Sıf Çeviri Portekizce
28,945 parallel translation
Herkes kendini sıfırlasın! Menüyü tattırıyoruz!
Preparem as coisas.
Yakıt sıfır.
Combustível está em zero.
Konuşup kaçmış gibi olmak istemem ama pilotumu arayabilmek için bu külüstürü sıfırlamam lazım.
Bem, odeio fazer o serviço e ir embora, mas preciso de reiniciar isto para poder falar com o meu piloto.
Sıfırdan başlamak istemiştim. Ben de öyle yaptım.
Queria recomeçar e foi isso que fiz.
- Her şeyi sıfırladım, eski haline getirdim.
Refiz tudo. Pus tudo no devido lugar.
- Şimdi zaman çizgisini sıfırlayabilirsin ya da düzeltmeye çalışabilirsin ama ne kadar çabalarsan çabala asla eski haline dönmeyecek.
Podes reiniciar a linha do tempo, pode tentar consertar. Não importa o quanto tentes, ela nunca será exactamente como antes.
Tamam, çocuklar. Üçte sıfır gidiyoruz.
Está bem pessoal, está 0 a 3.
- Ne demek, işe yaramayacak? Bu şeyi mutlak sıfıra ulaşacak şekilde tasarladım.
O que queres dizer, construí isto para chegar no zero absoluto.
- Bunun için mutlak sıfıra bile gerek yok.
O Zero absoluto é o suficiente.
Yani mutlak sıfır en düşük sıcaklık değeri olabilir ama...
Pode ser a temperatura mais baixa,
- Şu ana kadar sıfır. - Bekleyip göreceğiz.
Ainda não, vamos ter de esperar.
Zamanı sıfırladığında ölmüş.
Quando o Barry reiniciou as coisas, foi isso que o matou.
Sıfır.
- Nada.
Birkaç ay orada yaşadım ama sonra büyük bir hata yaptığımı fark ettim bu yüzden zaman çizgisini sıfırlamayı denedim her şeyi eski haline getirecektim ama...
Vivi lá durante alguns meses, até perceber que tinha feito um grande erro. Tentei reiniciar a linha do tempo, colocar as coisas de volta no lugar, mas...
Sıfır prova.
Zero ensaios.
Millet, tüm numaralar sıfır.
Pessoal, são só zeros.
Sıfırın altında iki haneli ısıyla uyanmak.
Acordar com temperaturas negativas.
İki saate kadar sınıf üçe ulaşır rüzgar hızı da saatte 185-190 km'ye çıkar.
Deve chegar à categoria 3 dentro de duas horas, com ventos de 193km / h.
Rüzgar çantayı araziye... -... fırlattığında kırılmış olmalı.
Deve ter-se partido quando o vento o atirou contra a caixa.
Fırtına artık sınıf üçte değil.
A tempestade já não é da categoria 3.
Bu artık bir yoğunlaşmış süper hücre fırtınası ve bir F4 kasırgasına sebep oldu ki o da dosdoğru size geliyor.
Agora é uma super célula concentrada de tempestade e traz com ela um tornado F4 que vai na vossa direcção.
Yetimhanedeyken yangın söndürücüleri yastık kılıfına boşaltır sıkıca kapatırdım, CO2 saniyeler içinde kuru buza dönerdi sonra adi kızlardan her türlü intikamını almak için kullanabilirsin.
No orfanato, eu atirava o extintor para dentro de uma fronha, selava-a bem, e o CO2 transformava-se em gelo seco em segundos, e usava-a para me vingar das meninas malvadas.
Psikoloji sınıfında ona göz banyosu sunuyorsun.
Praticamente comes-o com os olhos nas aulas de Psicologia.
Herkes sınıfına!
Olá.
Ayrıca 12,000 kadem karede oynayabilirsin. Ayrı bir test mutfağın olur, her şey birinci sınıf olur.
Sem falar nos 1100 metros quadrados para aproveitar, uma cozinha de testes separada e tudo do melhor.
Seni bırakınca doğru sınıfına gideceksin, tamam mı?
Quando te deixar, tens de ir direto para a aula, está bem?
Fransız, birinci sınıf şef, en iyilerden biri.
Francês, um chef de primeira, um dos melhores.
Hemen bu durumun öncesinde fıçı dönüşü yapmış olurdum.
Ia fazer-te girar.
Elime şans geçince ona duygularımı söyleyeceğim ama şimdi Los Angeles semalarında bağıran kontrolden çıkmış iki tane F-130 mevcut yani endişelenmemiz gereken daha önemli şeyler var.
Vou falar com ela quando tiver hipótese, mas, agora, há dois F-130 descontrolados sobre L.A, temos coisas mais importantes com que nos preocupar-mos.
Ohio sınıfı, Clayton.
Classe Ohio, o Clayton.
- Telsizden ne fısıldadığımı bilmiyor.
Ela não sabe o que murmurei nas escutas.
Neden fısıldayarak konuşuyorsun?
Porque estás a murmurar?
Birkaç yeni arkadaşım kulağıma fısıldadı. Biz de size güzel bir hoş geldin hediyesi verelim dedik.
Uns amigos novos meu, sussurraram-me ao ouvido, por isso eu e os rapazes decidiram dar-te uma prenda de boas-vindas.
Sanki güzel bir melek kulağına fısıldıyor.
Soa como um pequeno anjo a sussurrar-te no ouvido.
Burada kalabilirdin, birinci sınıf tesislere erişimin olurdu.
Podias ter ficado aqui, com instalações de alto nível.
Anlaşılan elime olaylara Julian'ın bakış açısından bakma fırsatı geçti.
Vou poder ver as coisas pela perspectiva do Julian... Agora.
Söz konusu aile olunca elinden gelen her şeyi yapmalısın çünkü gün gelir, böyle bir fırsatın olmayabilir.
Quando se trata de família, tens de fazer o que for preciso, porque um dia pode ser tarde demais.
Sence böyle bir fırsata sahip olup da aynısını yapmayacak biri var mıdır?
Honestamente, conheces alguém que se estivesse no teu lugar, não teria feito o mesmo?
FısıItıları diyorsun değil mi?
São os sussurros.
Lamb Valley'deki insanlar işçi sınıfından, düşük gelirli kişiler. Buna paraları yetmez.
As pessoas de lá são de baixos rendimentos.
Görünüşe göre birkaç yıl önce sizin Hudson Üniversitesindeki bir sınıfınızda ders almış.
Parece que ele frequentou uma aula sua na Universidade de Hudson há alguns anos atrás.
Ben birinci sınıf bir kuş bilimciyim ; her ne kadar kuşlardan ödüm kopsa da.
Sou um ornitólogo formado, apesar das aves me assustarem.
Eğer bu nugatsa, çırpılmış yumurta beyazı şeker, bal ve fındık rendesinden bahsediyoruz.
Se for nogat, são claras de ovos batidas, açúcar, mel e lascas de noz.
Tamam, sadece sekiz yaşındaydım ve ilk kez bira fıçısı görüyordum.
Para ser justo, eu tinha apenas 8 anos, e nunca tinha visto um barril de cerveja antes.
İyi de, neden fısıldıyoruz?
Mas, porque é que estamos a sussurrar?
Onun dışında, vurabileceğim zayıf bir yeri yok.
Tirando isso, não tenho quaisquer vulnerabilidades.
Onu buradan kaçırmak en uygun fırsatıymış yani.
Então, apanhá-la aqui poderia ser a sua melhor oportunidade.
Jeremy F.'le tanışın.
- Apresento-vos o Jeremy F.
E - postaları inceleyince, yazışmalarını anlatmak için en iyi kelimenin "sıkı fıkı" olduğunu söyleyebilirim.
Aio verificá-los, diria que a conversa deles pode ser descrita como, bem, "íntima".
Böylece onu kaçırmak için en uygun fırsatı yakalayana dek zavallı kızı takip etmeye başlamış.
Então, começou a perseguir esta pobre mulher até encontrar a oportunidade perfeita para a apanhar.
Yale'deki sınıfının birincisiydi.
Foi o melhor aluno da turma dele em Yale.