero apenas dizer obrigado por tratar bem o pobre Dolokhov.
Annelere sıcak içecek yapmak için şekeriniz var mı?
Têm açúcar para preparar bebidas açucaradas para as mamãs?
Elindeki sıcak silahı gördüm.
Vi a arma quente na mão dele.
Bu tüyler göründüğü kadar sıcak tutmuyor.
Estas penas não são tão quentes como parecem.
Soğuk ve kasvetlidir ellerim, sıcak kalpleri arar dururlar...
Tenho mãos frias e sem vida. São os corações quentes que eles procuram.
Pekâlâ, biraz sıcak bir yer.
Está bem. Isto é aconchegante.
Onu bulduklarında sırtındaki bıçak hâlâ oradaymış!
Disseram que quando o encontraram, ainda tinha a faca nas costas.
Üstünde bıçak varmış.
E a faca?
Ellerinde ne var ne yok bilmiyorum ama ihtiyaçları olan şey varsa çoktan suçlarlardı ama suçlamadılar. Bıçak taşımak dışında tabii.
Não sei o que têm mas se tivessem algo, ele já estaria acusado e não está, a não ser pela faca.
Nihayet gittiğinde ise bana uğurlu çakısını vermişti.
Quando, por fim, se foi embora, deu-me o seu canivete da sorte.
Hâlâ yeterince sıcak olduğundan eminim.
Acho que ainda está quente o suficiente.
Council Bluffs'da çakılan ilk kazıkla başlayan ve kuzey doğu Utah'daki son kazık daha çakılmadığı halde Thomas Durant, Collis Huntington ve muazzam demiryolları görkemli mavi kurdeleli açılış törenini ödemesi için Kongre'yi yıldırdı ve gözünü korkuttu.
Entre as batidas do primeiro espigão em Council Bluffs, e do último, ainda há muito a ser feito aqui ao noroeste de Utah. Thomas Durant, Collis Huntington e as suas poderosas empresas de caminhos de ferro, enganaram e intimidaram o congresso levando-os a pagar às suas companhias luxuosas.
Sevgili ulusumuzu sonsuza dek birleştirecek demir bağlantısını düşünerek şahsen ben son kazık çakıldıktan sonra memnun olacağım.
Ficarei contente quando o último espigão for colocado, ao contemplar o mar de ferro que unirá nossa amada nação eternamente.
Hala sıcak.
Ainda está quente.