Tını Çeviri Portekizce
34,313 parallel translation
Sizin hayatınız benim için anlamsız tıpkı bizimkilerin de sizin için anlamsız olması gibi.
As vossas vidas nada me dizem, tal como as nossas nada vos dizem.
Tırmanmanı, yüzmeni yıldızların altında uyumanı.
Escalasse. Nadasse. Dormisse sob as estrelas.
David Elster'ın başarısının bir kanıtısın.
Você é a prova de que o David Elster teve sucesso.
Geciktiğim için üzgünüm. Müvekkilimin şimdiye kadar söylediği her şeyin kayıt dışı tutulduğuna güveniyorum. Bize katılacağınız bildirilmedi Bay...?
Se puder ser franco, a minha cliente teme a vingança do Sr. Conniker, por se ter apenas defendido.
Tırnaklarımın arasındaki makina yağı ile pek iyi olmuyor
Não combina com a porcaria nas minhas unhas.
Lütfen kendini tanıtır mısın?
Pode apresentar-se?
Silahlı gelin. Tüm tıbbi eşyalarını da getir.
Leva todo o teu equipamento médico.
Mesela su ısıtıcın var mı?
Vamos comer gelado e brincar um pouco.
Doktorumuz hastanede ve durumu 21.yüzyıl tıbbının ilerisinde.
Temos a médica no hospital. A doença pode não ter cura no século XXI.
İki kağıt parçasının ne zaman sol üst köşelerinden idareten birleşmesi gerekir bilemezsin.
Nunca se sabe quando dois papeis irão precisar de uma fixação no canto superior esquerdo.
Kardeşi uzaylı karşıtı düşünceleriyle tanınır.
O irmão dela é famoso pelas suas opiniões anti-extraterrestres.
"Bu cihazın finansal getirisi hissedarları memnun edecek olsa da utanmaz bir şekilde korku tellallığı yapan, göçmen karşıtı bölücülere karşı kaygılı bir vatandaşın elinden gelen pek bir şey yok."
"Embora os accionistas possam apreciar " o potencial lucrativo de tal dispositivo, " não há muito mais que um cidadão preocupado possa fazer,
Kendini her zaman bölge yöneticisini öldürmeye kalkarak mı tanıtırsın?
Apresentas-te sempre tentando matar chefes de estado?
O kadar uzun süredir uzaylıları kovalıyorum ki belki de hepsinin kafese tıkılması gereken birer düşman olmadığını düşünmek aklımın ucundan bile geçmedi.
Sabes, eu... ando a caçar extraterrestres há tanto tempo... que realmente nunca parei para considerar se talvez, nem todos fossem hostis que merecessem estar presos.
Platin iridyum ilavesi olmaksızın, Yapısal bütünlüğün dağıtıma kadar korunacağını garanti edemem.
Sem a adição do irídio platinado, não posso garantir que a integridade estrutural seja mantida até ao destacamento.
Git ve yakıt hatlarını kontrol et.
Verifica as bombas.
Bu sinyallerden yeterince kayıt yaparsak, kodun şifresini çözebiliriz Alfa köpekbalığı, diğer köpek balıklarını kontrol etmek için kullanıyor.
Se gravarmos o suficiente desses sinais, podemos decifrar o código que o tubarão alfa está a usar para controlar os outros.
Aslında gizli gündemlerini uyguladıklarını bizzat saptadığım ilk somut kanıt da buydu.
Essa foi a primeira grande prova que tive de que tinham implementado algo da sua agenda.
Garip R ile yazılır, sen L ile yazdın.
"Estranho" leva um "R" a seguir ao "T".
Kâğıt olup olmadığını sordu ben de ona verdim.
- Estavam debaixo da almofada dela.
- Sayfalar... - Sen kâğıt parçalarını kovalayabilirsin.
Apoio Além-Mar, e ir atrás do que está ao nosso alcance.
Antipsikotik adını almalarının bir sebebi var ama bugünlerde şeker gibi dağıtılıyorlar.
Por alguma razão se chamam antipsicóticos, mas distribuem-nos como rebuçados.
Jacob'ın tıbbi geçmişine bakmalıyız.
- Queremos o historial do Jacob.
Jacob'ın tıbbi kayıtlarını görmek istiyoruz.
Queremos o historial do Jacob.
Evinde gereken tıbbi yardımın yapılması için ayarlamaları yaptık.
- Está segura. Arranjámos cuidados médicos adequados para ela ter em casa.
- Ama Angela'nın kanıtı vardı.
- Não chega para matar alguém.
İlaçlarınızı alan o savunmasız insanların tıp etiklerine ve hassaslığına saygı göstermek istiyorsunuz.
Eu percebo. Quer respeitar a ética médica e a sensibilidade das pessoas frágeis que ingeriram os vossos fármacos.
Jacob'ın tıbbi geçmişi.
O processo clínico do Jacob.
Şunun tırnaklarını kes, Smithers.
Apara essas unhas, Smithers.
Kayıt defterini konsolosluğa geri götürmem için mi çağırdınız?
É só isto? Só queres que leve o registo de volta ao consulado?
Burada bir şey yoksa, belki kanıt evdeki evraklarının arasındadır.
Se não tem nada cá, talvez tenhas as provas em casa.
"Otizme yol açtığına dair nasıl bir tıbbi kanıtın var?" dedim.
Perguntei : "Que prova médica tens tu de que causa autismo?"
" Sakın söyleme, çünkü o tıbbi kanıt değil, Jenny McCarthy.
Nem sequer o digas, porque não é uma prova médica, é a Jenny McCarthy.
Toplumumuzda bu kişiler bilim insanlarıdır. Bu insanlar daha uzun yaşayasınız diye ilaçları, ameliyatları icat ederler ve alternatif yakıt kaynakları bulurlar.
E na nossa sociedade, as pessoas que mandam são cientistas, que inventam medicamentos e cirurgias para vivermos mais tempo e descobrem fontes alternativas de combustível.
Kalp atış hızının tırmandığını görüyorum.
Eu posso ver seu ritmo cardíaco subir. Dammit Ben há sangue em seu
Kan sol akciğer ve plevral boşluğunu tıkıyor akciğer kapasitesini düşürüyor ve oksijen ihtiyacını karşılamıyordu.
À esquerda, diminuição da capacidade pulmonar e Oxigenação adequada. Após a evacuação de um grande volume de sangue e coágulo,
Bu yatay girişi dikkate almamıştık çünkü çöplerle tıkanmıştı ve en yakın açıklıkla aynı kanal sisteminin bir parçası olamayacak kadar uzaktı.
Ignorámos esta entrada horizontal porque estava tapada com entulho e estava muito longe da clarabóia mais próxima para fazer parte do mesmo sistema de tubos.
O dağıtım kutusunu bulduğumuzda orada kaybolmamam için yapacağın çok şey olacak.
Você terá muito o que fazer quando descobrirmos que a caixa de junção Apenas certificando-se de que não me perco por aí.
- Üzgünüm Sayın Hakim ama ifadenin o zamandan kalma bir kağıt ya da belgede bulunmaması kesinlikle doğru değil.
Mas acho muito conveniente que não tenham o testemunho escrito num caderno ou num pedaço de papel, da mesma década em que aconteceu.
Frank Gallo'yu Bay Specter'ın içeri tıktığını biliyor musunuz?
Sabe que o Sr. Specter intentou um processo contra o Frank Gallo?
Babasının masum biri olduğuna dair bir kanıt bulduğumuzu söyledim.
Disse-lhe que encontrámos provas novas de que o pai dela é inocente.
Bunu herkes duyacak. İstediğini söyle William. Ama kanıtın yok.
Pode dizer ao mundo o que quiser, William, mas não tem provas.
Sayın Hakim savunma kanıt olarak 12 yıl önce Allison Dobsen'ın Pathways Rehabilitasyon merkezine giriş belgelerini sunmak istiyor.
A Defesa gostaria de submeter como prova o formulário de internamento de Allison Dobsen no Centro de Reabilitação Pathways há 12 anos.
İnsanımızın bu savunmasız hayvanlara yanlış davranışlarına ayna tutabilmek için yansıtıcı bir materyal kullandım.
Trabalhei com um metal reflexivo, como um espelho da humanidade e os maus-tratos deles com os animais indefesos.
Genelde insanlar geldiğinde tanıtım filmini izletiriz. Janet sorularınız için oradadır ve gerisinde kendi başınasınızdır.
Geralmente, as pessoas surgem, nós rodamos o filme, a Janet aparece para as dúvidas e vocês ficam por vossa conta.
Sadece şaşkına uğramıştın, tıpkı bir vahşinin ilk hologramını görmesi ya da bir Orakulan'ın bir beta alanıyla karşılaşması gibi.
Estavas apenas admirado, como um selvagem a ver o seu primeiro holograma, ou um Orakulan a encontrar um campo beta.
Burada hiç yaşam yok, tıpkı Hydra'nın savaşta ele geçirdiği yerlere benziyor.
Não tem vida, é como as cidades que a HIDRA conquistou na guerra.
Kendinizi tanıtın yoksa sonuçlarına katlanır...
Identifiquem-se... ou sofrereis as consequências!
Tıpkı Falcon'un zamanının en parlak teknolojik dehası olduğu gibi.
Tipo como o Falcão foi o mais brilhante... génio tecnológico do seu tempo.
" 1968'teki Nixon kampanyasının ve onu izleyen Nixon Beyaz Sarayı'nın iki düşmanı vardı, savaş karşıtı sol ve siyahlar.
" A campanha de Nixon, de 1968, e a Casa Branca dele, depois disso, tinha dois inimigos, a esquerda antiguerra e os negros.
Birdenbire siyah halkın üzerinden bir tırpan geçiverdi.
De repente, uma foice atravessou as comunidades negras...